tag:blogger.com,1999:blog-55213661481307928102024-03-05T09:48:27.565-08:00Hüseyin Güçhüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.comBlogger37125tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-56999190680339070362023-12-31T11:36:00.000-08:002023-12-31T11:36:00.849-08:00<p> </p><p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">YAHUDİ SORUNU<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">“Yahudi
Sorunu” 18.yüzyılın ortalarından bu yana Batı dünyasında tanımlanmış ve
işlenmiş bir sorun olarak literatürde yerini almıştır. Bir insan topluluğunun
doğrudan doğruya sorun biçiminde tanımlanması özel bir durumdur. Çünkü belli
bir ırktan veya milletten olan kişilerin, belli bir inanç veya düşünce
sisteminin bağlılarının veya belli bir dinin mensuplarının sorun olarak
tanımlanması sıradan olamaz. Bu durum insan grupları arasındaki rekabet,
husumet, savaş, egemenlik kurma ya da boyunduruk altında kalmayla da açıklanamaz.
Bunların çok ötesinde doğrudan doğruya sorun olmak veya sorun olarak
tanımlanmak özgün bir durumdur. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Yahudi
Sorunu’nun çözümü noktasında çeşitli düşünürler kendilerince çeşitli çözümler
getirmiştir. Burada Yahudilerin uyumsuz görülmeleri nedeniyle özel oluşturulmuş
alanlar biçimindeki gettolarda yaşamalarından kendilerine ait kılınmış yerde -Madagaskar’da,
Uganda’da veya Filistin’de hatta bazı kurgu yapıtlarda olduğu gibi Ay’da- toplanıp
orada yaşamalarına kadar farklı düşünceler dile getirilmiştir. Bu nedenle güncel
olayların yansıması ve sonucu “Filistin Sorunu” olarak gündemimizde duran
sorunun temelini tarihsel değişim ve gelişmelerin çerçevesinde anlamak gerekmektedir.
“Filistin Sorunu, Orta Doğu Sorunu, Suriye Sorunu” gibi türevleriyle birlikte söz
konusu sorunlar yumağının kaynaklarından en önemlisi Yahudi Sorunu’dur. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Yahudi
Sorunu’na çözüm önerenlerin bir kısmı, Yahudiliğin yorumunun değiştirilmesiyle
sorunun çözüleceğini iddia etmiştir. Bu nedenle -Yahudi Sorunu’na içlerinde
Yahudilerin de bulunduğu- çözüm arayanların önerilerinden biri sekülerleşmedir.
Öneri sahiplerinin iddiasına göre, sekülerleşme sayesinde ortaya çıkan laik
uygulamalarla Yahudi Sorunu kendiliğinden çözülecektir. Bazı düşünürler ise
Yahudi Sorunu’nun çözümünün Yahudilerin Yahudilikten vazgeçmesiyle mümkün olacağını
söylemişlerdir. Hatta Yahudi Sorunu’nun eski bir algılama ve tanımlama olduğunu
bilmeden, en son gayriinsani yaklaşımlarıyla Nazilerin “Yahudi Sorunu İçin
Nihai Çözüm” yaklaşımını anlamak mümkün olmayacaktır. <o:p></o:p></p>
<p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">MARX’IN YAKLAŞIMI<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Marx’ın Yahudi
Sorunu adlı çalışması da doğrudan doğruya bir kabulden hareket etmektedir.
Kendisi de Yahudi kökenli olan Marx, Yahudi Sorunu diye bir sorunu daha en
başta kabul etmekte ve bu soruna çözüm önermektedir. Marx’a göre Yahudi Sorunu’na
çözüm, doğrudan Yahudilikten kurtulmak ve Yahudiliği terk etmektir. Yahudi
Sorunu adlı makalesini de Bruno Bauer tarafından yazılan Yahudi Sorunu (1843)
adlı kitabı eleştirmek için kaleme almıştır. Bauer, siyasal alandan dinin
çıkarılması ve Yahudilerin dinî bilinçlerinden vazgeçmeleri sonucunda ortaya
çıkacak sekülerleşmenin Yahudi sorununu çözeceğini düşünüyordu.<span style="background: white; color: #202122; font-family: "Arial",sans-serif; font-size: 10.5pt; line-height: 115%;"> </span>Ona göre dinî talepler “<a href="https://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1_(1791)&action=edit&redlink=1" title="İnsan Hakları (1791) (sayfa mevcut değil)">İnsan Hakları</a>” fikriyle
bağdaşmıyordu. Siyasi özgürleşme ancak sekülerleşmeyle mümkündü. Marx ise
bu görüşe şiddetle saldırmış, dillendirilen çözüm önerisinin yanlış olduğunu
iddia etmiştir. Marx’a göre “seküler devlet” dine karşı değildi, aksine
varlığını kabul ediyordu. Çünkü siyasal alanda dinin ya da mülkiyetin
kaldırılması, toplumsal alanda dinin ya da mülkiyetin ortadan kaldırılması
anlamına gelmiyordu.<span style="background: white; color: #202122; font-family: "Arial",sans-serif; font-size: 10.5pt; line-height: 115%;"> </span>Karl Marx, sadece
dinlerden değil tüm ekonomik ve politik bağlardan da özgürleşmenin
zorunluluğuna inanıyordu. Bu inancına rağmen özellikle Yahudileri veya Yahudiliği
sorun olarak görmesi ilginçtir. Anlaşılıyor ki Avrupalı bir düşünür ve eylemci
olarak Marx, tanımlanmış ve literatüre yerleşmiş biçimiyle Yahudi Sorunu’nu ele
almıştır. Âdeta Avrupalılara ve dünyaya Yahudi Sorunu’na karşı “Benim çözümüm en
iyi çözümdür.” gibi vurgulu bir anlatım seçmiştir. Marx, bu yaklaşımıyla özel ilgiyi
hak etmektedir. Bizim gayemiz ise güncel ağırlığıyla muhatap olduğumuz resmî
Yahudi devletinin Filistinlilere yönelik soykırıma varan emsalsiz zulmünün
köklerini işaret etmek ve Marx’ın Yahudilere yönelik tespitlerine dikkat
çekmektir. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Yahudi Sorunu
adlı kitapta Marx’ın bu kitabı yazma gerekçesi şöyle açıklanmaktadır: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bu makale, bu konudaki çalışmalarında Yahudilerin
özgürleşmesi sorununu, Yahudicilikten özgürleşmelerine indirgeyen, genç Hegelci
Bruno Bauer'e yanıt olarak yazıldı. Bir idealist olarak Bauer, ulusal
çelişkileri kaldırmanın belirleyici aracı olarak dinsel ön yargıların
üstesinden gelinmesini görüyordu. Onunla bu konudaki polemikler, Marx'a,
yalnızca Yahudilerin değil tüm insanlığın ekonomik, politik ve dinsel bağlardan
özgürleşmesi sorununu, Materyalist açıdan ele alma olanağını sağladı.”</i> (Marx
1997, 53)<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Marx,
Batı’daki özellikle Fransa ve ardından Kuzey Amerika’da ortaya çıkan
gelişmelerle insanın özgürleşmesini gerçek bir özgürleşme olarak kabul etmemektedir.
Marx’a göre var olan özgürleşme mülkiyetten özgürleşme değil daha çok mülk edinme
özgürleşmesidir. Marx, Yahudi’nin teori dünyasına, Talmud’a veya Tevrat’a değil
de pratiğine bakarak Yahudiliği çözümleyebileceğimizi söylemektedir. Bu bağlamda
Marx’ın iddiasına göre Yahudi gündelik hayatta pratik Hristiyan, Hristiyan da
pratik Yahudi’dir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Yahudi’nin, Hristiyan’ın
ve genel olarak dinsel insanın politik özgürleşmesi, devletin Yahudilikten, Hristiyanlıktan
ve genel olarak dinden özgürleşmesidir. Devlet, dinden, devlet olarak kendi
biçiminde, kendi özüne uygun tarzda, devlet dininden özgürleşerek özgürleşebilir.
Bu, devletin devlet olarak hiçbir dini tanımaması ama her şeyden önce kendini
devlet olarak tanıması demektir. Dinden politik özgürleşme; sonlandırılmış,
çelişkisiz bir dinsel özgürleşme değildir çünkü politik özgürleşme; insani
özgürleşmenin sonlandırılmış, çelişkisiz bir biçimi değildir. Politik
özgürleşmenin sınırı, insan bir kısıtlamadan gerçekten kurtulmamışken devletin
o kısıtlamadan kurtulabilmesi, insan özgür bir insan olamamışken devletin özgür
devlet olabilmesi noktasında beliriyor.”</i> (Marx 1997, 16)<o:p></o:p></p>
<p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">YAHUDİ’Yİ ANLAMAK<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Marx,
Yahudi’yi ve Yahudiliği anlamanın en iyi yolunun pratik hayattaki yansımaları
değerlendirmek olduğunu söylemektedir: “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Yahudi’nin
gizini onun dininde değil, dininin gizini gerçek Yahudi’de arayalım. Nedir
Yahudiliğin dünyasal temeli? Pratik gereksinim, özel çıkar. Nedir Yahudi’nin bu
dünyalık dini? Bezirgânlık. Bu dünyalık tanrısı? Para. Pekâlâ! Bezirgânlıktan
ve paradan, bunun sonucu olarak pratik, gerçek Yahudilikten özgürleşme, zamanımızın
öz özgürleşmesi olabilirdi. Bezirgânlığın ön koşullarını ve öyleyse bezirgânlık
olanağını ortadan kaldıran bir toplum örgütlenmesi, Yahudi’yi
olanaksızlaştırmış demektir. Yahudi’nin dinsel bilinci, ince bir sis gibi,
toplumun gerçek yaşamsal atmosferinde dağılıp çözülüp gidebilecektir. Diğer
taraftan, Yahudi bu pratik özünü boş görür ve ortadan kaldırılışı için
çalışırsa, kendini şimdiye kadarki gelişiminden kurtarmış, genel olarak insani
özgürleşme için çalışmış ve öfkesini insani öz yabancılaşmanın en yüksek pratik
ifadesine yöneltmiş olur… Yahudi’nin özgürleşmesi, son tahlilde insanlığın Yahudilikten
özgürleşmesidir. Yahudi kendini zaten özgürleştirmişti ama Yahudi tarzında.”</i>
(Marx 1997, 45) <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Marx,
Yahudiliğin dayanakları konusunda da şunları söylemektedir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Yahudi dininin dayanağı, esas olarak nedir?
Pratik gereksinim, egoizm. Bu yüzden Yahudi’nin tektanrıcılığı (tevhid),
gerçekte pek çok gereksinimin çoktanrıcılığıdır (şirk), kenefi bile tanrısal
yasanın konusu yapan bir çoktanrıcılıktır. Pratik gereksinim, egoizm, sivil
toplumun ilkesidir ve sivil toplum politik devleti tamamen doğurur doğurmaz, bu
saf biçiminde görünür. Pratik gereksinimin ve özel çıkarların tanrısı paradır. Para,
İsrail'in kıskanç tanrısıdır, önünde başka hiçbir tanrı varlığını sürdüremez.
Para insanın tüm tanrılarını aşağılar ve onları metalara çevirir.”</i> (Marx
1997, 48) Marx, Yahudi’yi ve Yahudiliği anlamanın yolunun pratikleri incelemek
olduğunu ısrarla vurgulamaktadır: “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Eksiksiz
pratikte, Hristiyan’ın göksel saadet egoizmi, zorunlu olarak, Yahudi’nin maddi egoizmine,
gereksinim yersel gereksinime, öznelcilik de özel çıkarlara dönüşür Yahudi’nin
direngenliğini, diniyle değil ama tersine, dininin insani temeliyle -pratik gereksinimle,
egoizmle- açıklıyoruz.”</i> (Marx 1997, 52)<o:p></o:p></p>
<p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">YAHUDİ VE HRİSTİYAN PRATİKLERİ<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Yahudi Sorunu
adlı kitapta Marx, Yahudilerin güncel hayattaki yaklaşım ve tutumlarına dair
çok keskin ve net saptamalar yapmıştır. Marx, Yahudi sorununu Yahudilerin
Yahudi kalarak çözemeyeceğini iddia etmektedir. Marx, aynı iddiayı Hristiyanlık
için de ileri sürmektedir. Çünkü Yahudi uygulamalarında belirlediği hususlar
Hristiyanlıkta da görülmektedir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Hıristiyanlık
Yahudilikten çıkmadır ve yeniden onda çözüşmüştür. Hristiyan baştan beri
teorize eden Yahudi’ydi; Yahudi, bu yüzden pratik Hristiyan’dır ve pratik
Hristiyan da yeniden Yahudi olmuştur. Hristiyanlık gerçek Yahudiliğe yalnızca
görünüşte üstün gelmiştir. Pratik gereksinimin kabalığını, onu mavi göklere
çıkarmanın dışında bertaraf edemeyecek kadar asildi, tinseldi. Hıristiyanlık
Yahudiliğin yüce fikri, Yahudilik Hristiyanlığın kaba pratik uygulanışıdır.”</i>
(Marx 1997, 51) Marx, Müslümanlardan bahsetmese bile muhtemelen İslam için aynı
iddiayı tekrarlayacaktı. Çünkü onun iddiası, tüm mülkiyet ilişkisinin toptan
yok edilmesiyle oluşacak sosyal yapının ekonomik ve toplumsal alanı
özgürleştireceği, dinsel inançlardan kopmakla da düşünsel özgürlüğün sağlanacağıdır.
Bu nedenle onun genellemeciliğine değil de Yahudilerin pratiğine dair yaptığı
somut belirlemelerin özgünlüğüne bakmamız gerekmektedir.<o:p></o:p></p>
<p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">MÜSLÜMAN PRATİKLERİ<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Marx, Yahudi
Sorunu adlı kitabında son söz olarak <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Yahudi’nin
toplumsal özgürleşmesi, toplumun Yahudilikten özgürleşmesidir.”</i> (Marx 1997,
52) demektedir. Yahudi Sorunu adlı kitapta Marx’ın eksik bıraktığı bir alan
olarak Müslümanların pratiğine bakmak ise bize düşmektedir. Bunun için de önce
Marx’ın şu tespitlerini de tekrar hatırlamak gerekmektedir. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“O hâlde günümüz Yahudi’sinin özünü yalnızca
Pentateuch'ta (Tevrat’ta) ya da Talmud'da değil, bugünkü toplumda da buluyoruz,
üstelik soyut değil, en üst düzeyde ampirik bir öz olarak.”</i> (Marx 1997,
52)<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bu yöntemle bakıp Müslümanlığın
özünü; idealde, Kuran’da ya da sünnette değil de pratikte aradığımızda; Müslümanların
inanç, düşünce ve tutumlarının; tanrısı para, dini tüccarlık olan Yahudilerinkinden
farklı olmadığını görmekteyiz. Hâlbuki Müslümanların pratiği, namazın her rekâtında
okunan Fatiha suresiyle belirtilen sıratımüstakim olmalıydı. Çünkü <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bizi doğru yola, kendilerine nimet
verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.”</i>
ayetlerini yorumlayan müfessirler, sapmışların Hristiyanlar, gazaba
uğrayanların ise Yahudiler olduğunu söylemektedir. Müfessirlere göre
Hristiyanlar uhrevi ve mistik olana aşırı yönelişleri, Yahudiler ise dünyevi ve
maddi olana düşkünlükleriyle Rabbimizin rızasından uzaklaşmışlardır. Bunlar
arasında dengeli ve dosdoğru yolu seçmesi gereken Müslümanların mevcut hâli ise
ortadadır. Her rekâtta bu sözü Rablerine veren Müslümanların hâlini/pratiğini
ise evde, sokaklarda, ticarethanelerde, resmî veya sivil kurumlarda; ekrana
veya sözlü ya da yazılı basına yansıyanlarda görmek mümkündür. Mevcut şartlar
çerçevesinde ve olayların gölgesinde ise nihai söz olarak hem bir tespit hem de
mükellefiyet bağlamında -Marx’tan ilhamla- son söz olarak şunu söylemek
mecburidir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Müslümanların özgürleşmesi,
Müslümanların Yahudi tarzı düşünce ve pratiklerden özgürleşmesiyle olacaktır.”</i><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Karl Marx,
Yahudi Sorunu, Sol Yayınları, Ankara 1997.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10.0pt; line-height: 115%;">(SEBÎLÜRREŞAD
dergisinin Kasım 2023/Rebiülahir 1444 tarihli 1094. sayısında yayımlanmıştır.)</span><span style="font-family: "Calibri",sans-serif; line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p></o:p></span></p>hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-13567724708104623642023-12-31T11:16:00.000-08:002023-12-31T11:16:18.616-08:00<p> </p><p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">DÖNGÜSEL GELEN BAHAR VE HELEZONİK YÜKSELEN YENİ<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Geceyle
gündüzün birbirini izlemesi, mevsimlerin art arda gelmesi gibi hayatın çeşitli alanlarındaki
değişimlerin büyük bölümü döngüsel gerçekleşmektedir. Gözlenen bu periyodik değişmeler,
insan için huzur ve güven de sağlamaktadır. Çünkü insan, gözlenemeyecek veya bilinemeyecek
değişimler karşısında endişe ve kaygılarından kurtulup huzur bulamaz. Böyle bir
durumda değişim ve yenilikleri anlamaya yönelik çaba da göstermez. Yani yeni ortaya
çıkıp değişim yaşanınca bunu anlamaya yönelik bilinç biçimleri de döngüsellikle
mümkün olmaktadır. Hayattaki değişim ve yeniliklerin bir bölümü olmasa da bu
tipteki değişimleri de döngüsel değişimlere dayanarak anlıyoruz. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Yenilik ve
değişim; zaman kuşatması içindeki kâinat, dünya, toplum ve insan için
zorunluluğunun yanında nimet olarak düşünülebilir. Yeni, daima iyidir diyemesek
de insan fıtratının yeniyi sevmesi ve doğanın işleyişinin bu minvalde olması,
ontolojik bir gerçek olarak yeninin iyiliğini göstermektedir. Bununla beraber,
hayatın içindeki değişim ve yeniliklerin bazen iyilik yönünde olmaması, yeni
görünümlü şeyin aslında geçmiş mitolojik ve paganist düşünce ve inançlar ya da
nefsani ve toplumsal sapma özelliği taşıması nedeniyledir diye de
düşünebiliriz. Yoksa insanlığın esas tekâmül çizgisi, yenilikçi ve yükselişçi
bir mahiyet taşımaktadır. Yatışmaz yapısıyla kâinat ve hayat, sürekli
değişmekte ve tekâmül etmektedir. Söz konusu değişim ve tekâmülden akıl,
düşünce, sanat ve bilim de beri değildir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Değişimi ve Yeniyi Anlamak</b><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Değişimi beraberinde
getiren yeni karşısında verilebilecek iki tepki ortaya çıkıyor: Birincisi yeniyi
anlamaya ve yeni duruma uyum göstermeye dönük olumlu tavırdır. İkincisi ise
yeniyi reddetmeye, anlamamak için direnmeye, anlasa bile onu inkâra ya da
kötülemeye dönük olumsuz tavırdır. Açıkçası, yeni karşısında değişimci ya da
statükocu davranılabilmektedir. Bu noktada yolların başlangıcı olarak ifade
edeceğimiz büyük insanlık macerasının yaratılış bölümünde melekler birinci yolu
tercih ederken İblis ikinci yolu seçmiştir. Melekler anlamak için soru sorup değişimin
nedenlerini anlamaya çalışmış, içtenlikle yardım istemiştir. Bu yaklaşımları
sayesinde yeni duruma uyumlarıyla doğru olanı yapmışlardır. İkinci yolu seçen
ise İblis’tir. Yeniyi anlamaya çalışmak yerine var olan durumu ileri sürerek
yeniyi doğrudan reddetmiştir. Dolayısıyla yanlış yola yönelmiştir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek
birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis
ediyoruz.” demişler. Allah da “Ben sizin bilmediğinizi bilirim.” demişti.
Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere
göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini
bildirin” dedi. Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize
öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla
bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler. Allah, şöyle dedi: “Ey Âdem!
Onlara bunların isimlerini söyle.” Âdem, meleklere onların isimlerini
bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim,
yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?”
dedi. Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç
bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük
taslamış ve kâfirlerden olmuştu.</i><span style="background: #FEFEFE; color: #003366; font-family: "EB Garamond";"> </span><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="background: #FEFEFE; color: black; font-family: "EB Garamond"; mso-color-alt: windowtext;">(Bakara Suresi 30-34)</span></i><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Doğu’nun Döngüsü Batı’nın Yükseleni<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">“İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız,
peygamber de size şahit olsun diye sizi aşırılıklardan uzak bir ümmet
yaptık.” (Bakara Suresi 143.ayet)</i> ilahi açıklamasına rağmen değişime
karşı duran ve yeniyi reddeden zihniyetin insanlığın tanıklığı görevini ifa
edemeyen topluluğa ait olacağı bir gerçektir. Bu topluluğun iman ve İslam
iddiası kuru söz ve şekilden öteye gidemeyecektir. Çünkü Doğu ve Batı arasında
aklederek yön bulup örnek olmak isteyen bir topluluğun orta ümmet olarak döngüleri
aşıp yeniyi yükseltmek görevi vardır. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Yüzyıllardır
skolastik bir mahiyete bürünerek donuklaşmış tasavvuf, fıkıh ve kelam döngüsünün
girdabında debelenip duruyoruz. Yeni karşısında özne yerine nesne olmaktan
kurtulamıyoruz. İçimizdeki en etkinler bile tepkisellikten öteye gidemiyor sadece
savunmacı bir dil ve pratik üretiyor. Gördüğümüz her yeni, eğer olumsuzluk
taşıyorsa “İslam zaten buna karşıdır.” eğer tutuluyor ve popülerse “O zaten İslam’da
var.” cümleleriyle karşılanıyor. Kendi skolastik birikimimizi deşeleyip ilgisiz
paralellik ve karşıtlıklar üretmekten öteye gidemiyoruz. Böyle olunca da
yeninin özünü ve değişiminin yönünü gözden kaçırıyoruz. Çünkü ortada henüz kapsamını
hatta kaynağını bile anlayamadığınız bir değişken yapı var. Bu noktada
yaşadığınız şok, doğrudan tümüyle kabulü ya da tümüyle inkârı getiriyor. Şok
durumu, düşünmenizi ve üretmenizi sağlamıyor. Reddimiz de kabulümüz de çözüm
getirmiyor; sadece taklide dönüşüyor. Tümden ret veya tümden kabul arasında
boğulup gidiyoruz. Gerçeğin kendisini veya yeniliği anlayıp kabul etmek imkânsızlaşıyor.
Cioran’ın Rusya için verdiği örneğe benziyor durumumuz: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Batı’ya nazaran Rusya’da her şey bir derece üsttedir. Orada Kuşkuculuk
Nihilizm, varsayım dogma, fikir ikona hâlini alır.”*</i> Kanaatimizce aynı
durum İslam dünyasında Rusya’dan beter yaşanmaktadır. Konular, kavram ve
disiplinler aslından kat be kat uzaklarda anlaşılıyor ve yaşanıyor. Sert
çatışma döngülerine giriliyor. Böyle olunca da doğru düşünme yolu aydınlanmıyor,
hakikat bizden uzaklaşıyor. Döngüyü kavrama sabrı ve yeniye uyum gösterme
cesareti olmayınca hâlimiz değişmiyor. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek
safdilliğinin içine gömülüyoruz.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Döngüsellikten Çıkıp Sığ İlerlemeye
Derinlik ve Bütünlük Kazandırmak<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Doğu
kültürünün reenkarnasyon tarzı düşünsel çemberleri ve nefis olgunlaştırma
süreçlerinin döngüselliği karşısında Batı kültürünün doğrudan ilerlemeciliği ve
yüzeysel çıkışları var. Bunları anlayarak aşmak Müslümanların esas görevidir. Bugün
kültürümüzü oluşturan doğrudan yerel veya yüksek mahkeme kararlarının toplamı
olarak içinden çıkılmaz hâle gelmiş devasa hukuk mevzuatı, seyrisülûk aşamalarını
ifade eden muazzam birikim olarak tasavvuf, aynı konular etrafında dolanana
dolana yığınlaşmış ve katı tarafgirlikle sertleşmiş kelam; korkunç bir
skalastizme dönüşmüş durumdadır. Var olan birikimi iyice tahlil edip
genellemeci döngüselliği aşarak özgürlüğün yolunu açmak ve insana değer
kazandıracak atılımlar yapmak; Batı’nın yüzeyselliğine derinlik kazandırıp
parçacı yaklaşımına bütünsellik getirerek her ikisini de aşıp yeni bir söz ve
eylem inşa etmek Müslümanların boynunun borcudur.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Döngüsel
olanın bilgisini kavrayıp kabul ederek döngüyü aşmadıkça helezonik yükselen
yeni durumları anlayıp buna uyum göstermenin imkânı yoktur. El-Kitab’ın
muhkemlerine dayanıp müteşabihlerine anlam kazandırarak sabit ve değişkenleri
bilirsek nelerin süreklilik taşıdığını nelerin değişim gerektirdiğini görürüz.
İhya ve ıslah metodunu (reform ve devrim yolunu) keşfedersek ancak döngüyü
kırabilir yeryüzünün varisi olabiliriz. Bu niteliklere sahip olmayan
toplulukların döngü içinde çürüyüp gideceği, yükselen yeniyi üretmek bir yana
maruz kaldığı yenilikleri bile anlayamayacağı ve ona uyum sağlayamayacağı
ortadır. Döngüye kapılmış giden toplulukların yerini yeni toplulukların alması
kaçınılmazdır. Zaten değişime kapalı toplulukların yüzleşeceği tek ve son yenilik
de bu olacaktır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Bireysel Özgürlük ve Kitle Enerjisi<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Boğulmuş
özgürlükler ve zincirlenmiş düşünceler diyarında, tekâmül edecek yeniliğe ve
değişime gerekli uyumu gösterecek ve katkı sağlayacak kitle enerjisi kalmamış
görünmektedir. Zihinleri ve hayatları kölece olan bu diyardaki toplulukların
kendisi, yeniyi ve yeniliği üretmeyince değişime yelken açamamaktadır. Daha da kötüsü
anılan topluluklar; doğrusu, yanlışı, yanlış gibi görünen doğrusu ve doğru gibi
görünün yanlışıyla dışardan gelen yeniyi anlayamamakta, hazmedememektedir. Söz
konusu dışarıdan gelen yeniyi; ya tümden reddedip hayat buna imkân vermediği
için de bir noktada reddedip belli noktalarda benimseyince ortaya garabet
durumlar çıkmaktadır. Mesela bu toplulukların kimi fertleri, başka araçlardan
15-20 tane alabilecekken fahiş fiyatlı bir otomobili kızıl tüylü deve kabul
ederken giyim kuşamda olabilecek en katı direnişi sergileyebilmektedir. Reddeden
cephenin bu tuhaflıklarına karşı diğer kesim ise yeni diye ne varsa kabul edip
ret tayfasından da sığ bir hayat sürmektedir. Her iki yaklaşım, belli düzeyde
komedi ve belli bir düzeyde de trajedi olarak önümüzde durmaktadır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Yeni fikirlere
kulak verip insaflı ve ön yargısız bir şekilde yeniliklere açık olmak, bunları
akıl ve vahiy ölçülerine vurarak değerlendirmek; Müslümanların önemini bilerek
daima vurguladığı objektif bir ilkedir. Çünkü Müslümanlar sözü dinleyip en
güzeline uyarlar… <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Ki onlar, sözü
işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete
erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.” (Zümer Suresi 18.
Ayet)</i> İslam, kendi dönemi için tümüyle yeni bir anlayıştır. Öyle ki İslam,
eskiyi ya yıkmış ya da değiştirip dönüştürmüştür. Değil mi ki İslam, yeniye
kapanıp körü körüne eskiye bağlanmaya karşı çıkan inancın adıdır. Öyleyse her
dönem dünyaya yeniden gelecek baharın yolu da odur.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">* E. M.
Cioran, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Bilim ve Ütopya</i>, 5.bs.
(İstanbul: Metis Yayınları, 2015), 109-110<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10.0pt; line-height: 115%;">(SEBÎLÜRREŞAD
dergisinin Nisan 2023/Ramazan 1444 tarihli 1087. sayısında yayımlanmıştır.)</span><span style="font-family: "Calibri",sans-serif; line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p></o:p></span></p>hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-9261546845967943782023-12-31T11:08:00.000-08:002023-12-31T11:08:43.520-08:00<p> </p><p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">TOPLUMLAR NASIL ANIMSAR?<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">İnsanın
bilinci ve belleği çokça ilgi çekiciyken toplumun bilinci ve belleğini
çağrıştıran <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Toplumlar Nasıl Anımsar?</i>
adlı kitap fazlasıyla dikkat çekici oluyor. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Toplumlar
Nasıl Anımsar?</i> kendisine yönelen bu ilgiye içeriği itibarıyla doyurucu bir
karşılık veriyor. Kitap “Toplumsal Bellek, Anma Törenleri ve Bedensel
Pratikler” başlıkları altında üç ana bölümden oluşuyor.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Bireysel ve Toplumsal Bellek<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><a name="_gjdgxs"></a>Bellek, her ne kadar bireysel bir yeti olsa da toplumsal
bellek, ilginç biçimde bilinç dışı kolektif bellek olarak varlığını sürdürüyor.
Bu noktada Connerton, “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Batı, proleterya,
parti gibi tarihin büyük “özneleri”ne artık inanmıyor oluşumuz, bu büyük
anlatıların yok olduğu anlamına gelmez, günümüz koşulları hakkında düşünme ve
bu koşullar içinde davranma yolları olarak bilinç dışı etkilerini sürdürmekte
direttiklerini gösterir, bilinç dışı kolektif bellek olarak varlıklarını
sürdürdükleri anlamına gelir.”</i> demektedir. (Connerton 2019, 9) Demek ki
bellek kavramının anlamı üzerine iyice yoğunlaşmak gerekmektedir. Bellek
üzerine görüşler toparlandığında belleği üç bölümde değerlendirmek mümkün
olmaktadır. Bellek türleri üzerine Connerton’ın söyledikleriyse şunlardır: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Birinci bellek türü kişisel bellektir.
Bunlar konusunu bir kimsenin yaşam öyküsünden alan anımsama eylemlerini
gösterir. Öteki bellek türü, bilişsel bellek savlarından oluşup sözcüklerin
anlamlarını, şiirlerin dizelerini, şarkıları, öyküleri ya da bir kentin
planını, matematik denklemlerini, mantıksal doğruları veya geleceğe ilişkin
olguları anımsadığımızın söylenebildiği durumlardaki “anımsama” fiilinin
kullanımlarını kapsar. Bir üçüncü bellek türü, yalnızca belli uygulayımı
(performans) yeniden ortaya koyma yetimiz ile ilgili olup bundan başka bir şey
değildir.”</i> (Connerton 2019, 43) Connerton’a göre üçüncü tür bellek,
alışkanlık belleğidir ve törenlerle ilişkili olan bellek de budur. Ayrıca
Connerton, alışkanlık belleğinin araştırmacılarca ihmal edildiğini de ileri
sürmektedir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Modern Törenler<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Geçmişin hayal
ve anılarını taşıma görevi üstlenen törenlere, modern toplumlarda da rastlamak
şaşırtıcı değildir. Törenler sadece anma/anımsama değil aynı zamanda yeniden
canlandırma ve temsil niteliği de taşımaktadır. Bu nedenle modern dönemdeki
ideoloji ve akımlar, düzenlerini yerleştirmek ve meşrulaştırmak için törenlerin
söz konusu niteliklerinden yararlanmak istemiştir. paganların mevsimsel
şenliklerinin Hristiyan törenlerine dönüştürülmesine benzer bir mekanizmayla
Hristiyan törenlerinin Nazi törenlerine dönüştürülmesine modern dönemde tanık
oluruz. Nazi Almanyası’nda ortaya çıkan bu görkemli törenlerin örneğini,
İran’da Pers İmparatorluğu’nun kuruluşunun 2500. yılını kutlama törenlerinde,
Yahudilerin Masada kutlamalarında ve ülkemiz özelinde icat edilen ulusal
bayramların kutlamalarında görmek mümkündür. Bu törenlerin tamamı,
anımsama/hatırlama ögesine dayanır fakat ilginç bir şekilde önceki dönem
törenlerini unutturmak maksadına yönelmelerine rağmen önceki döneme ait ne
varsa toplumsal belleğe iyice kazınmasına ve onlarının korunup taşımasına da
hizmet etmişlerdir denebilir. Ulusal bayramların aynı zamanda dinî bayramları
anımsatıp yeniden canlandırdığını, Ramazan ve Kurban bayramlarının değerini ve
coşkusunu artırdığını iddia etmek mümkündür. Çünkü yeninin başlangıcı, eskinin
bir halkası olarak devam etmektedir. Connerton, bu durumu şu sözlerle
açıklıyor: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Başlangıç, toplumun
sürekliliğinin yeni imgesi olarak hem açıkça hem de alttan alta bir anımsama
ögesi olmadan düşünülemez.” </i>(Connerton 2019, 27)<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ayrıca Connerton, sözlerine şunları da
ekliyor: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Her türlü başlangıcın içinde
bir anımsama ögesi yatar. Toplumsal bir grubun tümüyle yeni bir yol tutturmak
üzere eşgüdümlü bir çaba gösterdiği durumlarda bu özellikle geçerlidir.”<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></i>(Connerton 2019, 15) Burada amaç,
icat edilen törenin bir önceki töreni geçersiz kılmasıdır. Bellek oluşturmaya
başlamak için icat edilen tören, aynı zamanda bir bellek silme eylemidir. Fakat
yine de Connerton’ın <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bir kurumu geçersiz
kılan bir törenin ancak o zamana kadar söz konusu kurumu onaylayan öteki
törenleri çağrıştırmasıyla anlam kazanacağı söylenebilir.” </i>(Connerton 2019,
21) ifadelerine dayanarak modern törenlerin bir yönden önceki törenlere
benzemesiyle eskiyi anımsamayı sağladığını iddia etmemiz mümkün olmaktadır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Anma Törenleri<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Törenler hem
anımsama hem de katılım ögesi içermektedir. Bu noktada tarihsel kökleri vardır
ve törenler aynı zamanda bu tarihsel kökleri vurgulamaktadır. Connerton, bu
hususta şunları söylüyor: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Geçmiş bir
tarihin kurucu olaylar kümesinin bir tören biçiminde anılıp kutlanarak geçmişin
sürdürüldüğü yolundaki açık sav, hiçbir yerde, dünyanın büyük dinlerindeki
kadar bol dile getirilmemiştir; öyle ki söz konusu bu savın ikide bir ileri
sürüldüğü görülmektedir.”</i> (Connerton 2019, 79) Yahudilerin Fısıh (Hamursuz),
Seder, Şavuot, Purim, Hanukka ve Sebt törenleri; Hristiyanlarda Hayırlı Cuma ve
Paskalya Yortusu, her pazar İsa’nın Son Akşam Yemeği’nin anısını yâd etmek için
katıldıkları Komünyon töreni, bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bu
örneklere rağmen Connerton, İslam dini açısından var olan bir farklılığa da
değinmektedir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Yahudilikte ve
Hristiyanlıkta bulunan ve tarihsel göndermeler içeren bir törenin gelişmesini
sağlayacak önemli özendiricilerin İslam’da bulunmadığı doğrudur. Muhammed’in
yaşamında simgesel belirsizlikler yoktur. Ve bir ruhban sınıfının bulunmaması,
İslam törenlerinin gelişmesini çapları ve ayrıntıları bakımından sınırlamıştır
ki bu, İslam dininin dışa dönük tezahürlerinde yalınlığın ağır basan özelliği
oluşturması anlamına gelir.”</i> (Connerton 2019, 83) Bu bağlamda Connerton,
Müslümanların sadece iki bayramından söz etmektedir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Başarılı bir şekilde sonuçlanmasını kutlamak üzere bir bayram
yemeğinin de verildiği Hac ve oruç döneminin sona erişini gösteren bir bayram
yemeğinin de verildiği Ramazan.”</i> (Connerton 2019, 83)<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><o:p></o:p></i></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Bedensel Pratikler<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Tarih öncesi
törenler, dinî törenler ve modern törenler olarak sınıflandırabileceğimiz
törenlerde ortak özellikler tespit etmenin mümkün olduğunu söyleyen Connerton, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">takvim zamanının ilerleyici özelliğine
karşın törensel zamanın döngüsel ve tekrarlı olduğunu</i> işaret etmektedir.
(Connerton 2019, 115) Bu döngüsellik ve tekrarlı oluş, toplumsal belleği canlı
tutmaktadır: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Geçmişin versiyonlarını,
geçmişi kendimize, onu temsil eden sözcüklerle ve imgelerle yeniden sunarak
koruruz. Anma törenleri, bu pratiğimizin önde gelen örneğini oluşturur. Söz
konusu törenler, geçmişi, geçmişin olaylarının temsil edici bir resmini çizerek
kafamızda tutmaya yarar.” </i>(Connerton 2019, 123) Bunlar geçmişin yeniden
canlandırılmasıdır, belleğin korunması ve aktarılması noktasında yeniden
canlandırma bedensel pratiklerle sağlanmaktadır: “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Bu tür yeniden canlandırmaların retorik inandırıcılığı, gördüğümüz gibi
önceden belirlenmiş bedensel davranışlara dayanır.”</i> (Connerton 2019, 123)
Toplumsal belleğin tespitinde yazılı kültürün oluşturduğu kaydetme pratiğine
bugüne kadar büyük önem verilirken sözlü kültür içinde değerlendirilen
bedenleştirme pratiğine gereken ilgi gösterilmemiştir. Buna karşın Connerton, “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Alışkanlık, ellerde ve vücutta taşınan bir
bilgi ve bir anımsamadır ve bir alışkanlığın geliştirilmesinde “anlayan”
bedenimizdir.”</i> demektedir. (Connerton 2019, 161) Kitabı boyunca yaptığı
analizlerin sonucunda şu iddiayı da ileri sürmektedir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Her grup, korunması konusunda en çok endişe duyduğu değerleri ve
kategorileri, bedensel otomatlara emanet edecektir. Geçmişin kafalarda, bedende
tortusunu bırakan bir alışkanlık belleğiyle nasıl daha iyi korunabildiğini
görecektir.” </i>(Connerton 2019, 173)<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><o:p></o:p></i></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Toplumların Anımsadıkları<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Toplumların
anımsaması konusunda Connerton, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Toplumlar
Nasıl Anımsar?</i> adlı kitabında törenlerin ve törenlerde ortaya çıkan
bedenleştirmenin işlevini -yukarıda özetlediğimiz biçimde- net olarak
açıklamaktadır. Bizim toplumumuzun neleri anımsadığı hususunda bazı
değerlendirmeler yapmak ise ayrı bir görev olarak karşımızda durmaktadır. Bu
görev noktasında; bilinç, bilinç dışı ve anımsama konularında psikanalitik
yaklaşımın kurucusu Freud’u ve onun <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Musa
ve Tektanrılı Din</i> kitabını da yardıma çağırmak, kanaatimizce faydalı
olacaktır. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Musa ve Tektanrılı Din</i>
adlı kitabında Freud, toplumların anımsaması konusunda Yahudiler üzerine ilginç
bir görüş ileri sürer. Freud, Yahudi toplumunun Musa'yı öldürdüğünü ve onun
izlerini yok ettiğini söyler. Coşkulu bir istek ve güdüyle Musa’yı öldüren bu
topluluk, aynı zamanda suçluluk duygusuyla yaptığı işi unutmaya yönelmiştir.
Yahudi toplumu tarafından Musa ve anlayışı, bilinç düzeyinden bilinç dışına
itilmiştir. Bu şekilde baskılanan Musa ve mesajı, sonradan daha güçlü olarak
geri dönmüştür. Çok güçlü bir şekilde geri dönen bu inanç veya düşüncenin eski
temel özelliklerini koruyup korumadığı ise -bizim düşüncemize göre- ayrı bir
hususu ortaya çıkarmaktadır. Çünkü haftalık, aylık veya yıllık törenlerle
bedenleştirilip yeniden anımsanan düşünce veya inanç, aslında eskinin deforme
edilip yeniden biçimlendirilmiş hâlidir. Bu örneğin benzerini, ülkemizde de
görmek mümkündür. Bir dönem yoğun baskılanan dinî anlayış, aynı şekilde
öncekinin karikatürü olarak çok güçlü ve sert biçimde geriye dönmüştür. Artık
burada hayata geçirilen pratikler, önceki din anlayışı ve din pratiğinden
farklıdır. Genel olarak ana ögeleriyle tasfiye edilen ve bilinç düzeyinde
baskılanıp bilinç dışına itilmeye zorlanan Osmanlı veya İslam algısı için de
aynı durum söz konusudur. Bu açıklama modelini Hz. Peygamber ve hemen sonrası
gelişen olaylara da uygulayabiliriz. Çünkü Yahudilerde yaşanana benzer durum,
Hz. Muhammed’den hemen sonra yaşanmıştır. Hz. Muhammed’in ortaya koyduğu din ve
bedenleştirdiği pratikler, hayattan kovulmuştur. Bu noktada İbni Haldun'un
Emevî yönetimiyle birlikte Arap toplumu rahat etti mealindeki görüşünü de
hatırlamak yerinde olacaktır. Çünkü Hz. Muhammed’in mesajı Arap örfüne
uydurulup ters yüz edilmiştir. Hz. Muhammed’in ailesi ve akrabaları
öldürülürken Hz. Peygamber ve mesajı da manen öldürülmüştür. Sonraki dönemde
ortaya çıkan ihya ve yenilik hareketlerinin büyük bölümü de hem dönemsel
koşullar ve reaksiyoner oluşlarıyla hem de metodik açıdan mesajı doğru
yorumlayıp bir teorik çerçeve ve pratik geliştirememeleri nedeniyle İslam'ın
karikatürü ya da carpık hâli olmaktan öteye gidememiştir. İslam’ı yeniden
diriltme çabaları, ümmetin/toplumun hatırlamasındaki maluliyetten
kurtulamamıştır. Bunun bariz örneklerinden biri, nevrotik bir durum olarak Hz.
Hüseyin’in şehadeti ve sonrasında da gözlenebilir. Hz. Hüseyin’e sahip çıkmayan
ve ona destek olmaktan uzak duran toplum, bir süre sonra Hz. Hüseyin’i muhteşem
yas törenleriyle, abartılı ve kanlı anma gösterileriyle anımsamıştır ve bu
törenler yüzlerce yıldır devam etmektedir. Aynı şekilde bu örnek de çok net bir
baskılama sonrası dönüş ve nevroz vakası olarak yorumlanabilir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Hurafe ve İhtiras<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Görece yakın
tarihimizde de din ve pratikleri, baskılanınca toplumun bilinçaltına itilmiştir
denebilir. Merkezden çevreye, şehirden kasaba ve köye itilen oralarda da rahat
bırakılmayıp iyice baskılanan din, görünürlüğü azalıp etki gücünü yitirmiş olsa
da toplumun bilinçaltında/bilinç dışında güdü, itki, dürtü ve baskılama
mekanizmasıyla varlığını sürdürmüştür. Baskılanan şeyin, baskının şiddeti
oranınca daha sert ve güçlü dönüşü gibi dinin de geri dönüşü sert ve güçlü
olmuştur. Âdeta bir tören çağrısı olan ezanın ontolojik yapısından soyutlanarak
Türkçeleştirilmesi, eski harflerin lanetlenmesi, dinî görünümlerin
yasaklanması, onları yok etmemiş; tam tersine onlara bilinç dışı bir dinamizm
kazandırmıştır. Din öncekinden daha farklı bir nitelikte geri dönmüştür. Dönüş
yapan dinî anlayış öncekinden daha sert ve kuralcı ve görünüşte daha
ahlakçıdır. Toplumun komploculuk, bilgisizlik, akıl yerine his ve saplantılara
dayanan genel sorunlu yapısının da etkisiyle dönüş yapan dinin, dinin özü ve
esasıyla ilgili olmaktan çok hurafeye dayandığı değerlendirilebilir. Çünkü
görünürleşen ve gövdeleşen güncel din; daha duygusal, daha bilgisiz ve daha
katı özellikler göstermektedir. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Bilimsel ve
sahih esaslara dayanmayan güncel dinî anlayış, baskının şiddetinden ve toplumun
genel hastalıklarından, yoksulluk ve yoksunluğundan ve de ilke bilmezliğinden
beslenerek muhteris niteliklerle donanmıştır. Hurafe ve ihtiras temeline
dayanan bu anlayışın, toplumun genelini etkilediğinde var olan yapı ve
değerleri de çürütücü bir etki gösterdiğini düşünebiliriz. Bu doğrultuda yine
söz konusu anlayışın kendine var oluş imkânı sağlayan, tekrar hatırlanan ve
yeni kurulduğu iddia edilen baskı öncesi dönemin de çok gerisinde, değişmiş ve
çarpık bir anlayış olduğunu, toplumsal bünyede ve zihinde yıkıcı etkilere yol
açtığını iddia edebiliriz. Artık, törenlerle korunup aktarılan din, orijinal
hâlinden tanınmayacak derecede uzaklaşmış bir dindir. Velhasıl, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Toplumlar Nasıl Anımsar?</i> adlı kitabı
Freud’un adı geçen kitabındaki yaklaşımını da dikkate alarak okumak, okuyucuya
bambaşka ufuklar açacaktır. Connerton’un bu kitabı,<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b>toplumsal bilinç ve belleğin nasıl korunup aktarıldığı, geçmişin
nasıl hatırlandığı ve yeniden canlandırıldığı konularına kafa yoran okuyucular
için ısrarlı tavsiyeyi ve büyük övgüyü hak ediyor. Bu konuda yeni düşünceler
geliştirecek ve son sözü söyleyecek olanlar ise yine hem bu yazının hem
Cannerton’ın kitabının muhtemel okuyucularıdır diyebiliriz.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Paul
Connerton, Toplumlar Nasıl Anımsar?, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2019<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10.0pt; line-height: 115%;">(SEBÎLÜRREŞAD
dergisinin Ağustos 2023/Muharrem 1444 tarihli 1089. sayısında yayımlanmıştır.)</span><span style="font-family: "Cambria",serif; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: Cambria; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p></o:p></span></p>hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-85603240560294692452023-12-31T10:55:00.000-08:002023-12-31T10:55:03.941-08:00<p> </p><p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">BEN, SEN VE ÖTEKİ<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Öteki<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Öteki” kavramı, güncel literatürde yer alan
sosyolojik bir kavram olarak, toplumun genelince benimsenen ya da toplumun
çoğunluğu tarafından makbul hatta hayati kabul edilen değerlerin dışındaki
değerlere sahip kişi ya da topluluklar için kullanılmaktadır. Bu kişi veya
toplulukların üst bir örgütlenme olan devletle bağları zayıf görülmektedir.
Toplumun içinde yer alan ama azınlık durumundaki “öteki”lerin, genelde ahlaki
açıdan zayıf olduğu ve kamu otoritesine bağlılıklarının tartışmalı olduğu düşünülmektedir.
Toplum içindeki her farklılık veya doğal hayat içindeki karşıtlıklar “öteki”
olarak düşünülmemelidir. Ötekinden kasıt, hayat içindeki düaliteyi veya zıtlıkları
çağrıştırsa da bunların birine karşı diğerini ifade etmez. İçinden nehir geçen
şehirlerde kullanılan karsı geçe-beri geçe, öte taraf-beri taraf, suyun öte
yakası-suyun beri yakası, yukarı mahalle-aşağı mahalle arasındaki karşıtlık/bütünlük
ifadelerinin işaret ettiği durumlar değildir. Çünkü “öteki”, toplum tevhidine
karşı sistemli bölme ve parçalama biçiminde karşımıza çıkan şirkin belli bir
grubu aşağılama, dışlama; mümkünse yok etme arzusuyla belirlemesidir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">“Öteki” ile
ilgili nitelemeler, daha çok kamu örgütlenme biçimine uzaklığa ve egemen
değerlerden farklılaşmaya bağlıdır. “Öteki”, geçmiş zamanlarda özellikle bizim
tarihimizde pek de sorunlu olmayan bir alanken modern dönemde ortaya çıkmış ve çatışma
doğuran unsurlardan biri olarak toplum içinde yerini almıştır. Aynı şekilde “öteki”ne
karşı ayrımcılık ve onu dışlama hatta düşmanlaştırma da yakın dönemde netleşmiştir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Biz<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">“Biz” demek, çoğunluğunun
değerlerini temsil etmek ve benimsemekten dolayı kendini meşru görmek en
doğruya en iyiye sahip olduğu hissini taşımaktır. Bu noktada “biz” ifadesi bir
gruba hatta sürüye ait olma ve kendini tümüyle bu grupla var kılma, daha ileri
boyutta ise grubu kutsayarak o grup için kendini feda etme şehvetini ifade
etmektedir. Bir insanın “biz” algısından kurtulup “birey” olduğunu ve kendi kimliğini
ancak özgür iradesiyle inşa edebileceğini algılaması zorlu bir süreçtir.
Doğrudan insanın “ben” algısının gelişebilmesi için öncelikle “sen” dediği
muhatabını algılaması ve söz konusu “sen”in varlığını kabul etmesi gerekmektedir.
Çünkü, insanların çoğunun “ben” dediği “benim düşüncem” diyerek anlattıkları, aslında
ortak ve ortalama kültürün yüklediği hazır bulunmuş duygu, düşünce ve davranış
kalıplarıdır. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Sen <o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Bir insanın “biz”
duygusunu sorgulayıp “biz”i oluşturan birimlerin ayrı ayrı oluşunu, bu birimler
arasındaki farklılıkları görüp anlaması gerekmektedir. Bunu algılamayan insan,
ormanda bir ağaç, sürüde bir üye neyse toplum içinde yaklaşık olarak odur. Bu
nedenle birey olma, “kendi” olma yolunda kişinin başka insanların “ben”den ayrı
bir şey olduğunu algılaması gerekmektedir. “Ben” diyerek ifade edilen hatta
çoğu zaman “ben” bile denmeyerek doğrudan “biz” denerek anlatılan şey
sıradanlıktır. Toplum içinde herhangi bir birim olmanın ötesinde özgün bilinci
ifade etmemektedir. Bunu algılamak ancak düşünerek ve toplumu yani bizi
oluşturan insanların tekil durumlarını keşfetmek, en başta en yakınımızdakilerin
“sen” oluşunu kavrayıp birey olma yolcuğuna çıkmakla mümkündür.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ben<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">İnsan, en
başta elbette bir “ben” algısına sahiptir. İnsan, yer aldığı ortama ait ama
ondan ayrı bir varlık olduğunu bilinç yoluyla kavramaktadır. Daha bebekken bu
duyumsamaya anlamaya başlar, bu noktada “ben” duygusu anneyle birlikte vardır.
Hatta bu süreçte annesini de kendisinin bir parçası olarak görmekte, annesiyle
kendini “bir” hissetmektedir. Bu “ben” duygusu olgunlaşma sürecinde “ben”
olarak yürürken insan, annesinin ayrı bir varlık olduğunu yavaş yavaş anlamakta
ve onun “sen” olduğunu keşfetmektedir. Bir süre sonra bu “ben” ve “sen” farkındalığı
“biz” bütünleşmesine dönüşmektedir. “Biz” bütünleşmesi içinde dışardaki herkes
-en başta baba ve varsa kardeş ardından yakın ve uzak çevre- “o/onlar” olarak
kavranmakta ve değerlendirilmektedir. İnsanın gelişim sürecinde “ben” dışındaki
her şeyi temsil eden “öteki”; aslında sürekli kendi benliğimizi, onunla etkileşerek
geliştirdiğimiz bir varlık grubudur. “Öteki”nin kendini anlama ve bilmenin ardından
da “öteki”ne ait olanı değerlendirerek büyümenin hatta onu kendine katmanın
gelişme olduğunu kabul etmeyen bir zihniyet, sürekli “öteki”ni dışlama hatta
yok etme derdine düştüğü için kendi gelişim imkânlarını yok etmektedir. Böylece
donuk, renksiz ve bağnaz bir anlayış ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle de
“öteki”nin yanlış etiketlenmesi hatta düşman bilinip yok edilmeye çalışılması
insan için çürüme ve bozulmadır denebilir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Birlik ve Bütünlük<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Kendimizi ve
hayatı anlamlandırırken “öteki” üzerinden hareket ederiz. “Öteki”ne bakış açımız
büyük oranda kendi anlayışımızı ortaya koyar. Algılayışımızı ve yorumlamamızı
etkiler. Bu konuda ortaya çıkan eksiklikler hatalı sonuçlara neden olur. Bilinçli
ideolojik kalıplarla “öteki”ni anlamak ve değerlendirmek, insanlığı parçalar.
Tevhid ise ötekileştirmek yerine birleştirmeyi önerir. Zaten İslami anlayışa
göre geçmişte insanlar bir ümmetti. Bu ümmet, Allah’tan başkasına güç vehmedilerek
soy, ırk, grup gibi türlü türlü farklılıkların keskinleştirilip kutsanmasıyla,
onların maddi veya manevi açıdan putlaştırılmasıyla bölündü. İslam’ın ekseni “tevhid”
ise ötekileştirme olmadan bütüncül ve birleştirici anlayış olarak tüm aydınlığıyla
kendini ortaya koymuştu. Çünkü farklıyı, aykırıyı, fakiri, yabancıyı başka bir
ırkı ya da anlayış sahibini ötekileştirmek, Allah’ın var kıldığı farklılıkları ötekileştirip
nesneleştirerek düşmanlaştırmak tartışmasız bir şekilde İslam’a terstir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ötekinin ve Ötekileştirmenin Olmadığı Dünya<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Tevhid
anlayışına dayanarak “öteki”nin ve “ötekileştirme”nin olmadığı bir dünya kurmak
mümkün mü? Evet, mümkündür çünkü böyle bir dünya vardı, insanlar en başta tek
ümmetti. Zamanla ihtilafa düşüp parçalandılar ve birbirlerini ötekileştirip
düşman ilan ettiler. Kuranı Kerim’de bu durum çok net biçimde açıklanmaktadır: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“İnsanlar bir tek ümmetti.”</i> (Bakara
suresi 213. ayet)<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">İslami dünya
görüşünde Müslümanlar, Müslüman olmayanları bile bir bütünün parçası olarak
görürler. Eğer Allah dileseydi herkesin iman etmesini sağlardı. Ama insana
özgür irade verilmiştir. Bu irade kanalıyla imanı seçmesi ayrı bir değerdedir.
İnsan, her zaman için doğru seçimin adayıdır ve kendisinden bu doğru seçimi
yapması konusunda ümit kesilmez. Söz konusu özgür iradeyi ortadan kaldıranlar
sürekli “öteki ve düşman” icat ederek insanları kullaştırıp kullananlar ise insanlar
arasındaki birliği parçalayanlardır. Sürekli parçalayıcı, dağıtıcı, ifsat edici
ve “öteki”leştirici olanlar, her daim fitne kaynağıdır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hz. Muhammed’in mesajını yaymaya başladığı
Arap toplumunda Müslümanlar, “öteki” olarak görülmüştü ve İslami mesajın ilk
zamanlarında Müslümanlar ötekileştirmenin her nevine maruz kalmış ve zulme
uğramışlardı. Müslümanların yürüttüğü tevhid ve adalet mücadelesi sonrasında
kurdukları dünya ise örneğini “Medine” ile ortaya koydu. Medine’de tüm
farklılıklar, bir sözleşme çerçevesinde toplumun birliğine katıldı. “Medine”
dünyası, “öteki”nin ve “ötekileştirme”nin olmadığı yerdi ve bunun örneklerini
kurmak tekrar mümkündür. İşte bu “Medine” tarzı bir dünya inşası için
Müslümanlar,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Fitne ortadan kalkıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla
savaşın.”</i> (Bakara Suresi 123) ayeti gereğince ömürleri ve güçleri
yettiğince mücadele etmek zorundadır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10.0pt; line-height: 115%;">(SEBÎLÜRREŞAD
dergisinin Haziran 2023/Zilkade 1444 tarihli 1089. sayısında yayımlanmıştır.)</span><span style="font-family: "Calibri",sans-serif; line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p></o:p></span></p>hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-58028584432804921342023-12-31T10:48:00.000-08:002023-12-31T11:18:12.447-08:00<p> </p><p align="center" class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><u><span face=""Calibri",sans-serif" style="color: red; font-size: 14pt; line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">AYDIN
KİMLİĞİYLE MİHAİL ŞOLOHOV<o:p></o:p></span></u></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Mihail Şolohov 24 Mayıs 1905’te
doğmuştur. On yedi yaşında yazmaya başlayan Şolohov'un yayımlanan ilk kitabı,
hikâyelerinden oluşan <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Don Hikâyeleri</i>’dir.
1925'te yazmaya başladığı ünlü romanı <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Don
Nehri Sakin Akar</i>’ın yayımlanması 12 yıl sürmüştür. Şolohov, birbirinin
devamı olan diğer ünlü romanları <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Uyandırılmış
Toprak</i> ve <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Don Kıyısında Hasat</i>’ı
ise ancak 28 yılda tamamlayabilmiştir. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Vatan
İçin Dövüştüler</i> adlı romanında II. Dünya Savaşı'nda Sovyet halkının
Almanlara karşı gösterdiği kahramanlığı anlatmıştır. Toplumcu Gerçekçiliğin
temsilcisi Şolohov, eserlerinde Rus halkının yaşamındaki çok önemli tarihsel
kesitleri ve gerçekleri olduğu gibi yansıtmıştır. Şolohov, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Durgun Akardı Don</i> adlı muazzam romanıyla 1965’te Nobel Edebiyat
Ödülü’nü de almıştır. 21 Şubat 1984’te ise hayat veda etmiştir.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">YAZARIN
SORUMLULUĞU<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Şolohov’un<i style="mso-bidi-font-style: normal;"> Yazarın Sorumluluğu</i> adlı kitabında bir yazarın ömür boyu süren
mücadelesini ve yazma amacını görüyoruz. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Yazarın
Sorumluluğu,</i> ağırlıklı olarak konferanslardan oluşmuş bir kitap. Kitaptaki
metinler kronolojik sıralanmış. Kitaptaki ilk metin 1934 tarihli <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Sıradan Edebiyat ve Dürüst Gevezeler” </i>son
metin ise dünya yazarlarına bir çağrı içeren 1983 tarihli <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Çok Geç Olmadan”. </i>Yazıların sıralaması, yazarın düşünsel ve
sanatsal gelişimi yanında dünyanın ve Sovyet toplumunun değişiminin izlerini de
görmemizi sağlıyor.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Şolohov’un yazılarını okuduğumuzda
yazı hayatı boyunca toplumuna ve insanlığa karşı sorumluluk yüklendiğini
görüyoruz. O, bir yazar olarak bireysellikten değil toplumsallıktan yanadır,
toplumun ve insanların dışında ya da üstünde değildir. Şolohov’a göre yazarın
sorumluluğu nettir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“… Kendisini, karşıt
güçlerin çarpışmasının üstünde Olimpos tepelerine yükselmiş ve insan
ıstıraplarına kayıtsız kalan bir tür tanrı olarak değil; kendi halkının bir
evladı, insanlığın ufacık bir parçası olarak gören bir yazarın görevi nedir?
Görevi, okuruna dürüst olmak, insanlara gerçeği söylemektir; belki katı ama
daima cesur gerçeği. İnsanların yüreklerinde geleceğe ve bu geleceği kurmak
için yeteneklerine olan inançlarını güçlendirmektir.”</i> (Şolohov 1983, 117) Şolohov,
bu düşünceleri ve eylemleriyle yazar olmanın yanında aydın olarak
nitelendirilebilir mi? Bu sorunun cevabı aydın kelimesinin tarihi, anlamı ve
çağrışımları bağlamında düşünüldüğünde “Evet”tir. Çünkü aydın kelimesiyle nur,
ışık, bilgi, bilinç, düşünce, anlayış beraberken bu kelimenin karşısında zulümat,
karanlık, cehalet, bilinçsizlik, düşüncesizlik ve bağnazlık yer almaktadır.
Olumlu özellikler aydına yakıştırılmakta onunla beraber anılmaktadır. Aydın bu
karşıtlıkla da kalmayarak ortalama bilgi ve anlayış düzeyinin çok üzerinde
olmakla toplum içinde görünürleşmektedir. Dolayısıyla da Şolohov, sorumlu
aydınların tipik bir örneği olarak görülmektedir.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">BURJUVA
AYDINI VE İDEOLOJİK AYDIN<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Şolohov, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Yazarın Sorumluluğu’</i>nda <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“yazarın
görevinin, yazarın yaptığı işin amacını ve insanlığa karşı sorumluluğunu” </i>özellikle
vurgulamaktadır. (Şolohov 1983, 124) Yine bu doğrultuda şunları söylemektedir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Edebiyat mesleği dünyadaki en bireysel
mesleklerden biridir. Bununla beraber yazar, sözünü duymak isteyen herkese
ulaştırma isteğiyle yazar ve yazarın mutluğu ise bireysellikte değil toplumla
ilgilidir. Mutluluk, biz, ‘kendi’mizin ufacık dünyasını değil, milyonlarca
insanın yüreği ve zihnini harekete geçiren bir şeyi anlatmayı başardığımızda
gelir.”</i> (Şolohov 1983, 123-124) Yine Şolohov’a göre: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Sanatçının ölümsüz teması, iyi ve kötü, aydınlık ve karanlık
arasındaki mücadeledir.”</i> (Şolohov 1983, 125) Bu noktada Şolohov, burjuva
sınıfının aydın ve yazarlarından tümüyle ayrılarak Toplumcu Gerçekçiliği en net
biçimde ortaya koymaktadır. Ona göre Toplumcu Gerçekçilik şudur: “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Sosyalist Gerçekçilik; yaşamın gerçeğini,
sanatçının partizanlık konumuyla anladığı ve yorumladığı gerçeği tasvir etmenin
bir yöntemidir. Daha da basitçe söylersek, insanlara yeni bir dünyayı kurmada
etkin biçimde yardımcı olan bir yöntemdir.”</i> (Şolohov 1983, 123)<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Şolohov, Toplumcu Gerçekçi yazar
olarak çağdaş toplumdaki karakteristik oluşları tespit ederek bunları sanat
eserine dönüştürme çabasındadır. Çabası tarafsız bir gözlemci tavrı olmaktan
uzaktır. Ona göre çağdaş insanlığın yaşamındaki akış pürüzsüz değildir. Burjuva
sanatı ise insanları en hayvanca tutkulara savurmak için elinden geleni
yapmaktadır. Bu noktada aydınlık ve adil bir geleceğe yönelik umudun ve inancın
siperinde yer almak gerekir. (Şolohov 1983, 128) Şolohov, Gorki’nin sorduğu <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Kültürün usta sanatkârları kimden
yanasınız?”</i> sorusunun cevabını, kendi yazı dünyasının ekseni yapmıştır. (Şolohov
1983, 129) Şolohov’un en sevdiği edebî tür ise romandır. O, yazar olarak
topluma karşı sorumluluğunu yerine getirmenin en iyi imkânını romanda bulduğu
için roman türünün savunucusudur. Bu nedenle Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı
zaman yaptığı konuşmada ödül almanın mutluluğunu dile getirirken roman türünün
hakkının korunmuş olmasına da sevindiğini söylemektedir. (Şolohov 1983, 119) <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">ŞOLOHOV
VE AYDIN DUYARLILIĞI<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Sanat anlayışını toplumuna ve
insanlığa karşı sorumluluk anlayışı üzerine kuran Şolohov, sistemin getirdiği
sorunları ve sıkıntıları görmezden gelmekte midir? “Hayır!” Şolohov, Toplumcu
Gerçekçilik diye ortaya konan niteliksiz ürünleri şiddetle eleştirmektedir.
Mesela<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“</i></b><i style="mso-bidi-font-style: normal;">Sıradan Edebiyat ve
Dürüst Gevezeler”</i> başlıklı yazısında,<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">
</b>çok okunma ya da çok beğenilmenin arkasına sığınarak kalitesiz yazmayı Toplumcu
Gerçekçilik adına meşrulaştırma çabalarını eleştirmektedir. Halk için, toplum
yararı için yazmak; dil ve anlatım titizliğinden taviz vermeyi ya da bunları
boş vermeyi meşrulaştırmaz, demektedir. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bruski adlı eserin yazarı Panferov’un <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“kötü yazmaya hakkı olduğunu ilan etmesine
ve böyle yazma konusunda genç yazarları teşvik etmesine”</i> şiddetle karşı
çıkmaktadır. (Şolohov 1983, 15) <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bu
noktada eleştirmenlerin okurlar için değil de yazar için eleştiri yazmasını ve övgüden
öteye gitmemesini de eleştirmektedir. Karşılıklı hayranlık derneği gibi işleyen
bir eleştirinin amaca hizmet etmediğini söylemektedir. Aynı zamanda eleştirinin,
dil işçisinin dil kullanımını mükemmelleştirmeye hizmet etmesi gerektiğini düşünmektedir.
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Yazarın Sorumluluğu’</i>nun daha başında,
sunu bölümünde, işçinin yanlışının düzeltilebileceğini ve etkisinin sınırlı
kalacağını ama yazarın yanlışının çok geniş kitleleri etkileyeceğini ifade etmektedir.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p></o:p></b></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Şolohov, sorumlu bir yazar ve aydın olarak
sistemin aksaklıkları noktasında da en az kalitesiz edebiyat ürünleri
karşısında olduğu kadar serttir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Tümüyle
planlamadan yanayım ama bolluktan da yanayım. Rostov Bölgesi’ndeki kolektif
çiftlikler ve devlet çiftlikleri istediklerinden 2 bin traktör daha azına
sahipler. Benim yandaş olduğum plan türü o ki, tarım bakanı Matskeviç bu
traktörleri çiftliklere kendisi önersin ve biz bölge yetkililerimizi Moskava’ya
gönderip bunları haklı vasıtalarla ya da kural dışı sağlamayalım…”</i> (Şolohov
1983, 134) Bir başka örnekte ise şunları söylemektedir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bakana gelip diyorum ki: ‘Yoldaş Bakan, lütfen bize kolektif çiftlik
sığır ahırlarımızın çatısı için üç bin parça arduvaz verin.’ Bakan yanıtlıyor:
‘Ama anlamalısınız, bizimki planlı bir ekonomi. Plana göre size verilecek her
şeyi aldınız.’ Ona diyorum ki: ‘Ben anlıyorum ama inekler, hele buzağılar,
sonbahar yağmurlarından neden ıslanmaları ve kışın neden donmaları gerektiğini
anlamayacaklardır.’</i> (Şolohov 1983, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>135) Sistemin açmazlarını ve yarattığını
sorunları ortaya koyan Şolohov, iltimas zorlamalarının ve ricacılığının insan
karakterine etkilerini ise şöyle vurgulamaktadır: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Ve sürekli olarak istemeye gidince karakterinizde ve hatta görünüşünüzde
hoş olmayan değişiklikler oluştuğunu görüyorsunuz. Yazarın onurlu duruşuna ve
yaşlı askerin akıllı hâline ne oldu?”</i> (Şolohov 1983, 135) Şolohov, sistemin
işleyiş sorunlarıyla yetinmemekte aynı zamanda çevre ve doğaya verilen
zararları dile getirmekten de çekinmemektedir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Yoldaş İşkov’un uzak görüşlü olmayan yönetimi Azak Havzası’nı şimdiden
felaketin eşiğine getirmiştir… İşkov bugünkü gibi yönetmeyi sürdürürse Azak
Denizi’nin yarını olamaz.”</i> (Şolohov 1983, 133) <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Durgun Don</i> ve Azak Denizi için gösterdiği tepkiyi, Volga Nehri ve
Baykal Gölü için de ortaya koymaktadır: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Korkarım
Rusya’nın Muhteşem Denizi Kutsal Baykal’ı koruyamazsak gelecek kuşaklar bizi
bağışlamayacaktır.”</i> (Şolohov 1983, 133)<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">ŞOLOHOV’UN
BÜYÜK ÇAĞRISI<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Şolohov, hayatı boyunca toplum ve
insanlık için mücadele etmiştir. İlerleyen yaşlarında da mücadelesini, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">sözleriyle insanların zihin ve yüreklerini
etkileyebilenlerin çabalarını birleştirme arzusuyla </i>sürdürmüştür. (Şolohov
1983, 150) Var olan durumu açıkça belirtmiştir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Şimdi sorun edebiyat sorunu değil. Söz konusu olan insan soyunun ve
onun beşiği yeryüzünün bizzat kendi varlığıdır. Sorun yarının olup olmayacağı,
çocuklarımız ve torunlarımızın gökyüzünde güneşi görüp göremeyeceğidir.”</i> (Şolohov
1983, 150) Bu bağlamda şu sözler de ona aittir:<i style="mso-bidi-font-style: normal;"> “Barışın düşmanları aklın sesine kulak vermeyi reddediyorlar, harap
edici bir savaşın evrensel alevine dönüşmek üzere yayılmaya ve gezegenimizdeki
tüm hayatı yok etmeye hazır nükleer ateşi, daha da körüklüyorlar.</i> <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Silahı yalnızca kâğıt kalem olan yazar tüm
bunlara nasıl karşı koyabilir?</i>” (Şolohov 1983, 151) Bu soru, yaklaşan 1.
Dünya Savaşı uğultuları altında Tolstoy tarafından da sorulmuştur ve Şolohov’un
cevabı, Tolstoy’un cevabı gibidir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Savaşa
karşı çıkan yazarın ise yalnızca bir tek ama çok güçlü bir silahı vardır,
hakikat.”</i> (Şolohov 1983, 150)<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">ŞOLOHOV,
AYDIN VE ULEMA KONULARINDA SON SÖZ YERİNE<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Şolohov, toplumsal konuları
umursamayan, amaçsız aydın grubuna karşı sorumlu aydın grubunun tipik bir
örneğidir. Bu aydın tiplemelerine karşı bizim toplumumuzda ve tarihimizde hangi
tipler vardır? Diğer adı münevver olan aydının sanatçı, düşünür, yazar, bilgin,
akademisyen, kanaat önderinden farkı nedir; günümüzde ve geçmişimizde aydın
kime denir ya da denebilir? Derviş, şeyh, pir, şair, âlim, ulema gruplarını
düşündüğümüzde bu gruba en yakın kişiler kimlerdir? Bu sorular ve cevapları,
Modernleşme sürecimizin de öyküsünü verecektir. Bu öyküde Osmanlının son
döneminde Bihruz Bey tarzında hisseden, düşünen ve yaşayan züppe tipler yanında
yine Osmanlının son döneminde ve Cumhuriyet Dönemi’nde yarı-aydınlarla karşılaşmamız
mümkündür. Daha eski dönemlere uzandığımızda ise ulema tipi; halkın sosyal,
kültürel ve ekonomik sorunlarıyla o kadar iç içedir ki sorumluluk sahibi bir
aydın olduğunu düşündürmektedir. Aynı zamanda bu yönüyle ulema, burjuva
aydınından daha çok ideolojik aydına yakındır. Sosyalist aydınların görev ve
sorumluluk yüklenmesiyle geçmişimizde ulemanın durumu ve konumu benzeşmektedir.
Bu nedenle de devrimci kimliğe sahip ve topluma karşı sorumluluk hisseden
aydınlardan biri olarak Şolohov’u daha dikkatli ve ayrıntılı incelemek gerekmektedir.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Mihail Şolohov, Yazarın Sorumluluğu, De Yayınevi, İstanbul 1983.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt; line-height: 115%;">(SEBÎLÜRREŞAD
dergisinin Mayıs 2023/Şevval 1444 tarihli 1088. sayısında
yayımlanmıştır.)</span><span face=""Calibri",sans-serif" style="line-height: 115%; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p></o:p></span></p>hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-21936149804666354552023-12-31T10:46:00.000-08:002023-12-31T10:51:43.032-08:00<p> </p><p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><b>DEPREM VE
AHLAKSIZLIK<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;"><i>Deprem karşısındaki tavırları
neden nankörlük ve büyük bir ahlaksızlık olarak görüyoruz? Neden her tavır
nankörlüğün belli derecesi ve ahlaksızlığın düzeyiyle ilgili. Çünkü insana
depremin bilgisi verilmiş, aklıyla bu bilgiyi kavrayıp işleyerek genişletme
imkânı da tanınmış; bilmese anlamasa görmese yaşamasa belli bir mantığı olacak
yaklaşımlar, bu nedenle büyük ahlaksızlığın devamı ve ahlaksızlıkta ısrarın bir
ispatı gibi.<o:p></o:p></i></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Deprem, doğal
olaylardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Aniden gerçekleşmesi ve etkisinin
yıkıcılığı onun zamanını tayin edemeyişimiz ve etkilerini durduramayışımızla da
aşkın bir boyut taşıyor. Aşkınlığı olduğu için depremin olumsuz sonuçları
noktasında her zaman için bahanemiz, suçu kadere yükleyişimiz, hatta Allah’tan
bilişimiz biçiminde bir sonuç ortaya çıkıyor. Bu aşkın boyut, karşılaştığımız
büyük ve devasa yıkıcılığıyla insanı düşünemez hâle getiriyor. İnsanlar bu
noktaya gelince kanaate çağrılıyor ya da faturayı Allah’ın takdirine çıkarmaya
başlıyor. Bu sonucu bir başlangıç kabul ettiğimizde söz konusu başlangıç,
aslında büyük bir ahlaksızlığın devamı niteliğini taşıyor. Gücümüzün
sınırlarını zorlayan boyutuyla deprem elbette ki bize etki ediyor. Fakat bu
etkinin kapsam ve boyutlarıyla ilgili bilgiye sahibiz. İnsan bilinçli bir
varlık olmasından beri bu bilgi ve bilince sahip. Tıpkı taşın sert olması,
ateşin yakması veya suyun boğması gibi tartışmasız netlikteki bilgilere sahip
olan insan depremin de varlığından, anidenliğinden, yıkıcılığından ve tüm
etkilerin haberdar. Depremin bilgisine sahip. Bu bilgiye rağmen depreme karşı
herhangi bir tedbir almıyor, depremle inatlaşıyor ve depreme rağmen hareket
ediyor. İşte ahlaksızlık da burada başlıyor. Çokça ayrıntılandırmadan ve
depreme karşı deprem bilgisine rağmen hareket etmenin sebeplerini sayabiliriz:
Bu sebepler mecburiyet, gaflet tembellik ve menfaatçilik başlıkları altında
toparlanabilir. Bu dört başlıktan her biri sırasıyla nankörlüğün en alt derecesinden
en üst derecesine kadar ilerliyor. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Depremle gelen
maddi ve manevi yıkım, ortaya çıkan can ve mal kayıpları, doğrudan nankörlük ve
ahlaksızlıkla ilişkilendirilebilir mi? Allah’a inanan bir insan için bunun ilk
akla gelen neden olduğunu görmek mümkündür. Çünkü Allah ve insan arasındaki
ilişkinin bütünüyle ahlaki olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuyu Toshıhıko Izutsu,
“Kuran’da Tanrı ve İnsan” adlı kitabında gayet net açıklamaktadır: “Allah
insana karşı etik davranır, yani adalet ve iyilikle muamele eder; bu nedenle
insandan da ilahi inisiyatife karşı etik bir şekilde davranması beklenir.
Allah, sonsuz iyilik, sırrına erişilemez sevgi ve merhamet sahibi, lütufkâr ve
bağışlayıcı bir tanrı olarak karşımıza çıkar. Kuran’da bu duruma; nimet, fadl
(cömertlik), rahmet (acıma), mağfiret (bağışlama) vb. anahtar terimlerle
gönderme yapılmaktadır. İlk İlahi İyiliğe verilen karşılık, teşekkür tercih
edilerek ‘şükr’ veya nankörlük edilerek ‘küfr’ olarak belirmektedir.” Öyleyse
deprem, Allah’ın iradesinden kaynaklı hem neden ve hem de sonuç olarak insanın
iç ve dış dünyasında nerede durmaktadır? <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b>Çünkü
İnsana Deprem Bilgisi Verildi…</b> <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Deprem
karşısındaki tavırları neden nankörlük ve büyük bir ahlaksızlık olarak
görüyoruz? Neden her tavır nankörlüğün belli derecesi ve ahlaksızlığın
düzeyiyle ilgili. Çünkü insana depremin bilgisi verilmiş, aklıyla bu bilgiyi
kavrayıp işleyerek genişletme imkânı da tanınmış; bilmese anlamasa görmese
yaşamasa belli bir mantığı olacak yaklaşımlar, bu nedenle büyük ahlaksızlığın
devamı ve ahlaksızlıkta ısrarın bir ispatı gibi. On binlerce insan kaybı, onca
canlının yitimi, maddi kayıplardan sonra yeni inşa çalışmasına, zemin
ölçümlerine, tüm mühendislik bilgilerine rağmen kolay ve birilerinin menfaatine
yarayan noktadan başlanması apaçık bir ahlaksızlık olmaz mı? Bu ahlaksızlığın
resmi Kuran’da bina benzetmesiyle yapılmıyor mu? <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><i>“Binasını
Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını
yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem
ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerine devamlı
olarak bir kuşku (sebebi) olacaktır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”
(Tevbe Suresi 109-110.ayet)</i> <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Benzetmelerde
daima nitelikçe güçsüz olan güçlü olana benzetilir. Bu ayetlerde net biçimde
binanın nereye ve nasıl inşa edileceği güçlü ve tartışılmaz bir gerçek olarak
bize bildirilmiş. Evet, Allah ve insan arasındaki ilişki ahlaki/etik bir
ilişkidir. Allah rahman ve rahimdir. Merhamet sahibi bir yaratıcı olarak insanı
ölçülü bir biçimde yaratmış, varlığını sürdürebilmesi için nimetler vermiştir.
Bunun yanında kendisini, çevresini, toplumu, tüm varlıkları ve kâinatı ve var
olan ilişkileri insanın anlayabilmesi için ona akıl vererek kavrama ve irade
yetisi bağışlamıştır. Anlama noktasında kendisinin huzur ve mutluğu için,
toplumunun huzur ve mutluğu için ne yapması gerektiğini elçileriyle de insana
hatırlatıp öğretmiştir Hatırlatma ve öğretme nimeti, kitap vermesiyle devam
etmiştir. Tüm bunlara karşı insanın iki tercihi ortaya çıkacaktır: Teşekkür
etmek veya nankör olmak. Velhasıl, her seferinde ifade edilmek istenen veya
yanlış ifade edilen her seferinde yanlış anlaşılan veya yanlış anlaşılmış gibi
yapılan tüm değerlendirme cümlelerinin ana mesajı veya özeti şudur: Depremin
tüm etkileriyle birlikte ortaya çıkan dehşetengiz sonuçları “büyük ahlaksızlık”
yüzündendir.<span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt; line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt; line-height: 107%;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt; line-height: 107%;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt; line-height: 107%;">(SEBÎLÜRREŞAD dergisinin Mart 2023/Şaban 1444
tarihli 1086. sayısında yayımlanmıştır.)</span><o:p></o:p></p>hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-17217549692670012132023-12-31T10:33:00.000-08:002023-12-31T10:52:32.628-08:00<p> </p><p align="center" class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">AZINLIKLARIN ŞOVENİZMİ<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 18pt;">Şovenizm, Türk Dil Kurumu tarafından <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Kendi ulusunu öne çıkararak değişik ırk ve uluslar arasında düşmanlık
yaratmayı amaçlayan ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı akım.”</i> biçiminde
tanımlanmaktadır. Bu tanımda,<o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l1 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Kendi ulusunu öne çıkarmak<o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpLast" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l1 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Diğer ulus veya uluslarla düşmanlık yaratmak<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">hususları öne çıkmaktadır. Bu
hâliyle tanım, hiç de tarafsız değildir; Şovenizmi, ulusunu ulularken düşmanlık
yaratmak ve kışkırtmada bulunmakla yargılamaktadır. Ardından bu yargıyı, “aşırı
akım(dır)” diyerek netleştirmektedir. Tanımda, düşmanlık yaratmak ya da
yarattığı düşmanlık yolunda kışkırtmada bulunmak, Şovenizmin esas özellikleri
olarak verilmektedir. Gördüğümüz kadarıyla Şovenizm, Sol jargona ait bir terim olmanın
üzerinde düşünsel bir derinliğe ve açıklayıcılığa sahip değildir. Zaten Şovenist
ifadesi de gündelik dilde hakaret olarak kullanılmaktadır ve bu olumsuz anlam,
TDK’nin sözlüğünde kadar yansımıştır.<o:p></o:p></p>
<p align="center" class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">SOL JARGONDAN GÜNDELİK DİLE GÜNDELİK DİLDEN
TDK’YE<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Sol akımlar, Şovenizmi;
kendisi dışındaki -yer yer de kendi içindeki- her çevre için yafta ve etiket
olarak kullanmaktadır. Öyle ki yeri gelince Türkiye Komünist Partisi’nin lideri
Mustafa Suphi bile Şovenist düşünceler taşımakla suçlanabilmektedir: “<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="background: white; color: black; mso-color-alt: windowtext;">1918’deki bir konuşmasında, onu geçmişinde “şovenist” olmakla
itham edenlere karşılık verirken şunu söylemiş: “Avrupalıların, Avrupa
kapitalinin zulmü altında ‘şovenist’ olmayan bir Türk de bulamazsınız.”
Buradan, anti-emperyalizmin, şovenizmi dahi mazur gösterebilmesine açılan geniş
bir patika var. Bir başka mazuriyet, Ermeni “faciası” konusunda ortaya çıkıyor.
Bu “facia,” Suphi’ye göre olanca fecaatiyle, emperyalist güçlerin ve diğer
burjuvazilerle birlikte “zalim Ermeni burjuvazisi”nin hesabına yazılıyor.
Mağdur ve mazlum kitlelerin, onları böylesi “facialara” kışkırtan
burjuva-şovenist örgütlerden çekip çıkarılması gerektiği, -belki günümüzün
“siyasî doğruculuğu” ile kıyas edilebilir-, bir sterilizasyon formülü olarak
zikrediliyor. “Emperyalizm ve burjuvazi yaptı” diyerek “faciayı” arkasında
bırakıp geçmek, zamanın devrim coşkusu, devrim infilâkı içinde daha
anlaşılabilir bir hâl ve tavır. Ama sonrasında buradan da bir “görevsizlik
kararı” patikasının açıldığını biliyoruz.”</span></i><span style="background: white; color: black; mso-color-alt: windowtext;"> (</span><a href="http://www.birikimdergisi.com/">www.birikimdergisi.com</a>) Bu sözler,
Mustafa Suphi’ye yönelik bir eleştiriden öte onun Sol camiada sahip olduğu
prestij ve imajının yıkılması amacına matuf gibi durmaktadır. Mustafa
Suphi’nin, kendi Marksist metodolojisi açısından gayet tutarlı sayılabilecek
görüşlerinin Osmanlı bakiyesi bir azınlığa karşı değerlendirme içermesi nedeniyle,
Şovenist olarak suçlanabildiği ortamda, kimse “Şovenist” etiketinden kendini
kolayca kurtaramayacaktır. Mustafa Suphi’nin trajik sonu ve efsanevi ismi
nedeniyle, kısmen mazur görülmesi mümkün olmakta ve azınlık Şovenizmine laf
edişi de gençliğine bağlanabilmektedir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Suphi’nin,
bu patikaları tek başına açan yol işçisi olduğunu kimse söyleyemez. Zamanın
ruhu, zeminin meyli idi bu. Suphi, daha yolun başında katledilmiş bir usta idi.
Ömrü olsa, büyük ihtimalle, komünizm/sosyalizm ile milliyet meselesi arasındaki
girift ilişkinin sorunları hakkında yeni şeyler düşünecek, söyleyecekti.”</i><span style="background: white; color: black; mso-color-alt: windowtext;"> </span>Bu mazur
görme, yine de şartlıdır. Çünkü kendisi <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Suphi’nin
milliyetçilik görüşünde gayet açık bazı sabit tutamaklar var. “Fetihçiliğe”
karşı, içeriye bakan, toplumunun esenliğini düşünen bir milliyetçilik anlayışı,
bunlardan biri. O sabit tutamakların en sağlamıysa: Beyleri paşaları değil
avamı, mağdur ve mazlumları, emekçileri milletin esası saymak- burası aynı
zamanda, sol popülizmle buluşma noktası.”</i>dır ve bu nedenle de<i style="mso-bidi-font-style: normal;"> “Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bir Mustafa
Suphi Küçesi (Sokağı) bulunuyordu. Gün olur devran döner, belki bir yerlerde
bir “küçe”ye adı konur.” </i>sözleriyle Milliyetçiliğinin -Şovenist eğilimlerinin
de denebilir- ödülünü adının bir sokağa verilmesiyle alacağı ima edilmektedir.
Burada kendi düşünce dünyalarından olan birine bile Şovenist suçlaması yönelten
Sol’un tipik 3B (ben-merkezci, bilgiç, bencil) hâlini görmek mümkündür. Bu 3B hâli,
Tanıl Bora’nın <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“… Sağın tarifinin ve
eleştirel tahlilinin, açıkçası solun fikrî üstünlük olduğunu olması gerektiğini
düşünüyorum… Sağı sağdan iyi bilmek üzerimize vazifedir.” </i>sözlerinde
kendini çekinmeden ortaya koymaktadır. (Bora 2021, 12) 3B öyle bir hâldir ki
tanımladığı düşünce biçimleri ve bunların müntesiplerini ön sayfada <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Milliyetçilik, Muhafazakârlık ve İslamcılık
arasında bir iç içelik varsayıyorum, üçünü sağ gövdenin birbiriyle uyumlu
organları gibi düşünüyorum.”</i> (Bora 2021, 7) dedikten sonra arka sayfada <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Önerdiğim, milliyetçilik, muhafazakârlık ve
İslamcılığı, pozisyonlar olmaktan ziyade ‘hâller’ olarak anlamaktır. Fizikteki
maddenin hâlleri gibi: katı, gaz, sıvı. Bunlardan birinde veya ötekinde Türk
sağının ‘maddesini’ görmek istiyorsak, o maddenin bir bileşeni veya kanadıyla falan
değil bir hâliyle karşı karşıya olduğumuzu hesap edersek, durumu daha iyi
anlarız, diye düşünüyorum.”</i> (Bora 2021, 8) diyerek düştüğü tutarsızlığı
bile umursamamaktadır.<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><o:p></o:p></i></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Birikim
dergisinin “Milliyetçilik: Yeni ve hep” başlığı altında, Milliyetçiliğin dosya
konusu edildiği 398-399. sayısında da benzer bir durum ortaya çıkmaktadır. Milliyetçilik
dosyası, Laçiner’in sözleriyle şöyle özetleniyor: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Birikim’in bu sayısında, modern zamanların ortalarından ulus-devlet
düzeneğinin ve anlayışının yerleşiklik kazanmasından itibaren en yaygın
olmasının yanı sıra, giderek hemen tüm siyasal-toplumsal ideolojilere
“sızabilmesi”ne ek olarak; özellikle kriz dönemlerinde ırkçı, faşist hareketler
üzerinden bütün diğerlerine rakip-düşman bir ideoloji olarak öne çıkabilen milliyetçiliğin,
şu son on yıllar içindeki -dünya ölçeğinde- “yeniden” yükselişinin nedenleri,
bağlamı ve dinamikleri üzerine hayli aydınlatıcı yazılar, analizler yer alıyor.”
</i>(Laçiner 2022, 4) Fakat toplanan tüm yazıların derin yapısında kastedilen Milliyetçilikler
içinde en kötüsünün Osmanlı varisi milletin Milliyetçiliği olduğu yine Osmanlı
bakiyesi diğer toplulukların Milliyetçiliklerinin yukarıda sözü edilen tüm
sızma, ırkçılığa, Faşizme ve Şovenizme evrilme durumlarının önemsenmediği bir
durum ortaya çıkmaktadır. Bu yazıda özellikle Sol’un görmezden geldiği
Şovenizmlerden biri olan “Azınlıkların Şovenizmi”ne değinmek istiyoruz.<o:p></o:p></p>
<p align="center" class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">AZINLIK ŞOVENİZMİ: O NE Kİ?<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Bu yazının ilk düşünülen başlığı “Azınlıkların Kompleksli Şovenizmi”ydi
fakat böyle bir başlık, Şovenizmin kendi içinde taşıdığı yargı yüküne ayrıca
yazının mesajının ağırlığını da ekleyebilirdi. Bu başlık, seçilirse -her
yazının var oluş amacı olan okunmak konusunda- sorunlar çıkarıp tarafgirlik ve
husumetleri tetikleyebilirdi. Ayrıca daha okunmadan esas konuyu işaret edeceği
hatta yazının ana düşüncesini vereceği için de tercih edilmedi. İster
çoğunluğun Şovenizmi isterse de azınlığın Şovenizmi olsun tüm Şovenizmler, esas
itibarıyla empatiyi dışladığı, anlamayı reddettiği için daha yazının
başlığından dolayı başlık dışında hiçbir bölümünün okunmayabileceği, hep
cebimizde duran ihtimal. Bu yazı nedeniyle çoğunluğun Şovenistlerinin düşman,
azınlıkların Şovenistlerinin daha da düşman olabileceği ihtimali de orada
durmaktadır. Hele azınlıkların Şovenizminin daha konsantre olması nedeniyle
yazının başına gelecekler, ihtimalden öte kesinleşmiş gibidir. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">“Herhâlde bu konuda geçmişte kesin bir şeyler yazılmıştır?” diyerek
başladığımız araştırmamızda, Marksist Leninist ve Maoist grupların Şovenizmle
tüm hasımlarına yönelik etiketleme türündeki yazılarından başka, kapsamlı
literatüre ulaşmak mümkün olmadı. Şovenizm, bir türlü, herkesin özellikle sol
çevrelerin rakiplerini susturmak için kullandığı bir yafta ve etiket olmaktan
öteye geçemedi. Doğrudan azınlık Şovenizmi üzerine -dikkat çekici bir tarihte-
yazılmış yazının ise Uğur Mumcu’ya ait olduğunu gördük. Aslında yazı, teorik
yönden kavramsal boyutuyla Şovenizme değinmese, Osmanlı bakiyesi bir topluluk
üzerine belli görüşlerin tekrarı olmaktan öteye gitmese de başlığı (Azınlık
Şovenizmi) açısından dikkatimizi çekti. Mumcu bu yazısında daha önce yazdığı
bir kitabın (Kürt-İslam Ayaklanması) ötesine geçmeyerek özetle şunları
söylemektedir: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“… Zaman geçtikçe, olaylar
üzerindeki sis bulutları dağılır ve ortaya çıkan İngiliz belgelerinde olduğu
gibi, “azınlık şovenizmi”nin hangi oyunların ve tuzakların aracı olduğu elbette
gün gelir anlaşılır.”</i> (Cumhuriyet, 2 Eylül 1984)<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p></o:p></b></p>
<p align="center" class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">ŞOVENİZMLER<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Şovenizm, çoğunluğa dayanma kolaylığı ile popülist politikacıların
hızla kayabildiği bir alan olarak görülmektedir. Ümmet gibi inanç toplulukları
sonrası, nasıl bir yapıya dayanılacağına dair çetrefilli bir sürecin yaşanması;
ideoloji olarak Nasyonalizmin kesin egemenliğine yol açmıştı. Nasyonalizmin
dönüştüğü en popülist ve amorf biçimlerden biri olarak Şovenizm zamanla ortaya
çıkmıştı. Bu açıdan Şovenizm, Nasyonalizm bahçesinde bitip salgın gibi yayılan duygu/düşünce
biçimi ve görev anlayışıdır. Bununla beraber azınlıkların Şovenizmi, genellikle
görmezden gelinmektedir. Bu durumun azınlıkların çoğu zaman ezilen olmaları,
kendilerine sempati duyulması, kimlik inşasının kolaylığı, öteki olmanın
rahatlığıyla karşı-öteki üretme konforu, menfaat sağlanması (veya kolayca aydın
sayılma, kusurların görülmemesi) gibi sebepleri olabilir. Çoğunluğun Şovenizmi
özgüven, rahatlık, büyüklük hissine dayalıyken azınlığın Şovenizmi şiddetli
komplekse ve hastalıklı ötekileşmeye neden olmaktadır. Farklılık/lar üzerinden
doğrudan doğruya çatışma doğmaktadır. Paulo Freire “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Hangi maraba olursa olsun yerine geçtiği ağayı aratır. Bu nedenle
mücadele insanileşmeyle paralel yürümelidir.”</i> biçiminde ifade
edebileceğimiz bir görüşün sahibidir. <span style="background: white; color: #111111; line-height: 115%; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">(Freire, 2018)</span> Onun düşüncelerini de kanıtlayacak
biçimde azınlık Şovenizminin çoğunluk Şovenizmini aratacağını unutmamak
gerekmektedir. Hele siyasallaşmış bir azınlık, artık var olan tüm müsamaha ve
sempati (kasıtlı destek) imkânlarını da sonuna kadar kullanarak her türlü ahlaki
ve insani sınırları zorlayacak biçimde teröre varan saldırganlığa evrilebilmektedir.
Herhangi bir azınlık, ayrı bir siyasal yapı olarak bağımsız bir devlet kurmayı
başarsa bile Şovenizm yok olmamaktadır. Şovenizmin derecesi daha da artmakta ve
bu durum ana kimlik ögesi hâline gelmektedir. Bu bağlamda azınlık ve çoğunluk Şovenizmleri
arasında bir karşılaştırma yapmayı deneyebiliriz: <o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l3 level1 lfo3; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Çoğunluğun özgüven ve açık kibre dayanan Şovenizmine
karşılık azınlığın Şovenizmi, özgüvensizlik duygusu ve gizli kibir içermektedir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l2 level1 lfo2; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Çoğunluğun hamasi ve palavracı Şovenizmine karşı
azınlık Şovenizminde yalancılık ve riyakârlık dozu yüksektir. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l2 level1 lfo2; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Çoğunluk Şovenizmine karşı azınlık Şovenizmi rövanşisttir.
Skoru eşitlemekle yetinmeyip intikam alacağı günü beklemektedir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l2 level1 lfo2; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Çoğunluğun Şovenizmi aşağılayıcı ve alaycıyken
azınlığın Şovenizmi, kompleksli ve gizli ya da açık biçimde saldırgandır. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l2 level1 lfo2; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Çoğunluğun Şovenizmine karşı azınlığın
Şovenizminin yıkıcı özellikleri daha serttir ve yarayı sağaltmayı değil de
derinleştirip ağırlaştırmayı ana kimlik unsuru hâline getirmektedir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpLast" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l2 level1 lfo2; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Çoğunluğun Şovenizmine karşı azınlığın
Şovenizmi, travmatiktir. Çoğu zaman kendi hâl ve kültüründen nefret etmektedir.
En büyük anti-semitiklerin Yahudiler arasından çıkması ve bir siyahinin en
büyük düşmanın yine bir siyahi olmasını anarak konuyu özetleyebiliriz.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 18pt;">Azınlık Şovenizmi konusuna girmek, sağ çıkmanın -en azından ağır yara
almadan çıkmanın- âdeta imkânsızlığını hissettiren mayın tarlasına dalmak gibi.
Ama azınlıklar, gerçek bir hikâyeden esinle senaryosu oluşturulan “Evdeki
Düşman” (Orphan) adlı filmdeki gibi<span face=""Helvetica",sans-serif" style="background: rgb(253, 253, 253); color: #141414;"> </span>cüce sendromundan muzdaripse -bunun
üzerine bir de iç dış kamuoyunu çocuk olduğu hususunda kandırmayı başarmışsa-
Azınlık Şovenizmini dikkate almak mecburi hâle gelmiş demektir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 18pt;">Azınlık denince sadece etnik azınlıklar değil de her türlü dinsel,
kültürel veya toplumsal azınlıklar da hatırlanacak olursa bu yazıdaki iddiaların
önemi daha da artacaktır. Mesela doğal cinselliğinizle ezici çoğunluk mensubu
olmanıza rağmen azınlıktaki grupların tercih ve fantezilerine ilişkin söz
etmeniz, bütün okları üzerinize çekmeniz için yeterli olacaktır. İşte bu
nedenlerle, çeşitli tür ve biçimlerdeki azınlık Şovenizmleri, en az çoğunluk
şovenizmi kadar üzerinde durulması gereken Şovenizmlerdir. Görünmez ve
tanımlanmamış ama çok şiddetli bir şekilde hissedilen bu rüzgârı işaret edip
nerelerden nerelere estiğini biraz olsun belirleyebilmek gerekmektedir. Velhasıl
azınlıkların kompleksli ve saldırgan Şovenizmi, çoğunluk Şovenizmi<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kadar -yer yer ondan daha fazla- reddedilmesi
ve uzak durulması gereken bir düşünce ve yaşam biçimidir.<o:p></o:p></p>
<p align="center" class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">KAYNAKÇA<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo4; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman";"><span style="mso-list: Ignore;">1-<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Bora, Tanıl. “Mustafa Suphi.” 1 Şubat 2023
tarihinde erişildi.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><a href="http://www.birikimdergisi.com/">www.birikimdergisi.com</a>.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo4; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman";"><span style="mso-list: Ignore;">2-<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Laçiner Ömer. “Milliyetçiliğin zemininde.”
Birikim Aylık Sosyalist Kültür Dergisi, Haziran/Temmuz 2022.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo4; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman";"><span style="mso-list: Ignore;">3-<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Bora, Tanıl. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Türk
Sağının Üç Hâli. </i>İstanbul: İletişim Yayınları, 2021<o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpLast" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo4; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="line-height: 115%; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman";"><span style="mso-list: Ignore;">4-<span style="font: 7pt "Times New Roman";"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="background: white; color: #111111; line-height: 115%; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Freire, Paulo. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Ezilenlerin Pedagojisi.</i> Çeviren Dilek Hattatoğlu Erol Özbek.
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2018.</span><span style="line-height: 115%; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><span style="line-height: 115%; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><span face=""Arial",sans-serif" style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt; line-height: 115%;"> (SEBÎLÜRREŞAD dergisinin Şubat 2023/Şevval 1444 tarihli 1085. sayısında yayımlanmıştır.)</span><span style="line-height: 115%; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><o:p></o:p></span></p>hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-31505536837501991572023-04-11T23:23:00.000-07:002023-04-11T23:23:12.970-07:00İNSANİLEŞME VE İSLAMİLEŞME BAĞLAMINDA FITRATIN YOLU<p> </p><p align="center" class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: center;"><b><i><span style="font-size: 14.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">MURAT SAYIMLAR VE ESERLERİ ÜZERİNE</span></i></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">İnsanın
tanımı bilinç ve irade sahibi varlık diye yapılabilir. Bu doğrultuda bilinç ve
iradenin yansıması da davranış olarak kendini ortaya koyacaktır. Çünkü insan
davranmasa bile bir davranış gerçekleştirmektedir. İnsanın bilincinin işleyişi
ve irade edişi, davranışları için gerek şart olsa da yeter şart olamamaktadır.
İnsanın bilinci, iradesi ve davranışları noktasında İslami çerçevede düşünce
üretmeye çalışan Murat SAYIMLAR, bu yöndeki gayretiyle son zamanlarda öne çıkan
isimlerden biri oldu. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Fıtratname” </i>ile
ana çerçeve ve referans noktalarını işaretleyen SAYIMLAR devamında ortaya
koyduğu <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Düğümleri Çözmek, Hayat
Okumaları, Hayat Tasavvuru, Perdeleri Yakmak, Zikir Medeniyeti, Hayat Üçgeni</i>
gibi kitaplarında hem <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Fıtratname</i>’nin
açılımını yapıyor hem de birey ve toplum bağlamında Müslümanların sorunlarını
tespit edip çözümler üretiyor. Aynı şekilde devamı gelecek görünen sonraki
eserlerinde de bu çabasını sürdüreceği anlaşılıyor.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Murat
SAYIMLAR, tüm yazı ve konuşmalarında insanları aklı kullanmaya bilinci
işletmeye çağırıyor. Bundan sonrası için ise akıl ve bilinci davranışa
dönüştürmeyi hedef gösteriyor. Söyledikleri kolaymış gibi görülse de
başarılması çok zor bir teklif. “Eğer bunu başarmış olsaydık dünyanın her
yerinden bizi görmeye gelirlerdi ve durumumuz insanlığın kurtuluş müjdesinin knıtı
olurdu.” diyor. Oysa günümüzde Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sı, özelde
İslam ümmeti genelde ise tüm insanlık için enformasyon anlamında haklı çıktı.
George Orwell'ın 1984'ü ise ütopya olarak kaldı. 1984 daha ürkütücü görünse de
bize cehennemi yaşatacak olan Cesur Yeni Dünya'ydı. Bugün o dünyadayız! Çünkü eski
çağlarda insanlar bilgi eksikliğinden cahil kalıyordu. Bu çağın cahilliği ise
bilgi çokluğu ve karmaşasından. Her yerde bilgi var ve hepsine saniyeler içinde
ulaşabiliyoruz. Ancak bu bilgiyi nasıl işleyeceğimizi bilmiyoruz.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 18.0pt;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Artık
çölde yok diyen müzmin umutsuz ve mutsuz Cioran'ın acı bir bir şekilde işaret
ettiği gibi kurtuluş ve refah ve mutluluğu bırakın kaçış ve sığınma yeri bile
kalmadı. İnsan, bina ve makine sentetik eşya kalabalığın oluşturduğu bir
çöplükte yaşıyoruz. Akademik ayrıntılar ve labirentler çöplük, sözler giyecek
yiyecek eğlence hatta insan bile artık birer çöp. Bundan okyanuslar ormanlar ve
çöller bile kurtulamıyor. Dünya çöplüğünde Modern Batılı paradigmanın dünyayı
kocaman çöplük yaptığı bu zamanda insanlığın çırpındığı adaletsizliğin ve
sömürünün derinleştiğini görüyoruz. İnsanlığın kurtuluşu ve insanlık adına söylenecek
söz kalmadı. İnsanlığın umudu olabilecek İslam ise çöplüğün neon ışıklı ve
sonsuz çeşitli çöplerini biriktirme ve bu çöplerle oyalanmaya kapılan hırs ve
tamahla büyülenmiş Müslümanlar eliyle rezil edildi. Bu çöplükte biz sefa
sürelim siz kul köle olmaya devam edin, dünyada yer de kalmadı diyen azgınlar
artık insanın fıtratını mahvetti. Hatta sırf üremesinler diye cinsiyet eşitliği
maskesi altında erkeğin ve kadının fıtratı kaldırılmaya çalışıyor. Fıtri
gerçekliği dile getirenler bile homofobik terörist ilan ediliyor. Sadece
üremeyin çoğalmayın azalın iddiasının akademide medyayla süslenmiş söylemi olan
bu tip iddialar yoluyla insanlık doğru yolu görmesinler diye aşırı
aydınlatılmış bir ortamda gerçekten uzaklaşmaktadır. Ekini ve nesli yok eden iktidar
sahipleri, insanın fıtratını deforme etmekte bunu allayıp pullamaktadır.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">“Ezilenlerin
Pedagojisi” adlı eserinde Paulo FREIRE “Ezilenler ezenlere karşı özgürleşmenin
değil karşıt kutbuyla özdeşleşmenin özlemini çeker.” diyordu. Dolayısıyla
FREIRE, hayat okuması anlamında gördüğü bu gerçek karşısında “insanlaşmayı ve
insani değerleri kazanmayı” öneriyordu. Bu öneriyle de kalmıyor
“insanlaşmanın/insani değerler”in ne olduğunu açıklıyordu. Çünkü yine FREIRE
tarafından tespit edilen bir hayat gerçeği de şu: “Ezilenler insanlık
modellerini ezenlerde bulurlar.” Freire; feodal ve Kapitalist bir zalimin veya
sömürücünün yerini Marksist veya Sosyalist bir zorba ve semirgen aldığını
görmüştür. Onun gayet isabetli tespiti ile yaratılışın/fıtratın özünde olan
değerler adına girilen her mücadele; insan elinde amacından sapmakta, belli
başarılar elde edildikten sonra bozulmaya dönmektedir. Zalimin kimliği
değişmekte ama zulüm devam etmektedir.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Kendi
ideolojik perspektifinden hayat anlayışını yansıtan FREIRE, bu gerçeği “Ezilenlerin
Pedagojisi”nde anlatıyordu. Murat SAYIMLAR ise tevhid perspektifi taşıması
sayesinde ister teorik isterse de pratik bağlamında ulaşılan her bilginin,
katedilen her aşamanın, elde edilen her sonucun ortadan kaldırmak istediği
olumsuzluğu yeniden kurgulanması, gerçek bir fıtrata dayalı hayat inşasını
imkânsız kılmaması için gereken yolu gösteriyor. Bu perspektif/tevhid anlayışı
yitilirse ismi ne kadar İslam olursa olsun ya da ne kadar ismi Müslüman
olanlarca gerçekleştirilmiş olursa olsun aynı sonucu vereceğini, fıtratın
bozulmasına ve zulme yol açacağına işaret ediyor.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">FIERE
tarafında insanileşme/insanlaşma işaret edilerek bir başka düşünce ve
coğrafyada keşfedilen gerçek, Murat SAYIMLAR’ın ustalıkla ifade ettiği fıtratın
gereklilikleri ve işlevlerine uygun davranılması mecburiyetini ortaya koyuyor.
Çünkü SAYIMLAR, <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 35.4pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-align: justify;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Cahiliyet karşısında hakikatle,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 35.4pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-align: justify;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Zulüm karşısında adaletle,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 35.4pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-align: justify;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Bulaşık karşısında arı, duruyla,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 35.4pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-align: justify;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Birçok put karşısında tek
ilahla,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 35.4pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-align: justify;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Kölelik karşısında özgürlükle,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 35.4pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-align: justify;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Acımasızlık karşısında merhametle,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 35.4pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-align: justify;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Bedevilik karşısında
medeniyetle,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 35.4pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-align: justify;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Kurulu düzen karşısında ADAMLA<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">çıkışın İslami
hakikat olduğunu söylüyor. İslami mücadelenin ilk aşamasının adamlık olduğunu
vurguluyor ve “insani değerlerin/adamlığın” fıtratın ta kendisi olduğunu âdeta
haykırıyor. İslam dünyasında tekrarlanıp duran fasit daireleri aşmanın yolları
üzerine bir model önerisi olan “Fıtratname”yle düşünce ve inanç bağlamında
anlama, kavrama ve düşünme çerçevesi sunup bu çerçevenin nasıl davranışa ve
hayata dönüşeceğini ortaya koyuyor. KAPI ARALIĞINDAN başlığı ile yayımlanan <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Düğümleri Çözmek, Hayat Okumaları, Hayat
Tasavvuru, Perdeleri Yakmak, Zikir Medeniyeti, Hayat Üçgeni</i> isimli diğer ise
Fıtratname’nin izinde ve onun açıklaması biçiminde duruyor. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span style="mso-bidi-font-family: "Times New Roman";">Murat
SAYIMLAR’ın verdiği cevaplar ve önerdiği çözümler eksik ya da yanlış olabilir
ama sorduğu sorular ve işaret ettiği sorunlar tüm yakıcılık ve yıkıcılığıyla
ortada duruyor. Bu nedenle de Murat SAYIMLAR’ın seslenmesi kulak verilmeye,
kitapları okunmaya değer.<o:p></o:p></span></p>hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-10579164159522946792023-04-11T17:18:00.002-07:002023-04-11T23:25:44.853-07:00TARİH KIRILIRKEN BİZ<p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">TARİH KIRILIRKEN BİZ<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Batı dışı
dünya için çoğu sonucu felaket olan “modern durum”u kavramakta bile zorlanırken
“post-modern durum”la yaşamak mecburiyetinde kalmıştık. Hâlâ moderni de post-moderni
de tam olarak anladığımızı iddia edemiyoruz. Şimdi ise olanca güçsüzlüğümüzle sadece
ve sadece maruz kaldığımız “post-truth (gerçeklik ötesi) durum”dayız. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Böyle bir zamanda zihinsel konforunu bozmaya
cesaret eden bir yazarla karşılaşmak insana heyecan ve umut veriyor. Levent
Özmen tarafından yazılmış “Tarih Kırılıyor” adlı kitap böyle bir kitap. Tarihin
kırılması, elbette bir değişim ve dönüşüme işaret ediyor. Söz konusu değişim ve
dönüşüm, kırılma kelimesiyle anlatılınca sertlik ve derinlik vurgulanmış
oluyor. Çünkü “kırılmak”, “parçalara ayrılmak yanında; bükülmek, yönelmek, kitabın
yazarının özellikle ifade etmek istediği gibi, “sert bir şekilde doğrultu
değiştirmek” anlamını da veriyor.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span style="text-indent: 35.4pt;">Tarihin
akışının hızlandığı, değişimin çok keskin gerçekleştiği, yeni olanın daha
kapsamlı ortaya çıktığı, eskinin şaşırtıcı bir hızla kaybolduğu zamanlar;
tarihin kırılma zamanları olarak düşünülebilir. Cengiz Aytmatov’un “Gün Olur
Asra Bedel”</span><span style="text-indent: 35.4pt;"> </span><span style="text-indent: 35.4pt;">ve İlber Ortaylı’nın
“İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı” adlı eserlerini de anarak ifade edecek olursak
tarihin bazı kesitlerinde, on yıllar hatta yüz yıllar şekilleniyor. Sovyetler
Birliği’nin çöküşü, Berlin Duvarı’nın yıkılışı, Varşova Paktı’nın bitişi, iki
Almanya’nın birleşmesi gibi olaylar, çok kısa zaman dilimlerinde gerçekleşmiştir.
Tarihin kırılması açısından süre olarak daha uzun bir kesiti örnek vereceksek Roma’nın
kuruluş aşaması, aklımıza gelecektir. Çünkü bu kuruluş, sonraki yüzyılları etkilemiş
hatta belirlemiştir.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">“Tarih
Kırılıyor” adlı kitabın kapağında “Savaşta ve Saldırı Altındayız” alt başlığı
da verilmiş. İddialı isim ve en az onun kadar iddialı bir alt başlığa sahip
olan kitap bu yönüyle bile göz atılmaya değer olduğunu başta hissettiriyor. Kitabın
ilk bölümünde “Sanayileşme dönemindeki bir kırılma mı yaşıyoruz?” diye soruluyor
ve sanayileşme sürecinin etkileri, yaşadığımız gelişmelerin doğuracağı
sonuçları açıklayabilmek için ortaya konuyor. “Köleliğin Evrimi” başlığını
taşıyan sonraki bölümdeyse ilginç bir süreç anlatılıyor. Çünkü eski kölelik
biçiminde ağırlıklı olarak, kişinin beden gücü kullanılırdı. Çoğu zaman ömür
boyu kölenin emeği sömürülürdü. O dönemlerde her şeye rağmen kısmi bir ruhsal
özgürlükten söz edilebilirdi. Şimdiki zamanda ise Byung-Chul Han'ın “Psikopolitika”
adlı çalışmasında ifade ettiği gibi kölelik, artık daha acımasızca ve gönüllü
olarak sürdürülmektedir. İnsanların artık sadece bedeni değil ruhu da
köleleştirilmiştir. Asıl acınacak durum ise bu köleleştirmenin -başkaları
tarafından değil- bir performans öznesi olan bireyin kendisi tarafından kendi
ruhuna ve bedenine yapılmış olmasıdır. Burada planlama, üretim ve denetimle ilgili
tüm süreçler de yine bireyin kendisi tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu
durum, insanın kendi kendini “performans öznesi” olarak ortaya koymasıyla ile
oluşmuştur. İşte Levent Özmen, Byung-Chul Han’ın dramatik bir şekilde ifade
ettiği kölelik biçimini bedensel ve ruhsal olarak kabul etmeyenlerin zorla
köleleştirilmek istendiğini, bireysel açıdan tam da bu noktada saldırı altında
olduğumuzu anlatıyor.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Millet ve
toplum olarak saldırı altında oluşumuz ise “Değer Savaşları ve Anlaşma Gücü”
başlıklı bölümde ve kitap boyunca sıkça anlatılmış. Kitapta, “Gelecekte su
savaşları gibi insan savaşları da olacak mı?” denerek insana vurgu yapılıyor.
Hangi değerlerin neyi inşa ettiği, hangi değerler için hangi maliyetlere
katlanılması gerektiği gibi hususlara işaret ediliyor. “Türkiye Cumhuriyeti'nin
Kuruluş İddiası” başlıklı bölümde de Cumhuriyet Dönemi’nde esas alınan iddialar
ve bunlara dayalı uygulamalar anlatılıyor. Özellikle ekonomideki devletçi
politikaların olumlu sonuçlandığı iddia ediliyor. Kültürel alanda ilk dönem yapılanlar;
Etibank, Sümerbank örneğinde temsil edildiği gibi geçmiş medeniyetlerle ilgili
yorumlamalar; geçmişi de geleceğe uygun tasarlayan Batı’nın yaptığının
benzerini yapmak isteyişimize bağlanıyor. Söz konusu uygulamalar nedeniyle ekonomi,
bilim ve kültürde ortaya çıkan sonuçların hiç de iç açıcı olmadığını
düşündüğümüz için yazardan bu hususta ayrılsak da yazarın bugünü anlamak için
geçmiş, anlamak ve geleceği kestirmek gerektiği vurgusunu benimsiyoruz. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Tarih
Kırılıyor adlı kitapta kanımca “Sentetik Biyoloji, Uzayın Keşfi ve Asteroit Madenciliği”
başlıklı bölümler daha yoğun bir dikkatle okunması gereken bölümler olarak
karşımıza çıkıyor. Kitap boyunca;<o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-left: 71.4pt; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Uzayı fethetme istek ve çabamızdan dijital
arkeolojiye, <o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-left: 71.4pt; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Makine tasarımlı biyolojik öğrenmeden
davranışları belirleyen psikolojilere etki eden proteinlere, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-left: 71.4pt; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Uzaydan elden edilecek kazançların paylaşımından
yine oradan gelebilecek saldırıya karşı savunmaya,<o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-left: 71.4pt; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->Canlı ve cansız karışımı hibrit varlıklardan
yaşanabilecek iklim değişimleri nedeniyle Batı dünyasının Afrika’ya göçüne,<o:p></o:p></p>
<p class="MsoListParagraphCxSpLast" style="margin-left: 71.4pt; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]-->En son homojen biyolojik varlıklar olup
olmadığımızdan bellek ve bilincimizin makine ya da bir bebeğe nakledip
nakledilemeyeceğine <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">kadar pek çok konuya temas edilmiş.
Tüm bunlar yapılırken bilimsellik adına değersiz ve nötr bir bakış açısı tercih
edilmemiş. Tam tersine sorumluluk, dert ve değer sahibi olarak konular
belirlenip ele alınmış. Kitap boyunca komplo teorilerine ve mitik söylemlere
başvurulmadan bilimsel kriterlere uyularak bilgi ve düşünceler dile getirilmiş.
Kitaptaki tespitlerin bazıları kimi noktalarda tartışılır olsa bile kafa
yorulması gereken hayati sorunları ele almasıyla özgünlük kazanıyor. Velhasıl,
gelecek adına endişemiz varsa daha bugünden iyisini istiyorsak sorumlu bir
kafanın bilgi, düşünce, tespit ve tahlillerini içeren Tarih Kırılıyor, gözden
kaçırılmaması gereken bir çalışma.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Derinden hissediyoruz
ki gelecek; belirsiz, ilginç ve yepyeni bir şekilde geliyor. Gelecek, bugünün tekrarı
veya geçmişin kopyası olarak karşımıza çıkmayacak. İster koşu diyelim isterse de
yürüyüş ya da kitabın kapağındaki ifadeyle savaş da diyebiliriz, ortada bir
mücadele olduğu kesindir. Bu mücadeleyi tembel ve konforlu hayata talip olanlar
değil çalışmayı göze alanlar, yeni düşünce, bilgi ve görüş üretenler
kazanacaktır. Son kertede evrensel buyruk bize değişimin en temel yasasını
söylüyor: “Bir topluluk kendisini değiştirmedikçe Allah onların durumunu
değiştirmez.” (Rad:11) Öyle ki, ancak yapısal sorunlarımızı anlama ve çözme
çabasına sahip olursak bireysel ve toplumsal durumumuz dolayısıyla dünyadaki
konumumuz değişecektir.<o:p></o:p></p><p class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #222222; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;"><o:p> (SEBÎLÜRREŞAD dergisinin Ocak 2023/Cemazi-el Ahir 1444 tarihli 1084. sayısında yayımlanmıştır.)</o:p></p><p class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #222222; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;"><o:p> </o:p></p><br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-37733968839923741552022-12-29T14:17:00.001-08:002023-04-11T23:27:10.339-07:00<p> </p><p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">ALİ NECİP'İN HİKÂYE DİYARINDA<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Ali Necip
ERDOĞAN’ın yeni hikâye kitabı “Korkuluğun Düşü” yayımlandı. Kitabı okurken her
bir hikâyede ayrı bir mecraya açılıyor ve bu mecrada yeni dünyalara giriyor
veya kendinizi o dünyalara ait farklı kesitlerde buluyorsunuz. Öyle ki bazen
kendinizi İstanbul açıklarında bir geçiş kapısından sizi siz yapan en temel
varlık ve değerlerle ilgili zaman ve mekânı aşan bir boyutta buluyorsunuz,
bazen bir notanın ayak ucunda oturup hayatınızın en hüzünlü anlarıyla
yüzleşiyorsunuz. Korkuluğun Düşü’nde kişiler ve mekânlar özgün, anlatım da
tutarlı bir örgüye sahip olduğu için hikâyeler gayet başarılı. Vaka ve ifade
ediş birbirini boğmuyor. Bu noktada çoğu yazarın uzağına düştüğü başarıyı Ali
Necip Erdoğan yakalamış görünüyor. Hikâyelerin temaları, kendi dilince konuşan
varlıklar dünyasında gerçek-düş geçişkenliğiyle verilmiş. Kurgular ise geçmiş-bugün,
varlık-ayna, asıl-görüntü, Rıza-değili, avcı-av, usta-acemi gibi karşıtlıklar
bütünü üzerinde inşa edilmiş. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Bu yazıda
öncelikle Korkuluğun Düşü’nü oluşturan hikâyelerin tema ve anlatımını
inceleyerek tümünün hem dayandığı hem yöneldiği temaları belirleyerek derin
yapıda hangi temanın yattığını açığa çıkarmaya çalışacağız. Hikâyelerin kurgu
ve anlatımı üzerine bazı eleştirilere de yer vereceğiz.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Genel Bakış: </b>“Korkuluğun Düşü”ndeki
hikâyeler tema, anlatım ve bakış açısı yönünden uyumluluk gösteriyor. Bu uyum,
hikâyelerin kendi bütünlükleri içinde olduğu gibi hikâyelerin oluşturduğu
kitabın bütününde de görülüyor. Bu bağlamda yazarın vurgulamaya çalıştığı
ana/derin temayı da belirlemek mümkün oluyor. Bununla birlikte kitaptaki
hikâyeler birbiriyle tematik uyuma sahip olmasına rağmen kitabın bütünlüğü
içinde “Avlanıyorum” ve “Büyük Karşılaşma” adlı hikâyeler diğer hikâyelerden
ayrışıyor. Özellikle “Avlanıyorum”, anlatımı ve bakış açısı yönünden bu kitapta
yeri yokmuş hissi veriyor. “Avlanıyorum”da anlatım birinci tekil kişi üzerinde,
zamansal geriye dönüşlerle birlikte gerçekçi bir anlatıma sahip. Hikâyede avla-n-mak
vurgusu üzerinden av yaparken kurdun avı durumuna düşmek anlatılıyor fakat bu
av, kurt gibi gayet somut ve vahşi bir varlık üzerinden değil de cin peri gibi
soyut bir varlık üzerinden olsaydı kitabın bütünlüğüne uyardı. Kitabın
sonundaki “Büyük Karşılaşma” adlı hikâye ise anlatım açısından iyi bir hikâye
olmasına rağmen “vatan” vurgusuyla kitabın bütüncül temasıyla uyumlu değil.
Hikâyede zaman akışında geriye dönüşler ve geleceğe dönük mesajlar da var. Bu
bağlamda çoklu bir zaman kullanımı söz konusu ama zaman geçişleri arasında
kopma var. Geriye dönüşler anlatım içine yedirilse hikâye daha da güzel olurdu.
Ayrıca hikâyenin kahramanı olan çocuğun isminin “Vatan” oluşu ve bu kelime
üzerinden vatanla ilişkimizin vurgulanması -Avla-nıyorum’da olduğu gibi- isim
ve fiile yüklenen anlamla birlikte yapaylık hissi oluşturuyor, kelimelere
gereksiz yükle/n/me havası veriyor. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">“Dedektif
Yekta’nın Başına Gelenler”, bir İstanbul anlatısı olarak güzel. Olay örgüsü,
anlatımı ve temasıyla gayet başarılı bir hikâye. Sadece zamansız bir boyuta
geçilmesine rağmen kum saati üzerinden olay akışı paralelliği kurulması yerine sohbetteki
cümleler soru-cevap sayısı gibi başka bir ölçü seçilebilirdi. “Taht Kurmuşsun
Kalbime” adlı hikâye ise insanın ruhuna dokunuyor. Mesajı da anlatımı da güzel,
bu hikâyede mekân olarak Ankara seçilmiş. Hikâyeyi bitirdiğinizde Orhan
Pamuk’un Kara Kitap adlı eserinde ortaya koyduğu İstanbul anlatısına benzer bir
Ankara romanını Ali Necip Erdoğan’ın yazabileceği umudu içinize doğuyor. “Örgü”,
tema olarak gayet başarılı olay örgüsünde örgü süreci ile sanat eseri arasında
kurulan paralellik şaşırtıcı derecede başarılı. “Hayali Kuran Kim”, “Ayna”, “Rıza’nın
Değili”, “Farkedilmeyen”,”Yargısız” ve “Korkuluğun Düşü” adlı hikâyeler kitap
içinde dikkat çeken hikâyeler. Ayrıca kitaptaki hikâyelerin tema ve anlatımı
dikkate alındığında ortaya çıkan renklilik ve çeşitlilikle temalarının uyumlu
olması hikâyelerin tümünü âdeta bir romanın bölümleri biçimine getiriyor. Bu nedenle
hikâyeler üzerine değerlendirme yaparken “Korkuluğun Düşü”nü “Ali Necip’in
Hikâye Diyarı” olarak adlandırmak mümkün.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">
</b>Eğer üst bir anlatıcı seçilseydi -yazar bunu rahatlıkla yapabileceğini anlatım
becerisiyle ortaya koyuyor- “Dekameron” veya “Binbir Gece Masalları”nda
köklerini bulan anlatı biçimiyle güncel olarak hayatımızda yer alan yepyeni bir
roman doğardı. <b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Olay Örgüsü ve Anlatım: </b>Her bir
hikâyenin olay örgüsü sağlam fakat kimi hikâyelerde olay örgüsündeki hızlı
değişmelerde geçişler zıplama veya kopma hissi veriyor. Olaylar bir örgü
bütününde verilmeleri gerekirken tabaka veya plakalar biçiminde üst üste veya
yan yana oturtulmuş gibi duruyor. Bu noktada “Rıza’nın Değili” hikâyesinde akış
gayet başarılıyken hikâyenin sonuna doğru Rıza’nın karısının da değilinin
ortaya çıkması ikna edici olmuyor. Yazarın aynı durumda olan bazı hikâyelerde kolaj
çalışması gibi duran olay akışına, zaman kullanımına ve iç anlatılara dikkat
etmesi; olay akışları, zaman farklılıkları ve mekân değişimlerindeki geçişleri uyumlu
ve inandırıcı hâle getirmesi gerekirdi.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Korkuluğun Düşü”nde anlatım daha çok birinci
kişili karşımıza çıkıyor. On bir hikâyenin yedisinde anlatıcının birinci kişi
olarak seçilmesinin okuyucuyu anlatının dünyasına daha kolay çekmek için olduğu
düşünülebilir. Dışardan bir gözden ziyade birinci kişinin anlatıcı olması,
hikâyelerin genelinin müşterek teması olan “arayış”ın etkin vurgusu için
bilinçli bir seçim olarak değerlendirilebilir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Tema/Derin Yapı: </b>Ali Necip’in tüm
hikâyelerinde derin yapı, karşıtlıkların ilişkisi içinde bütünleyici ve
açıklayıcı ilkeyi arama olarak öne çıkmaktadır. Doğrudan “Bu hikâyelerin
anlattığı anlatmak istediği nedir?” diye sorulduğunda kitaptaki anlatıların
tümüne bakarak vereceğimiz cevap “arayış” olacaktır. Hikâyeler, kaybolmuş bir
toplum ve dağılmış bir zamanda arayış içindeki insanı anlatıyor. Hikâyelerin klasik
çizgiyi aşarak katmanlı bir zaman kullanımıyla kaleme alınması da bu doğrultuda
bilinçli ve doğru seçim olarak görünüyor. Hikâyelerin her birinin temasının kitabın
derinindeki ana tema olan “arayış”la bağlantısı belirlenebiliyor. Bu nedenle kitabın
bütünündeki derin yapıyı oluşturan temanın diyalektik bir arayış olduğunu kolayca
söylemek mümkün. Söz konusu arayışta hayat karşısında Ali Necip’in kahramanları
edilgen değildir. Başta kayıtsız veya edilgen gibi görünseler de olayların akış
sürecinde gayet etkin bir yol seçmekte ve sorunlarla doğru ya da yanlış bir
sonuca varmak üzere mücadele etmektedir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Son Söz Yerine: </b>Ali Necip Erdoğan, “Korkuluğun
Düşü”nde kullandığı “sağa sola savrulan uyku, seven sevilen bitkiler,
kolaylıklar dileyen asansör…” gibi ifadelerle hayatın anlamına dair varlıkların
müziğini yakalama becerisine sahip olduğunu kanıtlıyor. Bunun yanında hikâyelerinde
genelde “örgü, hayal, ayna, kitap, yabancı, korkuluk, av, oyun” gibi motiflere
özel bir yer ayırıyor. Bu motifler topladıkları zengin birikim ve telmih
ettikleri çağrışımla yazarına kolaylık sağlasa da belli bir noktada tekrara yol
açabilir. Yazar, bu tuzağa düşmezse ve eserlerinde kendi seçtiği ana temayı iyi
işlerse özgün anlatılar kurup kalıcı eserler verebilir. Derin bir duygu ve
düşünce dünyası olduğunu gördüğümüz yazarın kaleminden çıkan “Korkuluğun Düşü”
okuyucularını bekliyor. Biz de her biri “bağımsız roman özü” gibi duran hikâyelerinden
hareketle Ali Necip Erdoğan’dan yeni hikâyeler yanında romanlar da yazmasını
bekliyoruz.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> (SEBÎLÜRREŞAD dergisinin Kasım 2022/Rebi-ül Ahir 1444 tarihli 1082. sayısında yayımlanmıştır.)</o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><o:p> </o:p></p>hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-86203144476205602712022-01-04T00:16:00.002-08:002022-01-04T17:01:02.799-08:00<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><b>DÜĞÜMLERİ ÇÖZMEK<o:p></o:p></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Yalancı,
sahtekâr, korkak, menfaatçi ya da aklı kıt birine; hadis usulü ve edebiyatı,
fıkıh usul ve içeriği, tefsir usulü ve tarihi ya da Arapça sarf ve nahv
öğrettiğimizde ne elde ederiz? Tartışmasız elde edeceğimiz sonuç; yalancı bir muhaddis,
sahtekâr bir fakih, korkak bir müfessir, menfaatçi veya aklı kıt bir dil
bilimci ya da benzerleri olacaktır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span style="text-indent: 35.4pt;">İslam
dünyasında tekrarlanıp duran fasit daireleri aşmanın yolları üzerine kafa yoran
Murat SAYIMLAR, <b>Fıtratname</b> adlı eserinde düşünce ve inanç bağlamında anlama,
kavrama ve düşünme çerçevesi sunup bu çerçevenin nasıl davranışa ve hayata
dönüşeceğini ortaya koymuştu. <b>Fıtratname</b>'de insanın, insan
anlayışının, düşüncenin, inancın, iradenin, davranışın ve hayatın doğasını/fıtratını
esas alarak insan ve insanlığın amacını açıklamıştı ve açıklamasının mihverini Rum
Suresi 30.ayet oluşturuyordu: </span><i style="text-indent: 35.4pt;">“Sen hanîf
(Allah'ı birleyen) olarak yüzünü dine yani Allah'ın insanları üzerinde
yarattığı fıtrata çevir! Allah'ın yaratmasında değişme yoktur. İşte
doğru din budur fakat insanların çoğu (bu gerçeği) bilmezler.”</i></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Söz konusu
ayet ışığında SAYIMLAR; <i>neyi, nasıl, neden ve nerede</i> kaybettiğimizi; <i>neye,
nasıl, niçin ve nereden </i>başlamamız gerektiğini çok açık anlatmıştı. <b>Düğümleri
Çözmek'</b>te ise bu yolda ortaya çıkan sorunların neler olduğu ve bunların nasıl
çözüleceği üzerine bir ömür boyu süren ve devam eden yüzleşmelerini kaleme
alıyor:<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEifOT63wKXOo_ytzDZ8EpOVoo7l3IYTa4HzRzOtq-1iNU7soE55Y_XXnXY2Kx9ONMkp92YsvhqCs9WXlTGIR3UjyxN0o1BPT15tNmCGwYzcX6_YEr-JZtlTzdJZaN-bWL_TGzFiUqldF_LA5_JfTGFmTxylMkI2WetHKF0mh3gKDxiVFKTj84Z1pol6zA=s1600" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1014" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEifOT63wKXOo_ytzDZ8EpOVoo7l3IYTa4HzRzOtq-1iNU7soE55Y_XXnXY2Kx9ONMkp92YsvhqCs9WXlTGIR3UjyxN0o1BPT15tNmCGwYzcX6_YEr-JZtlTzdJZaN-bWL_TGzFiUqldF_LA5_JfTGFmTxylMkI2WetHKF0mh3gKDxiVFKTj84Z1pol6zA=s320" width="203" /></a></div><br /><p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><span style="text-indent: 35.4pt;"><i>“İster
aydınlanma deyin, isterseniz kırk yılın tecrübesi sonucunda gelinen nokta -fark
ettim ki- yapılması gereken öncelikli iş düğümlerin çözülmesidir. Neredeyse
kırk yıldır, adına dava denilen bir sürecin içerisindeyim. Yaptıklarımız,
gördüklerimiz, düşünüp, analiz ettiklerimiz, okuyup, yazdıklarımız sonucunda
neredeyse pozisyonunu hiç bozmayan kitlelerin müşahedesi bunu gerektiriyor.</i></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><i><o:p></o:p></i></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><i>Kitleler,
hakikati olduğu gibi işitmek, yüzleşmek ve anlamak hususunda yapısal bir soruna
sahip. Kafalarına ve gönüllerine okuna, üflene, neredeyse sınırsız düğüm
atılmıştır ve atılmaya devam edilmektedir. Bu düğümler doğal mekanizmayı
bozmakta ve doğal mekanizmanın fıtratına uygun işlemesine engel olmaktadır. Bu
nedenle yapılacak çalışmaların ana gövdesini, büyük bölümünü, “düğümlerin
çözülmesi” oluşturmalıdır. Düğümleri çözmek, hakikate ilişkin özgür olarak
okumayı mümkün kılacak, öncelikli temel kavram ve mekanizmaların kendi doğaları
ve fonksiyonları üzerinden okunmasını hedeflemektedir.”</i><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;"><b>Düğümleri
Çözmek</b> adlı kitap, 28 yazıdan oluşuyor ve bu yazılar şu başlıkları taşıyor:<a name="_Toc7467822"> <i>Hâlin İçinde Hakkı ve
Doğruyu Aramak</i></a><i>,<a name="_Toc7467823"> Sen “O” musun?</a>,<a name="_Toc7467824"> Düşmanla Halay Çekmek</a>,
<a name="_Toc7467825">Çölde Kaybolmuşluk</a>,<a name="_Toc7467826"> Görüş
Keskinleşmeden Önce</a>,<a name="_Toc7467827"> Dava Adamı Olmak Demek</a>,<a name="_Toc7467828"> İşaretler</a>,<a name="_Toc7467829"> Hangisi Haklı?</a>,<a name="_Toc7467830"> İğne</a>,<a name="_Toc7467831"> Pasif Bilgi Tüketiciliği</a>,<a name="_Toc7467832"> Zor İşler</a>,<a name="_Toc7467833"> Neyin Parçası Olduğunu
Bilmek</a>,<a name="_Toc7467834"> Gürültü-Lazer-Tohum-Strateji</a>,<a name="_Toc7467835"> Romantik Etkisizlik</a>,<a name="_Toc7467836"> Din kültürü-Dinî
Bilgi</a>,<a name="_Toc7467837"> Yüzleşme yahut Yüzsüzleşme</a>,<a name="_Toc7467838"> Turnusol</a>,<a name="_Toc7467839"> Kakafoni Eşliğinde Raks</a>,<a name="_Toc7467840"> Devredilemez Sorumluluklar</a>,<a name="_Toc7467841"> Gezi
Notları</a>,<a name="_Toc7467844"> Ne Zaman Doğmayı Düşünüyorsun?</a>,<a name="_Toc7467845"> Göğsümdeki Öküz</a>,<a name="_Toc7467846"> Şaşı Bir
Şahitlik Meselesi</a>,<a name="_Toc7467847"> En Acil İhtiyacımız Nedir?</a>,<a name="_Toc7467848"> Beş Sahne Terapisi</a>,<a name="_Toc7467849"> Sarı Hamsi</a>,<a name="_Toc7467850"> Hayalleriniz Var mı?</a><o:p></o:p></i></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Bu yazılar hayatın
içinden örneklerle desteklenmiş, <span style="text-indent: 47.2px;">kendi içinde birbirini açıklayan ve birbiriyle uyumlu</span> olarak karşımıza çıkıyor. Her
biri hayatın içindeki belli düğümleri anlatmakta ve bunların çözümü üzerine
kafa yormaktadır. “Neden başaramadık?”, “Başarmışsak neden tatmin olmadık/mutlu
değiliz?”, “Neden bu hâldeyiz/mutmain değiliz?” Murat SAYIMLAR, bu soruların işaret ettiği, <o:p></o:p></p>
</div><blockquote style="border: none; margin: 0px 0px 0px 40px; padding: 0px; text-align: left;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><p class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;">·<span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 7pt; font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: normal;">
</span></span><!--[endif]-->Reel politik ile ideal politik arasında kalmış ve
düalist,</p></div></blockquote><blockquote style="border: none; margin: 0px 0px 0px 40px; padding: 0px; text-align: left;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><p class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><span style="font-family: Symbol; text-indent: -18pt;">·<span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 7pt; font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: normal;">
</span></span><span style="text-indent: -18pt;">Teori ile pratik çatışması yaşayarak uçuruma veya çukura
dönüşmüş,</span></p></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><p class="MsoListParagraphCxSpLast" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;">·<span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 7pt; font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: normal;">
</span></span><!--[endif]-->Ritüel ve semboller ile davranış ve hayat
arasında bölünmüş</p></div></blockquote><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><p class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><o:p></o:p></p>
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><p class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><o:p></o:p></p>
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><p class="MsoListParagraphCxSpLast" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><o:p></o:p></p>
<p style="background: white; margin-top: 0cm; text-align: justify;"><span> </span>düğümleri anlatıyor; düğümlerin çözümüne yönelik yapılacak ilk iş, kurucu eksen kavramları
ele almaktır diyor: <i>“Kavramların doğası ve temel fonksiyonları, hayatla
bağlantılı olarak ve açık biçimde anlaşıldıktan sonra, bunların perspektifinde
yaşamın okunması safhası söz konusu edilecektir. Zira atılan düğümlerin en
yaygın ve etkililerinden biri; okuma, anlama ve anlamlandırmayı etkileyen, hatalı
içerik taşıyan ve fonksiyonu belli olmayan anlamların oluşturulması, sahte ve
işlevi belirsiz kavramların imal edilmesidir. Kurucu kavram; olgunun, oluşun,
ilişkinin fonksiyonunu net olarak tarif etmiyorsa veya imal edilmiş bir tarif
üzerinden sunuyorsa kavramın ifade ettiği anlam ile hayat arasında sahici bir
bağ kurulamamaktadır.” </i><o:p></o:p></p>
<p style="background: white; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 35.4pt;">Murat SAYIMLAR, <b>Düğümleri Çözmek </b>adlı kitapta yer alan yazılarında insanın temel
sorumluluğunun doğası çerçevesinde hayatı inşa etmek olduğunu söylüyor. İnşa
sürecinde ortaya çıkan düğümlere neşter vuruyor.<b><span face=""Arial",sans-serif" style="color: #333333;"><o:p></o:p></span></b></p>
<p style="background: white; margin-top: 0cm; text-align: justify;"><o:p> </o:p><o:p style="background-color: transparent; text-indent: 18pt;"> </o:p><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgyPB0D2wWZ5CM8v_UHGEAjrj1tjq_wrvjEqAdC-faXIv0SZ5tiTKjHo5CTAc6dvciJUDyzaPaiclpFmK_cG_BWqadGDaRb387mxf7SPkCHN3MqEM5cTtutkvzLhSi6j6j9tCQels9Kgfm0Hu28kc4_zM43mzxD6MEQ4BuYg5XWXMHSwXJae5OMEDtLEg=s1600" style="background-color: transparent; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center; text-indent: 18pt;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="990" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgyPB0D2wWZ5CM8v_UHGEAjrj1tjq_wrvjEqAdC-faXIv0SZ5tiTKjHo5CTAc6dvciJUDyzaPaiclpFmK_cG_BWqadGDaRb387mxf7SPkCHN3MqEM5cTtutkvzLhSi6j6j9tCQels9Kgfm0Hu28kc4_zM43mzxD6MEQ4BuYg5XWXMHSwXJae5OMEDtLEg=s320" width="198" /></a></p></div><p><br /> </p>hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-76130165335338501972020-04-16T14:51:00.003-07:002020-04-18T19:49:54.622-07:00SİGARA BIRAKMA GÜNLÜĞÜ IX<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #c00000; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">+1. GÜN, PERŞEMBE <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Artık
bu konunun baş edilebilir bir tercih meselesi olduğu, benim için çok açık…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Belirlenimcilik
veya tarihsel materyalizm ya da tarihsel determinizm işimize yarayabilir. (Orhan
Hançerlioğlu, buna eytişimsel özdekçilik ya da eytişimsel zorlanımcılık derdi
vallahi oturgaçlı götürgeç tadında felsefe) lisede böyle bir dille yazılmış
kütük gibi bu kitabı/felsefe sözlüğünü okuyan adamın sigaraya başlaması da pat
diye bırakması da normal bence… “Sence Olric?..” “Olric nerdesin oğlum?” “Benim
adım Olric değil” “Ya ne?” “Hüseyin o benim ama olsun, ben kendi adımı Hüseyin
koydum...” “İyi bakalım ya sen kimsin?” “Ben de Hüseyin’im…” “Ya sen?” “Ben
Hüseyin…” “Kesin be Hüseyin kim?”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFkgcGbz7GBTSFvfmXtjPZX4K-REp5-qhU6z9C69LjhpJRAaV1z5RTJ79qGkyzNH49s1qyyYdOOeMvplRMn_NO45iTclGhZ-E7a_OVtFHRD5gTSGHpBvOVwLKrB1_uO5nL4fZc27P1DiXV/s1600/felsefe+s%25C3%25B6zl%25C3%25BC%25C4%259F%25C3%25BC.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="396" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFkgcGbz7GBTSFvfmXtjPZX4K-REp5-qhU6z9C69LjhpJRAaV1z5RTJ79qGkyzNH49s1qyyYdOOeMvplRMn_NO45iTclGhZ-E7a_OVtFHRD5gTSGHpBvOVwLKrB1_uO5nL4fZc27P1DiXV/s320/felsefe+s%25C3%25B6zl%25C3%25BC%25C4%259F%25C3%25BC.jpg" width="211" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Bunca
kargaşa içinde ne belirlenimciliği ne cebriyesi ne kaderciliği... İnsanın tüm
irade karar ve eylemlerini biyokimsal ve hormanal yapı ile açıklayan çoklu nedensellik
ve bileşke neden açıklaması yeterli değil bence. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Bütünüyle
rahat rahat özgür irade kullanılıyor mu?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Onu
demek de zor? Bu bir madde ve bedeni kuşatıp işgal ediyor? Yetmiyor ruhu da
işgal ediyor. Ayrıca atla deve de değil.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Gerçek
çok yalın gerisi hikâye ve abartı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">İçseniz
de olur içmeseniz de…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Ama
içmeseniz daha iyi olur.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Bir
yer de okumuştum sigara tırnak yemeyi engelliyormuş iyi de tırnak yemiyorum ki…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Neden
çünkü tırnak yiyerek dengeli beslenemeyeceğimi biliyorum…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Otobüsü
beklersen ya da arkadaşını beklersen hemen gelirler sigarayı yak sen. Ama
burada rasyonel bir şey var mı yok… Yahu ne demiştik?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Sigaranın
neresi rasyonel ki?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Tercih
senin…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Bir
tarafta sağlık ve huzur…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Diğer
tarafta kısmi ruh sağlığı ama huzursuzluk ve sağlığa tam yönelmiş göz göre göre
gelen bir tehdit…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Sosyalleşme
konusunda sorunlar yaşayacağım belki. Kimi arkadaşlarımı kaybedeceğim. Beni
görünce eski mafya üyesi imişim de onları bırakmışım gibi vicdan yapacaklar bir
gün kendileri bırakmayı umarak. Ya da benden huzursuz olarak ya da beni
huzursuz etmekten korkarak…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Gerek
yok doğal davranın…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Sait’in
dediği doğamıza uymuyorsa er ya da geç yolumuz ayrılacak…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Uyuyorsa
yolumuz birleşecek…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Mevzu
doz ve mesafe…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Sigara
ne ki…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Kalan
ruh, beden ve sağlık ve muhabbet…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">İçmemeyi
tercih ediyorum…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Bu
beni mutlu ediyor…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Aksi
durumda 27 seneden fazla yaşadım…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">İçmeyi
tercih etmiştim…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Şimdi
içmemeyi tercih ediyorum…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Vazgeçtiğim
hiçbir şey yok…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Sait
öyle diyor, vakti gelince her şey bırakılır hayat bile…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Benim
ben Hüseyin…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Hiçbir
sevdiğime ömür boyu sigara içmeyi yakıştıramıyorsam ve onların içmeyen insanlar
olmasını istiyorsam kendim niye öyle olmayayım?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Ve
beni sevenleri neden huzursuz edeyim, mutsuzluklarına sebep olayım, endişe
içinde bırakayım… Sigara içen sevdiklerim bile benim bırakmama sevinecek…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Bundan
sonrası mı?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Vallahi
bana kalmış!!!<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Bu
süreçte gençliğime sigara içemediğim güzel günlere döndüm… Dün gibi yaşadım ve
yaşıyorum… <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">O
yıllarda dinlediğim şarkılar…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Okuduğum
kitaplar sevdiğim şarkılar… Samsun’da denizden doğan güneşler…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Ve
1991’de çıkan albümünde çok sevdiğim şarkısında söylediği gibi Sezen Aksu’nun <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">NE
KAVGAM BİTTİ NE SEVDAM…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-44206326827607436612020-04-16T14:49:00.000-07:002020-04-18T19:49:03.616-07:00SİGARA BIRAKMA GÜNLÜĞÜ VIII<br />
<div class="MsoListParagraph" style="margin-left: 32.15pt; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18.0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #c00000; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><span style="mso-list: Ignore;">7.<span style="font: 7.0pt "Times New Roman";"> </span></span></span></b><!--[endif]--><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #c00000; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">GÜN;
ÇARŞAMBA: “BEN SİGARA İÇMEYEN BİRİYİM”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">İçimde atlar daha bir hızlandı
koşmaktan keyif alarak koşuyorlar. Kendini yok edercesine değil var edercesine
koşmak için koşuyorlar büyük bir keyifle… Sabahları evden çıkıp onlarla
koşuyorum…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Sigarayı bırakmak gerçekten
kolay. Eski bir Diyarbakır Belediye Başkanı, beraber sigara içerken bana her
akşam bırakıyorum her sabah başlıyorum demişti. Ben de çok defa uzun ya da kısa
aralıklı bırakmıştım. Bu güzel bir şey ama asıl dert, tekrar başlamamak ve bu
çok zor… Başlamak kolay ve cazip çünkü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">“Burnum otoban gibi öyle güzel nefes alıyorum.
Işıksız trafiksiz bir otoyolda araba kullanmak gibi keyifli.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><span style="font-size: 13.3333px; text-align: justify;">Yıldız Teknik mezunu Mustafa Abi sigarayı bırakmış... "Hani İstanbul'da okusaydın beraber kalacağınız kişi..." "19 Mayıs Lisesi 90 mezunu..." "Bir İrlandalı ile evlenmiş." "İrlandalı mı 90 mezunu, 19 Mayıs hem de?!" "Daha neler?" "İngiltere'de..." "İngilizler sigara içmiyor mu?" "Yok, ondan değil... Zaten eşi de İrlandalı..." "İrlandalılar mı sigara içmiyor?" "Onlar boks yapardı Amerika'da değil mi?" "Hem dava hep kavga adamıydı Mustafa, eşi de öyle demek ki!" "Doğru söyle kavga için mi, sağlık için mi?" "Nereden bileyim işte bırakmış sigarayı..." "Hani mantığı yok ya bu işin?!?" "Amerika'da İngiltere'de mi bırakmış?" "Ne Amerikası ya..."</span></span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Kendimi araba kullanmaya
motive ediyorum… “Eee, molalarda sigara içmeyecek miyim?” “Aslında faydası
vardır sigaranın, hiç mi yok sence?” “Bir günlük tutalım.” “Yeni mi aklım
başıma geldi.” “Evet, hem de yayımlamayı düşünüyorum…” “Yayımlayalım evet…”
“Yayımlamayalım hayır…” “Ben direksiyon başında sigara içemem araba kullanırken
içemem çay kahve içerken de içemem.” “Yani neymiş kendimi öyle alıştırmışım.
Anlamayan var mı?” “Anladım…” “Anlamadım…” “Sen anlamasan da olur…” “Anladık…” Anlaşıldı…”
“Tamam havalara girme…” “Öyle ne yapalım yani?”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><u><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><u><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Demek ki doğru söz, tüm sözlere üstündür üstün
görülmese duyulmuyormuş gibi yapılsa bile…<o:p></o:p></span></u></b></div>
<br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-11928139520049998592020-04-16T14:47:00.002-07:002020-04-18T19:38:49.861-07:00SİGARA BIRAKMA GÜNLÜĞÜ VII<br />
<div class="MsoListParagraph" style="margin-left: 32.15pt; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18.0pt;">
<span style="color: #c00000; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10pt; font-weight: bold; line-height: 107%;">6. GÜN,
SALI: “SOKMAZ YILANIM, CANIM BENİM”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Yine
yürüyüş yine spor… İçimdeki atlar koşuyor… Onları dumanla boğmuyorum coştukça
coşuyorlar… Organik besleniyorlar… İçimde yaşama heyecanı ve enerjisi arttıkça
artıyor…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">“Sokmaz
yılan” tabirinin zararsız görünen zararlı ya da zararsız ama zararlıymış gibi korku
salan… Boş sanılan ama dolu olduğu tahmin edilen ya da dolu mu bilinmeyen boş
olmadığı tahmin edildiği için korkulan kişiler için kullanıldığını
hatırlıyorum. Ya da ben öyle sanıyorum. Sigara da tam sokmaz yılan; zararsız
sanılan/görülen ama zararlı olduğu bilinen; zararlı görülen ama zararsız
sanılan.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Burnumdan
kurumlar akıyor. Nefes alıyorum kucak kucak…<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>İçimde bir hayvan böğürüyor ölüyorum diye yardım istiyor. Aslında o
canavar ve içime yerleşmiş sigara isteği, ölsün gitsin. Korkunç çığlıklar atıyor
ve böğürüyor. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“O aslında aslında
böğürmüyor aşk çağrısı ve o eş adayına sesleniyor.” “Buyur burdan yak!” “Tuhaf Olricler
sürüsü..” “Kendini Hüseyin sanan… “Olric kim ki olric giremez.” “Demon Mefisto
mephistopheles ya da iblis, şeytan, melek, sağduyu, vicdan, fıtrat ee!!!!”</i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><br /></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiksHp5MPPVzd8xRX-HKQzS6-g-99P1JNSwSVxstaPIXNMnRFyUhIR_SUB8hNh_oJ_xOsH6P9W6WuWf8OaeSePRugFDqIg8wjjGnNJAfBxksc6U3-K9Jri1NB3VwDoaYDOwkEjuPVc_Qfh6/s1600/%25C3%25B6k%25C3%25BCz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="261" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiksHp5MPPVzd8xRX-HKQzS6-g-99P1JNSwSVxstaPIXNMnRFyUhIR_SUB8hNh_oJ_xOsH6P9W6WuWf8OaeSePRugFDqIg8wjjGnNJAfBxksc6U3-K9Jri1NB3VwDoaYDOwkEjuPVc_Qfh6/s320/%25C3%25B6k%25C3%25BCz.jpg" width="208" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjr0eOY0lRwRL5vr6JE4cJWItqRu7TjcDjUcq1BclcaIaVnGjv3pc5m1ArTZmFrYCgHQDu4Z18PwbmoygBTcwjgbOEzVXr2np9ldNCWasJNqFTweceebQ5qVc06JMhSrz4c3bdeDaRz96gH/s1600/cinnet.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="431" data-original-width="431" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjr0eOY0lRwRL5vr6JE4cJWItqRu7TjcDjUcq1BclcaIaVnGjv3pc5m1ArTZmFrYCgHQDu4Z18PwbmoygBTcwjgbOEzVXr2np9ldNCWasJNqFTweceebQ5qVc06JMhSrz4c3bdeDaRz96gH/s320/cinnet.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8jmBqhaFuuYoBk6T4idibwd-ZZ7UD7t2SGUbB1YnApRPAyEiLCFfpr1VW0G6I71ENMGXBa_zDdDINJRnPm9iEGov8SQibKMRGAw-HqkZr1Y1F3-TZXcxjxnlVSAI5p1wn83BSrLnzYiBl/s1600/Bugun-Gulleri-Budadim_25123_1417462964.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="255" data-original-width="175" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8jmBqhaFuuYoBk6T4idibwd-ZZ7UD7t2SGUbB1YnApRPAyEiLCFfpr1VW0G6I71ENMGXBa_zDdDINJRnPm9iEGov8SQibKMRGAw-HqkZr1Y1F3-TZXcxjxnlVSAI5p1wn83BSrLnzYiBl/s400/Bugun-Gulleri-Budadim_25123_1417462964.jpg" width="273" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">“Kim
dedi onu bu Freudiyen Olric de kim…,Ne yani Ruşen Ali’nin çağrısı alageyiğin
çağrısı gibi bir şey mi bendeki?” Bir saniye ya evleniyor gerdek gecesi
alageyik av vs. Aman be bu da Freudiyen yorum oldu gitti. Sigaradan nereye
geldik sigara cinsel sağlığa düşman akla ve bedene ruha da zararlı…” “Bence
keyifli…” “Sen kimsin tiryaki Olric mi?” “Yoo Hüseyin…” Bak yıllarca Bülent
Akyürek çekti benden Pamuk Prenses’e ettiklerinden dolayı… Pamuk Prenses ve
Yedi Cüceler için demiş ki Cinnetim Cennetimdir’de –yoksa Cennetim Cinnetimdir
miydi?- <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“İşte hafta yedi gün ya, ee
cüceler de yedi tane …” “Eee ?” “Ne e’si sen Prens’in avukatı mısın?” “Sen Grimm
kardeşlerin yaveri misin?” “Oo, burada ne oluyor gene?” “Her neyse ben Bülent’e
fena hesap sordum…” “İçimizdeki Öküze Oha Deyin” demiş çok sattı mı bari
faydası olmuş kişisel gelişimin iyi para kazanmışsın… “Onca insanın önünde
rezil oldu yetmedi…” “350-400 kişisel gelişim kitabını okudum dediniz 4 ayda hızlı
okuma tekniklerini mi kullandınız…”</i> Bülent beni nerde görse kaçıyor… “Aa, Sait
dedi ki sigara savaşçısı Sait- Bülent o dönem hâli iyi değildi –ne zaman iyi
oldu ki çok kötü sigara içiyor hepimiz gibi ölecek o-<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Erkan yazdı o bölümü kitap çıksın diye!”
Erkan mı? Hemen Erkan’a<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>sordum yok ya
ben sadece şöyle bir göz attım valla redakte bile etmedim... Erkan elimden zor
kurtuldu zaten Bugün Gülleri Budadım’ı yazan adamın bunu yapmasını
bekleyemezdim. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Beklerdim...” “Bekledim…”
“Bekledin…” “Sait söyledi…” “Beklemedim…” “Erkan’a sordun…”<o:p></o:p></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><u><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><u><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Susun be, kukla mı oynatıyoruz burada?<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Tamam
ya sonuçta o yazmamış!!!<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Pamuk Prenses’e bunları yapanları pişman ettim...
Affettim Bülent Bey’i Mavi Marmara Risalesi sonrası… Bülent de şaşırdı 5 tane Mavi
Marmara imzalatınca ilk önce kaçmaya çalıştı; yakaladım –zaten çelimsiz bir
şey-, kitabı övdüm, gerçekten çok güzel yazılar vardı -Ak Yürekli Yazılar-
bakıştık, anlaştık, önce ateşkes ardından kalıcı barış antlaşması… Sigara
maceralı bir hayat babandan kaç saklan anneden kaç saklan sonra çocuklardan kaç
saklan, hayatın rutinini bozuyor hayata heyecan katıyor okulda müdürden kaç iş
yerinde müdürden veya şeften kaç… Yok ya, uçma ne olur? Sen her yerde sigara
içtin baban hariç kimseden kaçmadın ki! Biraz biraz çocuklar o da suçluluk
duygusu…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Sigara
içmemek güzel be kardeşim…<o:p></o:p></span></div>
<br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-82115675207347909172020-04-16T14:43:00.001-07:002020-04-18T19:38:30.165-07:00SİGARA BIRAKMA GÜNLÜĞÜ VI<br />
<div class="MsoListParagraph" style="margin-left: 32.15pt; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18.0pt;">
<span style="color: #c00000; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10pt; font-weight: bold; line-height: 107%;">5. GÜN,
PAZARTESİ: “EVDEKİ MUHABBET KUŞUNUN KAFESİ KÜMES GİBİ KOKUYOR”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Sabah
yürüdüm ve hafif çok hafif bir koşu yaptım… Köylü çocuğu olmanın faydaları. Bazı
şeyleri otantik yaşarsınız ve ömür boyu o tat, koku ve hissi tanırsınız nerede
görseniz? Sigarayı bırakmanın faydalarını yaşamaya başladım. Kremlerin kokusunu
alıyorum. Kokusuz sandığım şeylerin kokusu varmış… Haaa bu arada bizim muhabbet
kuşunun kafesi kümes gibi kokuyormuş. Bu küçücük kuş onlarca koca tavuğun
koktuğu gibi nasıl kokuyorsa artık… Bu kokuyu nerede duysam tanırım… Sigara
içince olmuyormuş ama… </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Sigara içmeyenin sigaraya ihtiyacı olmaz. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Sigara
içsem mi ki koku kaybolur.” “Yahu olur mu öyle şey normalin bu, senin fıtratın
bu.” “Eee doğru...” “Hangisi sen dedin ben dedim kim dedi ama ben iyiliğini
istiyorum fıtrat da bunu der İslam da orta yol…” “Dr. House da günde 6 taneye
kadar izin veriyormuş.” “Evet hayata her şey tam zararlı olamaz.” “Ya boş ver
kapkara paket resmen aşağılanıyorsun…” “Bir sürü de para enayi parası sigaranın
tadı bozuk…” “Zaman kaybediyorsun zaman…” “Evde kitap okurken içemiyorsun, hop
dışarı hop balkon her sigara 5 dk. olsa en az 2 saatin sigara ile geçiyor,
haram be…” “Yazık ya…” “Sen gel iç otomobil plastiği de zararlı bu çağda
yaşamak zarar…” Paketler iğrenç…” “Yeni sigara hem pahalı hem tadı yok…” “Bozdular
ya sigaraları kapkara bir şey…” “Hele üzerindeki resimler…” “İnsanlık düşmanı
bunlar…” “Kim sigara üreticileri mi?” “Yok ya, paketlere o resimleri koyanlar!”
“Hadi ya?!”<o:p></o:p></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">“Az
iç…” “Çok içme…”Bazen iç…” Bazen de ne, hiç içme…” “Sen nasıl olsa bırakırsın…”
“Bunaltma kendini azaltarak bırakırsın…” “Amcana söz vermiştin… “ “Baban 54
yaşında öldü…” “Evet…” “Ya siz kimsiniz?” “Ey Hüseyin, ben Hüseyin!” “Ben Hüseyin,
ben Hüseyin” “Hüseyin benim.” “Hüseyin benim, benim, benim…”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><u><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Yeter, burada Kara Murat filmi mi çekiyoruz?<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><u><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Doğruyu hissedebiliyorum. İçimde ışık var ve o
ışık yüce bir ışık…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Beni
ruhumu aklımı ışıtıyor…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Yol
belli, iş belli… <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">İçmemek
içmekten iyi ve ben içen biri değil içmeyen biriyim, 5 gündür…<o:p></o:p></span></div>
<br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-53679048291225828372020-04-16T14:40:00.004-07:002020-04-24T10:47:42.958-07:00SİGARA BIRAKMA GÜNLÜĞÜ V<br />
<div class="MsoListParagraph" style="margin-left: 32.15pt; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18.0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #c00000; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">4. GÜN,
PAZAR: “SİGARANIN MELEK VE ŞEYTAN KOSTÜMLERİ”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Gündüz
uyudum akşamı iftar sandım… Gece oldu saat 24… “Yasak bitti gece gidip sigara
alsam. Ama ben içmeyen biriyim niye alayım ki?” “Ortam da gergin sigara mı
içsem bakan da istifa etmiş…” Korkunç gerçek, içimde böğüren bir hayvan var… “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Çare yok, radyoları kapatsam/Çare yok, secde
etsem anılarıma/ Bu bozulmuş yeminlerin bayrakları altında olacak şey mi duymak
portakal bahçelerini”</i> Bırakacağım içmeyeceğim diye yemin mi etmiştin? Yok
etmedim... Etmeyi düşünüyorsun? Sonra bozmayı? “Yok!” E, o zaman nerden çıktı
karşıma bu İsmet Özel şiir kitabı… “<span style="background: white; color: #141823;">Efsane
bir kapağı vardı Erbain adlı şiir kitabının…” Lise 1’de okuduğum ve erken
okuduğum bir daha asla hiçbir şiir kitabından o tadı alamadığım İsmet Özel şiir
kitabı. İsmet Özel Kırk yaşındayken yayımlamış bu kitabını… "Ben İsmet Özel, kırk yaşında şair, her şey ben yaşarken oldu..."</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><span style="background: white; color: #141823;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBcfWG8mGOYxQSYsWS1xxS7DxfzwxH4O3xOBClECQl1tSwZBmj3us7zklSv4Kaq39oOuyj4SKMr2GFzt3b1pnUiKX1sv9R9rS4XXA27dTIZx5rREY7dvNKmBkVN1PSiWOLoormv40qf93E/s1600/erb.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="439" data-original-width="299" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBcfWG8mGOYxQSYsWS1xxS7DxfzwxH4O3xOBClECQl1tSwZBmj3us7zklSv4Kaq39oOuyj4SKMr2GFzt3b1pnUiKX1sv9R9rS4XXA27dTIZx5rREY7dvNKmBkVN1PSiWOLoormv40qf93E/s640/erb.PNG" width="433" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><span style="background: white; color: #141823;"><br /></span></span>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><span style="background: white; color: #141823;"><br /></span></span>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><span style="background: white; color: #141823;">Şiirle derdim şu: Ölürsem başımda
portakal ağacı istiyorum. Ne güzellik yeşillikler içinde kocaman bir turuncu.
Çocuklar gelir yerler belki. Düşünmek bile huzur verici. Başımda bir portakal
ağacı. “Haa bir grup arkadaşla otururken Yusuf Abinin dediklerini hatırla.” “Neyi,
niye ki?” Dediydi ki Yusuf Abi köpekler en çok o ağaca işiyormuş. “Haydaa?
Unuttum ben onu.” “Ya unutursun. Ya unutursun da ben hiç unutmadım ki!” “Sen
kimsin?” “Asıl sen kimsin?” “Beni dinleyin! O Yusuf abi zaten çok anlaşılır gibi değil!
Hepimizin ve herkesin bağıra bağıra can çekişerek, çırpına çırpına öleceğimize
inanıyor.” “Yusuf Abi iyidir.” “Yusuf Abi dikkate alınmamalıdır.” “Sensin
anlaşılmaz!” “Kötü diyen yok?” “E, Yusuf abi de sigara içiyor?” “Bir susun artık
Yusuf Abi iyidir.” “İyi İnsandır, iyi bürokrattır.” 80’li yılların başında genç
bir mühendis olarak göreve aşladığında istifa ediyor. Genel Müdür onu çağırıyor
“Niye istifa ettin?” diye soruyor. Cevap: “Trabzon’a uzak.” “Hah tam Trabzonlu
cevabı. Oflu de de tam olsun!” “Değil Oflu, her neyse boş verin!” Bu genel
Müdür Yusuf Abi’ye diyor ki: -Aslında Yusuf Abi onun için dini duyarlığı zayıf
içkici vs. diyordu yahu adam ölmüştür belki denecek şey mi bu? Her neyse Yusuf
Abi de yaşamıyor gibi yaşıyor?- 2 yıl sabret seni doğrudan Trabzon’a vereceğim.
14 ay sonra Yusuf Abi’nin tayini Trabzon’a çıkmış. Göreve başlayıp genel müdüre
gitmiş genel müdür demiş ki “Hayırlı vazifeler” Yusuf Abi “Bir bilmecem var!”
demiş yok be öyle dememiş. “Ya ne demiş?” “Bir soru sorabilir miyim genel müdürüm?”
demiş. “Hah bunu demiştir!” “2 yıl demiştiniz ama 14 ay oldu.” demiş genel
müdür demiş ki “Evladım görevden alınacağım söyleniyor sana borçlu gitmeyeyim!”
demiş. </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><span style="background: white; color: #141823;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><span style="background: white; color: #141823;">Yusuf Abi diyor ki “Ben değil hangi dindar bürokrat bunu yapabilir. Bir
iki on yıldır yetişen?” “Yusuf Abi’ye tekrar sor bu anıyı hatırlamaz.” “Ya sana
ne?” “Ne demek bana ne?” <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Geçen dedi ki:
O adam için bölge müdürü.” “Hayır geçen sene dedi ki: İl müdürü, yok genel müdür
yardımcısı…” “Susun tamam! Olay zaten menkıbe olacak kadar güzel…” “Aaa, ben
diyorum ki aranan omurgada bir bürokrat çıktı arkadaşı makamı terk etti geçen
gün…” “Demek ki olabiliyormuş ve bu yakında oldu… Menkıbeler gerçek idealler
hayatın kendisi olabiliyormuş… Devrim mümkünmüş… Yetim bir çocuk hem de koyun
çobanı hep bunu müjdelermiş… Köpeği de anlamayanı uyarırmış… Köpek mi… Uyarmak
istermiş…”<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><span style="background: white; color: #141823;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="background: white; color: #141823; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Ohooo! Birileri
çalıp birileri oynuyor! </span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="background: white; color: #141823; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="background: white; color: #141823; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">“<i style="mso-bidi-font-style: normal;">O laf öyle değil…” “Güya
ayrımcılık yapmıyor…” “Bu lafa ancak gülerim…”“Belki de korkuyorum…”“Korku
değil kibarlık…”“Kibarlık değil tuhaflık…”“Kimseyi incitmek
istemiyor…”“İncinmek istemiyorum…”“Hele incinmemeye en çok ihtiyaç duyduğumuz
ülkemiz ve kendimiz için bu kritik günlerde…”<o:p></o:p></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="background: white; color: #141823; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><br /></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><u><span style="background: white; color: #141823; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Anlaşıldı tamam, çok
bilmiş sürü…</span></u></b><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><u><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></u></b></div>
<br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-13854096547288756142020-04-16T14:39:00.000-07:002020-04-24T10:46:46.383-07:00SİGARA BIRAKMA GÜNLÜĞÜ IV<br />
<div class="MsoListParagraph" style="margin-left: 32.15pt; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18.0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #c00000; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">3. GÜN,
CUMARTESİ “SİGARAYI İÇMEYİ DEĞİL DÖRTNALA KOŞMAYI TERCİH EDİYORUM”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Ben
başlamam başlasam da bırakırım modunda başladığım sigara benimle dalga geçiyor.
“<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Aslında sen almak istiyorsun sokağa
çıkma yasağından dolayı almıyorsun.” “Yasak olmasa alırdın.” “Sen aslında
başladın sonra bırakırsın yak bir sigara…” “Komşuya sorsana yok mu?” “Ayrıca
sen polislere durumu anlatsan yardımcı olurlar.” “Ya da yakındaki fırına git
fırınlar hep açıktır savaşta bile.” “İçmeden bekliyorsun aslında bu bırakmak
değil kendine eziyet.”</i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><o:p></o:p></i></span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Milletin
Olric’i zekidir ve dost; benimkiler aptal birer düşman. Resmen beni öldürmek
istiyorlar, kendileri beceremedikleri için galiba başkasına –sigaraya- öldürtmek.
Nasıl çelişkilerde bıraktılar beni. Ben zaten kirlenmişim temiz gibi değilmişim
öyleyse niye kendime eziyet ediyormuşum. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Bu
kargaşanın verdiği öfkeyi Luppo alan adamı eleştiren bir arkadaşı telefonda
–tabii ki görüntülü aramada- azarlayarak yatıştırdım. Herkesin bir Lupposu var.
Fena azarladım arkadaşı. Ben içmiyorum diye alkolü kullanan için çekicilik yok
olmaz. Adam belki de Luppokolik ve asla ayıplanmaz kınanamaz. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Osman’la sen kola içmeden uyamazdınız. O
yüzden mi?” “Ne alakası var?” “Bu geldi yani aklına?” “Bir gece Kırıkkale’de
kola arayıp durmuştunuz…” “Haa?!” “Perişan olmuştunuz kola aramaktan…” “Biz
soğuğunu arıyorduk. Yazdı soğuk yoktu. Hiçbir yerde …” “Haa öyle mi?” “O zaman
başka Canım, öyleyse?!” “Luppuo ne ki Halley pasta gibi bir şey yesek mi ben
sevmem.” “Çocukken çok severdin çikolatayı ya...” “Gençken demek istedin
herhalde?” “İlk gençlik diyelim, lisedeydin henüz…” “Tamam ya şimdi sevmiyorum
çikolatayı kadınlar ve çocuklar yer…” “Nevzat dedi ki lisedeyken sen reçeli
kaşıkla yerdin…” “Eee, Nevzat da patatesi çuvalla yerdi…” “Hem ben o zamanlar
sigara da içmiyordum…” “Bilinçaltımda ben gecenin maviliğinde Parliament
içiyordum.” “Sen de kimsin?” “İçmiyorsam içmiyorumdur.” “İçiyordun Parliament…”
“Ooo, hayır ya sen Camel içiyordun bir jipin tepesinde, ekip arkadaşlarınla Afrika
çöllerinde…” “Samsun 216 içiyordun…” “Yok daha neler?” “Samsun Fuarındaydı o…” “Ben
onu hiç içmedim, dur bir dakika içtim bir kere, evet ayakkabı köselesinden
halliceydi…” “Bir daha asla denemedim… Omuzlarım ağrıdı içerken… Sigaranın akciğere
zararı var bu 216’nın omuzlara; hamallık onu içmek...” Yok ne bileyim ne
diyeyim bilinçaltımda aslında bilinçdışı bu “sub” diye çevirmişler aslına “un”
o… Neyse o dışı mı altı mı bilmem ama uyanıkken içmediğim uyurken de fiilen
içmediğim sigarayı o bölgede Marlboro olarak içiyordum kırmızının en güzeli
Marlboro kırmızısı ayrıca Amerikan malı zararsızdır. Zenginler içer… “Saçmalama
kamyon şoförleri yok yok garsonlar içer…” “O sonradan…” “Narkotik köpeği
gibiyim üçüncü katın balkonunda sanırım 11 numara sigara içiyor…” "Yaşa varol K9" "O ne be?!"</i><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><br /></i></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">“Ben en çok bugün zorlandım…” “Yasak
mı? Sigara mı sokağa çıkmak mı?” “Büyücü şeytan bu sigara gözüne bakanları
büyülüyor.” “Goşa Tan’ı da böyle kandırmıştı. Tarkan onu kurtarmıştı. Tan gözlerine
bakmıştı Goşa’nın ve öz kardeşi Tarkan’a kılıç çekmişti.” “Goya mıydı yoksa o
büyücü?” “Yok ya Goya ressamdı…” </span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span>
<br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Deniz
kızı girmiş rüyama gayrı iflah olmam mı ben? “Deniz kızı girmiş düşünceme/Ben
iflah olmam/Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı/Dolanınca ağa çok
geçmeden küserim/Bir çocuk bile çeker sandala beni/Bu kadar ağır olmasam/Beni
böyle koşturan yaşama sevinci/Kanal boyunca bir o yana bir bu yana…”</i> “Ne
yani bir kez sigara içtim artık bırakmam mı diyorsun?” Halim Şefik GÜZELSON’un şiiriydi
Ahmet Kaya da bestelemişti bunu… “Halim Şefik’in sonu güzel olmuş mu?" "Nerden
bileyim?” “Ahmet Kaya’nınki olmadı da…” "Tuhaf bir arkadaşın vardı -genel müdür olanlarından- mezarını ziyaret etmişti Paris'te..."</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">“Haydaaaaa !!!” Sigara boğaza zararlı,
buruna da ama sacayağının diğer organına zararlı değil mi?” “KBB mi diyorsun?”
“Evet…” “Evet sigara kulağa da zararlı…” “Çünkü balkonda içiyorum sigarayı…
Yeni evin balkonu çok esiyor sol kulağımı aldı bir çınlama... En sevdiğim yeşil
kabanımla gitmiştim işitme testine… Coğrafya diyormuş adam ilkinde anladığım ve
söylediğim Tel Abyad oldu, ikincisinde Resulayn… Sanki adam Suriye’den geldi
kesin topçu birliğinden bu demiştir…” “Bakışları dedi…” “Sigara kulaklara da
zararlı… Sol kulağım çınlayıp duruyor…”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">“EEE yeter, düğün evi mi burası?”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-87143419825444116732020-04-16T14:37:00.001-07:002021-03-04T10:20:49.168-08:00SİGARA BIRAKMA GÜNLÜĞÜ III<br />
<div class="MsoListParagraph" style="margin-left: 32.15pt; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span face=""verdana" , sans-serif" style="color: #c00000; font-size: 10pt; line-height: 107%;"><span style="mso-list: Ignore;">2.<span style="font: 7pt "Times New Roman";"> </span></span></span></b><!--[endif]--><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span face=""verdana" , sans-serif" style="color: #c00000; font-size: 10pt; line-height: 107%;">GÜN,
CUMA: “İÇİMDE KOŞAN AT”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;">Ben
içimde koşan atı obez yaptım. Koşmasın diye arpaya boğdum. Kendi akciğerlerimi
dumana boğdum. Uyuyorum, uyandığımda “Sigarayı bırakanlarda neler oluyor?”
temalı videolar izliyorum. Kalan zamanlarımda üç kitap (Marks Bu İşe Ne Derdi?
Nietzsche Bu İşe Ne Derdi? Freud Bu İşe Ne derdi?) birden okuyorum. Çok ilginç
konular var. Çok ilginç sorular ve bir o kadar ilginç cevaplar… Sigarayı
bırakmak güzel oldu. Çok vaktim var artık… Bol bol okuyabilirim. 30 senedir
sürekli yüzüme bakıp okunmayı bekleyen Derviş ve Ölüm’ü de okuyabilirim belki.<o:p></o:p></span><span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7o-RDv8LqXX-SoOBUFDhVBba4R61UGu8MXoG58MAp78nD8p_ZGVUfhwgE7dWxqg8B2PXtha8gdoTZQcC3jGJ3_0U9gJhIKyZs76sUPh-v8a6P0iloe26pWkXyCqEl6O7oALCvUXvn7GpR/s1600/freud.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="486" data-original-width="320" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7o-RDv8LqXX-SoOBUFDhVBba4R61UGu8MXoG58MAp78nD8p_ZGVUfhwgE7dWxqg8B2PXtha8gdoTZQcC3jGJ3_0U9gJhIKyZs76sUPh-v8a6P0iloe26pWkXyCqEl6O7oALCvUXvn7GpR/s320/freud.jpg" width="210" /></a></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipaQYBDZjmVlcrhS5kruXFBMY71UznL31cJqVzskobk4cudKKAq7yICmwI9EzV3oIPvpuS4ksP_mOkLApDc_YBGZYVDHtmBitSpONSOAqLb_fdC71XmiiIRzCZx2aZS0KH-1kRUhGUwZJy/s1600/MARX.jpg" style="clear: right; display: inline; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="339" data-original-width="253" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipaQYBDZjmVlcrhS5kruXFBMY71UznL31cJqVzskobk4cudKKAq7yICmwI9EzV3oIPvpuS4ksP_mOkLApDc_YBGZYVDHtmBitSpONSOAqLb_fdC71XmiiIRzCZx2aZS0KH-1kRUhGUwZJy/s320/MARX.jpg" width="238" /></a><br />
<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRfHiM6QG2Z9DEcIcPh6zRT8gpCzGyrSRkRjh9mQb4AVgznWESjdbZ1CsKRDjCFiZOaBT8da3YN59ujeQnRDJWYwPUKoB6t1R5zqSPjW2jk2b8OOPuxM4atuvhFHWjU77u63MbI-JRHwAi/s1600/ni%25C3%25A7e.jpg" style="clear: left; display: inline; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="286" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRfHiM6QG2Z9DEcIcPh6zRT8gpCzGyrSRkRjh9mQb4AVgznWESjdbZ1CsKRDjCFiZOaBT8da3YN59ujeQnRDJWYwPUKoB6t1R5zqSPjW2jk2b8OOPuxM4atuvhFHWjU77u63MbI-JRHwAi/s320/ni%25C3%25A7e.jpg" width="228" /></a><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;">“Uyuyayım
ben.” Yine uykuda uyurken mi uykudan önce mi sonra mı bilmiyorum. Üniversiteye
başladığım sene… Ahmet Kaya o sene 35 yaşındaymış. “Ne, yani yolun yarısındaymış,
Orhan Veli gibi değil mi?” “Ya şiir Orhan Veli’nin değil Cahit Sıtkı’nın 35
yaş…” “Ama şiiri yazıp ölen o değil mi?” “O da öldü fakat o değil.” “Ne değil?”
“Ölen o değil.” “Öldü demiştin?” “36’sında ölen o değil.” “Tabi ki değil…” “Şiir
Cahit Sıtkı’nın, 36 yaşında ölense Orhan Veli…” Ya bunların -adı geçenlerin-
hepsi sigara içiyor ve kedi seviyor. “Hepsi mi?” “Nereden bileyim?” "James Dean?" "Albert Camus?"</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><br /></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;">1992
benim üniversiteye başlama yılım. Eylül’de öyle… “Hah ha, aynı zamanda liseli
yılın...” “Ya tamam bu ne kargaşa?” “Karadenizli misiniz nesiniz siz?” “Her yer
curcuna, kimse kimseyi, hele bağlamı ya da konjonktürü takmıyor; herkes biliyor,
herkes sayıyor söylüyor.” “Karadenizliler de Kafkasyalı.” “Karadeniz sahildir, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>sahil insanı anlayışlıdır.” “Ya ne demezsin?” “Bu
dediğini Trabzon ve Rizeliler biliyor mu?” “Gene mi kavga curcuna?” “Her neyse
anlaşıldı.” Liseyi bitirdiğim yıl aynı zamanda, haziranda liseli eylülde
üniversiteliydim…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;">İstanbul’a
gidecektim su yoktu. Tayyip Reis gelecekti sonra suyu getirecekti İstanbul’a…<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Nereden bilebilirdim?” Dil tarih puanı çok
düşüktü, Boğaziçi edebiyatın puanı ondan da düşüktü. “Belki İstanbul’da okusam,
sigara içmezdim.” “Yok ya Yıldız üniversitesinde -senden önce 19 Mayıs lisesi
mezunu olup- okuyanlarla kalırdın gene başlardın sen sigaraya. Bu kafa bu ruh
sende olduktan sonra… “Belki başlamazdım…” “Ya ya!!!” Belki başlardım daha
erken bırakırdım… “Her neyse ya İzmir de olsa başlardın bu sigaraya…”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;">Bir
grup arkadaşa takılıyorum. Yaşça bir iki yaş benden büyük Mustafa Abi. Yıl
1992 Ahmet Kaya Dokunma Yanarsın adlı albümü çıkarmış. Müzik dinlemek haram.
Dinleyenin kulağına kurşun döküldüğü şeklinde bir hadis rivayeti var. Bu
rivayete göre kurşun bir kulaktan giriyor, bir kulaktan çıkıyor ama Mustafa Abi
müziği haram görse de müziğe küfür dese de Erdal Abi de öyle tamam… “Ya bir
şeyi doğru dürüst hatırlayamadım bir anımı ansıyamadım, bir hatıramı hatırlayamadım.”
“Hasan Abi de aynı saplantıda affedersiniz düşüncedeydi değil mi?”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;">“Ya
sen de o anlayışta değil miydin?” “Değildim tabii…” “Resitalleri lise boyunca
dinlemiştim Başım Belada ve Yorgun Demokrat’ı da…” Hatta Yorgun Demokrat’ı bu
sigarayı bırakıp pipoya geçen İbrahim’le beraber dinlemiştik Saadet
Caddesi’ndeki kitabevinde… İbrahim’le aynı okulda değildik ama zaten diğer
arkadaşlarım da tuhaftı, sınıf arkadaşlarım daha da tuhaftı… Kızlar ya uçurtma
ya parmaklık resmi yapardı, herkes Livaneli şarkısı söylemeyi modernlik sayardı…
90 kuşağı işte… Ahmet Kaya önce sevilse de sonra köylü taşralı sayılırdı. Dinci/dindar
tayfa olarak bizimkilerin ezici çoğunluğu –biz marjinal ya da şazz kalmıştık-
haram derdi. Bazıları tüm dini bütünlüğüne rağmen dinlerdi sen de dinlerdin… “Sen
dinlerdin.” “Bizimkiler dinlerdi çünkü bizim çevre dinlerdi…” “Oho, sonu gelmez
bu işin!” Mustafa Abi sadece Ahmet kaya -kulağına kurşun dökülme pahasına- dinlerdi
gizliden. İlahiyi bile haram sayan selef yolunun takipçileri -hangi selefse
bilmem her neyse- sadece ve sadece Ahmet Kaya dinlerdi. Ama gizliden gizliye…
“Biz mi sırdaştık işte…” </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="font-size: 10pt; line-height: 107%;">Ben sigarayı Mustafa Abi’nin evinde şu şarkıyı
dinlerken benimsedim. Çünkü içimde koşma isteği vardı, Ankara’yı baştan sona
yürümeye falan kalkıyordum. Otobüsle tur atıyordum. Hacettepe, ODTÜ okumadığım
üniversiteleri de dolaşıyordum. Aslında içimde koşan bir at sürüsü vardı: “</span><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span face=""verdana" , sans-serif" style="color: #222222; font-size: 10pt; line-height: 107%;">Şimdi uçsuz
bucaksız ovalarda/Adımlarımı saymadan/Geriye dönüp bakmadan/Usanmadan, bıkmadan/Deli
taylar gibi koşmak istiyorum/Ve görüyorsun ki/Aşkı beceremiyorum/…/Upuzun
çayırlarda/Yalınayak koşmak istiyorum/Saçlarım rüzgâra konuk/Yüzüm dağlara
dönük/…/Kıyasıya vuruşsun vuruşsun istiyorum/Koşmak, koşmak istiyorum sevgilim/Koşmak
istiyorum/Dönemezsem, beni affet/…/Koşmak/Eksozların, molozların/Yağmaların
kıyısından/Onca insafsızlıkların/Onca haksızlıkların/Manzarasızlıkların,
parasızlıkların/Allahsızlıkların kıyısından/Kimseye ve hiçbir şeye değmeden/Ciğerlerimi
yok edercesine koşmak istiyorum/…./Firari acıların uzmanı olmuşum/Bütün
telsizlerde adım okunur/Beni bir çocuk bile vurur/Dokunma bana, çıldırırsın/Dokunma
bana, ellerin tutuşur/Dokunma bana, fişlenirsin/Dokunma bana, sen de yanarsın/Dokunma
bana, çıldırırsın/Dokunma bana, sen de yanarsın…”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span face=""verdana" , sans-serif" style="color: #222222; font-size: 10pt; line-height: 107%;"><br /></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span face=""verdana" , sans-serif" style="color: #222222; font-size: 10pt;">18 yaşında
çocuk neyin uzmanı olacaksa -hele firari acıların ustası başkentin göbeğinde niyeyse.-Ha, bir de "Dokunma bana!" lafı dolanıp duruyor. "Dokunma bana, aman dokunma!" Nedir bu korku salgın mı var? Korona günlerinde miyiz? O günlerde olsa olsa Kolera Günlerinde Aşk lafını bilirdik ancak ya da Yüzyıllık Yalnızlık... Ah Ahmet Kaya Abi! -Ya bu adamı Savcı Sayan Bey’e
benzeten bir ben miyim?- Sonuçta içimde deli gibi koşan atlara arpa olsun diye
sigaraya başladım:Parliament’e…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span face=""verdana" , sans-serif" style="color: #222222; font-size: 10pt;">“İlkini içemedin kusmak geldi içimden
öksürdün…” “Öyle kolay değil sigara alışmak…” “Raylara takıldın Çiftlik tren
istasyonunda…” “Yürürken sigara içmeyi öğreniyordum.” “Susun artık.” “Öyle ya
da böyle gayret etmeden olmuyor…” “Sigara akciğer kanseri yapar, insanı
dervişane hisler yaşatır. Hayatın bir hiç olduğunu hissettirir. Kibri yok eder.”
“Mahviyet duygusuna gark eder.” “Mahçubiyet hissi yaşatır…”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><u><span face=""verdana" , sans-serif" style="color: #222222; font-size: 10pt;">Artık susun be!!! Çocuklarım çok mutlu…
Sadece bu bile bile yeter… Çocukların sevinci her şeye değer…<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-40321408929737966422020-04-16T14:23:00.002-07:002020-04-24T20:16:20.552-07:00SİGARA BIRAKMA GÜNLÜĞÜ II<span style="color: #c00000; line-height: 107%; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><span style="font-size: 10pt;"><b><br /></b></span></span></span>
<span style="color: #c00000; line-height: 107%; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><span style="font-size: 10pt;"><b><br /></b></span></span></span>
<span style="color: #c00000; line-height: 107%; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><span style="font-size: 10pt;"><b>1.</b></span></span><span style="font-size: xx-small;"> </span></span><b style="text-align: justify; text-indent: -18pt;"><span style="color: #c00000; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">GÜN, PERŞEMBE “SIFIRINCI GÜNDEN
SONRA; UYUYAN ADAM”</span></b><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Uykuyla
geçiştirmek en iyisi. Arkamdan söylenen en olumsuz söz: “Sigara içen herkesi
özellikle de beraber sigara içtiklerini hep iyi insan sanıyor.” İlk zamanlar
çok kırılsam da bu söze sonra düşündüm de çok yerinde bir tespitmiş… Tespit
benim tespit mi? Benim hakkımda olan tespit mi? İkisi de… Evet ikisi de… “Ama
ben haksız mıyım?” Aslında gerçekten de öyle bu sigara içenler muhabbetleri çekilir
ve içli insanlar. Eco’nun dediği gibi Batı medeniyeti karşısında meydan okuyan
son başıbozuk cesurlar. Umberto Eco “Normalde Batılı bir insan asla diğerine
5-10 sent bile vermez. Ama tiryakiler birbirini gözünden tanır ve birbirlerine
sigara verirler. Hatta paketin çoğunu/paketi bile verebilirler.” diyordu. “Batı
toplumu bu tip bir dayanışma ve kaynaşmayı asla kaldıramaz. Sigara
tiryakilerini de atomize edip bölüp parçalamak istiyor, onları kıskanıyor.” diye
devam ediyordu. Eco, bugünleri görseydi ne derdi bilmiyorum. Sigara öyle pahalı
bir şey oldu ki tiryakilerin paylaşımcılığı bile sarsıldı. Sigara içmek için
kapitalist sistemin mabedi bankalardan kredi çekenler bile var.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10pt;">Birinci
gün, sandığımdan daha kolay geçti. Ben bu işi başarıyorum. Sigara bırakmaların
ustası olmuşum. Abartmayalım daha ilk gün. Ayrıca Sait var ortada… Tam 22 yıl
uğraştı… Sigara bırakmanın şanlı destanını yazdı… 3-5 gün, 3-5 hafta 3-5 ay
derken 7 yıl önce tümüyle bıraktı. Sait tüm dertlerine rağmen bıraktı. Sigarayı
bırakınca balon olurdu resmen. Yüzü gözü kamyon çarpmış ya da çok yoğun bir
besin alerjisi varmış gibi şişerdi. İki kat olurdu bedeni. Kocaman ve
hastanelik olurdu. En azından vücudunda yaralar ağzında aftlar çıkardı. En son
bırakması sonrası mide ve bağırsaklar için uzun tedaviler alarak bıraktı.
Nihayet bıraktı… İrade abidesi. Sağlık anıtı gibi… Güzel insan…</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Çocukluk
arkadaşım var İbrahim, o da âlem sigarayı bıraktı pipoya başladı… Ama bir çeşit biçimde bıraktı
neticede… Raflarda kitap bakardı güya -bakmaz okurdu resmen- Kitaba dalıp gittiğinde kaç kez kitapçılar dükkanı üzerine kilitleyip gitmiş, raflar arasında öylece kalmıştır kendisi. “Ben de bırakıp kenevir düşünsem mi?” diyenler var ah Abdurrahman
Abi!<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Ben
yatıyorum birazdan uyuyacağım… <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Sigaraya
başlamadan sigaraya başlıyorum rüyamda… Lisedeyim, birinci sınıfta… Sonra ikide sonra
üçte… O hep orada ve beynimde… Shell durağında iniyorum, tam karşımda bir
Parliament reklamı gece mavisi… 10 katlı bina kocaman. Aslında ben
etkilenmezdim bize uymayan tuhaf bir sinema güzeli -derin dekoltesinden sütun
bacağı fırlamış, siyah naylon çoraplı güzel kadın- ve yanında James Bond gibi
bir adama sarılmış, sarılmış mı bilmiyorum hatırlamıyorum… İkisi ayakta mı
yoksa ikisi de bir lüks aracın önündeler. “Yok be bu araba reklamı yani?” Ben bıçak
gibi keskin bilinçli ve bilgili; dindar, ahlaklı ve Müslüman gencim. -Çocuğum mu deseydim yani bunca iddialı cümle arasında?! Bu
emperyalist oyunlara gelmem ama sigara hususunda zihnim işgal edilmiş, beynim
yıkanmış ama beyin yıkama Komünistlerin işi değil mi? Tamam. Her ikisi de ayakta
ama ağızlarında birer sigara… Sol üstte de kocaman bir Parliament paketi. Bir gün
sigara içersem Parliament içeceğim… Henüz Parliament içmiyorum-sigara mı deseydim?- Haftada bir iki kez Fransızca öğretmeni bir hocamıza gidiyoruz birkaç arkadaş ve komşumuzun oğlu Zeki ile. Fransızca öğretmeni, allame gibi. Ayrıca tüm İngilizce öğretmenlerinden daha havalı. Var bir Fransız prestiji. Derin entelektüel. Çağın tüm dertlerine vakıf... Derinliği kadar derin nefesler çekiyor sigarasından. Anlatıyor anlatıyor anlatıyor. Malik Bin Nebi'yle başlayıp Tanpınar'la bitiriyor. Sartre'dan girip Şeriati'den çıkıyor. İçimizde hoca dışında tek sigara içen Zeki. Keyifle içiyor ikisi de... Zeki bir iki tane içiyor ama hoca sohbetin sonuna paketin üçte ikisini tepeliyor... Eşi Zeynep Abla ne kadar havalandırsa da evi, her yer kesif sigara kokusu... Hakkını ödenmez, iyi ki o zamanlar Parliament içmiyordum yoksa hiç ödeyemezdim hakkını ablamızın...<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Uyandım
bol bol su içtim. Bir şeyler okudum. Ne okudum ki… Hatırlamam zor… “Niçin Merak
Ederiz?” adında bir kitap…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIbmsd8TvhUeeeMNjxAeztGVgAK51hRUnheleHeNS79aIPQ9gYZKW-aTMRjjvLpAEub7tfx1KGM7-sCLZA06IVIX9-Bg4rcg3I9W_9Rw3sY2aJK4ff6mnwRq2CFT1B9HhftIgmShm4a6Qn/s1600/ni%25C3%25A7in+merak+ederiz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="267" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIbmsd8TvhUeeeMNjxAeztGVgAK51hRUnheleHeNS79aIPQ9gYZKW-aTMRjjvLpAEub7tfx1KGM7-sCLZA06IVIX9-Bg4rcg3I9W_9Rw3sY2aJK4ff6mnwRq2CFT1B9HhftIgmShm4a6Qn/s320/ni%25C3%25A7in+merak+ederiz.jpg" width="213" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqifRPnhuL0Ak4dI9OG6AHVNd5laESXvbYPxwOuv-5MlG7NSW-ajk6sFS4gY4HYUpVbWxC-9mNq9hW2sAB82NJLaCdIwFYO2j7mu3ZLms7IqIfs8MyZHLiqaoGB9ANmR2XiA67n3byY0U5/s1600/uyuyan+adam.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="269" data-original-width="180" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqifRPnhuL0Ak4dI9OG6AHVNd5laESXvbYPxwOuv-5MlG7NSW-ajk6sFS4gY4HYUpVbWxC-9mNq9hW2sAB82NJLaCdIwFYO2j7mu3ZLms7IqIfs8MyZHLiqaoGB9ANmR2XiA67n3byY0U5/s320/uyuyan+adam.PNG" width="214" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="mso-fareast-language: TR; mso-no-proof: yes;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">“Ben
sigarayı bıraktım ama hafif sinirli ve huzursuz muyum ne?” “Biraz uyusam mı?” “Daha
yeni uyandın?” Aklımda Perec’in kitabı: Uyuyan Adam. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bu kitabı askerde okumuştun…” “Askerdeyken arkadaşın emaneti geri
almıştı…”“Zaten ne anlatıyordu, bir adam uyuyordu…” “Birine dokunmak mı
istiyordu dokunarak uyumak istiyordu?” “Her neyse uyuyan bir adam vardı çok
uyuyordu.” “Askerde benim uyamaya çok vaktim oldu aslında askerde sigarayı
bırakabilirdim.” “İlk gün sigara içememiştin.” “Babam çok gülerdi sanırım…
Fakat hadsiz de sevinirdi.” “Sonraki gün içmeseydin olurdu hayat tarzı
değişikliği aslında sigara bırakmak için fırsattı.” “O sırada askerliğe mi kafayı
takmıştın, zaten çok buruk mu gitmiştin annem ihbar etmişti.” Sessiz sedasız teslim
oldun. Teslim olmadan önce Konyaaltında kaç tur attın ben hatırlamıyorum. Zor zamanlardı... Ankara Koleji projen yarım kaldı, aklın da orada kaldı.” “Sigaraysa
alakan ne beynim de bu kalabalık?” “Her kafadan niye ses çıkarıyor kafa doğrusu
kafa tek de benim kafamda bunca ses ne?” “Milletin bir Olric’i var bizimki en
az 4 Olric…” “Olric değil Hüseyin…” “Olric de neymiş Hüseyin?” “Olric mi kaldı
tek aklında?” “Sevmedim Olric değil Hüseyin…” “Ohoo maşallah ne kadar çok
Hüseyin…” “Hayır, tek Hüseyin.” “Benim ben Hüseyin.” “Senim ben, benim sen
olan…”<o:p></o:p></i></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><br /></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><u><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Tamam yeter ya!!! Karagöz mü oynatıyoruz burada?<o:p></o:p></span></u></b></div>
<br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-70067471527801851352020-04-16T14:17:00.000-07:002020-05-18T14:55:13.102-07:00SİGARA BIRAKMA GÜNLÜĞÜ I<br />
<h1 align="center" style="text-align: center;">
<span style="color: #c00000; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10pt; line-height: 107%; text-align: justify; text-indent: -18pt;">-<span style="font-family: "times new roman"; font-size: 7pt; font-stretch: normal; font-weight: normal; line-height: normal;">
</span></span><b style="text-align: justify; text-indent: -18pt;"><span style="color: #c00000; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">1. GÜN, ÇARŞAMBA: “ÖNCESİ, SİGARA
İÇEN İNSAN BEN”</span></b></h1>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">“Sigarayı
niye bırakıyorum ki? Aklımdan zorum mu var?” Muhtemelen sigarayı bırakmak tam
olarak böyle bir şey. Aklından zoru olmadıktan sonra sigarayı bırakmak, gereği
olmayan şey. Hani sağlık sorunun olur, o zaman eyvallah. Fakat hiçbir derdin
yok, mutlu mesut sağlıklı sıhhatli yaşayıp giderken -birbirinize bu kadar
alışmış simbiyotik bir hayat kurmuş, Mutualizmin zirvesinde dolaşıyorken-
nerden çıktı bu? Sanırım yılların birikimi bu, muhtemelen -benim akşam karar
verip sabah vazgeçtiğim birkaç bin denememin dışında- en ciddi hani bir iki
günden fazla uzak durabilme itibarıyla 3.girişimim… Belki de 4’üncüdür… 5 de
olabilir… İstanbul’un fethi gibi bilmem kaçıncı seferde sonuç alınır ya da
olmayacaksa olmayacaktır; Viyana kuşatması gibi bilmem kaçıncı defa da olsa
kuşatmayı kaldırıp pılı pırtıyı toplayıp eve dönüş yaşanacaktır... Sigarayla
buluşma işte… Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır… <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Kimin zaferi sigaranın mı?” “Boş ver, öyle işte!” </i>Sigara bırakmak
da başlamak kadar doğal, sıradan, aniden, beklenmedik ve bilinmez olmalı. Yani
sanırım demek istiyorum ki anlaşılmaz olmalı ki bırakabilesin… </span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 13.3333px;">Hiç bırakmaz bırakamaz dediğimiz bir akademisyen abimiz vardı, bıraktı ve dedi ki: “İşi zirvedeyken bıraktım. Mutluyduk ama bir gün dedim ki kendime bırakacağım ve bıraktım.” Anladım ki ne anlaması biliyoruz ki tiryakiler ilginç insanlar. </span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10pt;"><br /></span>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10pt;">Bırakmaları
gördüm… Bırakanların çoğu -ölerek bırakanlar dâhil- sağlık gerekçesiyle
bıraktı. </span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10pt; line-height: 107%;">Bilgisayar mühendisi bir arkadaş pat diye bırakmıştı. Sordum: “Hayırdır ne oldu?”
“Can korkusu!” dedi. O aslında hiç çekinmeden başka bir şeyin korkusu dedi ama siz okuyucularıma saygımdan söylemeyeyim. </span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10pt;">Öğretmen bir arkadaş da ciğerlerinden dolayı bırakmıştı. En ilginç sigara bırakma
hikâyesi tanıklığımı ise Bursa’da yaşadım. Öğretmenliğimin ilk yılıydı... Tek
denemede bırakan bu kişi, Bursa’da beraber görev yaptığımız matematik öğretmeni
bir arkadaştı. Uludağ’ın eteklerinde sert kışları olan bir dağ ilçesinde sobalı
bir evde oturuyorduk. Bekâr evinde üçümüz de mutluyduk. Çok soğuktu. Donmuş sabunun buzunu çözerek ellerimi yıkadığımı bilirim. Ev ilginç
bir yer, ilginç bir şeydi. Dubleksti ya da dubleks sayılırdı alt katı da vardı.
Bodrum katı gibi bir bölümü vardı. Bir sabah –horoz sesi beklerken- korkunç bir eşek
sesiyle uyandım. Anırma müthişti. Ev sahibi yan binadaydı -onun evi de
dubleksti; altı ahırdı; alt katında inekler, köpek ve eşek kalıyordu- okula giderken sordum.
Hayırdır, benim evin bodrumunda eşek neyin nesi? “İnek buzağıladı Hocam, hava
da çok soğuk… Hayvanı açıkta bırakamazdım.” dedi. Ahırda yer kalmamış… Benim
evin alt katı boş olduğu için oraya bağlamış… Can sağlığı olsun… Beni yemez ya…
Bu eşek zaten sigara içmiyordur. Sigaradan da rahatsız olmuyordur. “Niye?” “Eşekliğinden
tabii…” Her neyse bu sevgili evim benim, auta kaçan soğukları bile yakalıyordu.
Sobalıydı. Kalorifer kombi beklentisi oluşan okuyucum yoktur inşallah. Varsa
ondan bu yazının sonrasını okumamasını rica ediyorum. -Gerek yok o içse de olur
içmese de okusa da olur okumasa da…- Sobanın başında sigara içen arkadaş,
sigarasının çeyreği kalmışken sigarayı gösterdi bana “Son sigaram!” dedi
ciddiye almadım. Birkaç nefes daha çekti sigaranın hâlâ 1/5’i dururken sigarayı
sobaya attı. Bu tip kararlılık gösterilerini çok gördüğüm için umursamadım.
Birkaç gün geçti yok adam sigara içmiyor. Küçük yer, okulda da okul dışında
mesaimiz bir hayat alanlarımız bir. 1 hafta geçti içmiyor. 2 hafta geçti
içmiyor… “Ya kardeş sen sigara içmiyorsun?!” “Dedim ya o gün!” dedi “Son sigaram!”
diye… “İyi de onu demek kolay.” “Yok bıraktım içmeyeceğim.” Arkadaş Kürt’tü…
Kürt inadı böyle bir şey sanırım. En son görüştüğümüzde sordum yine içmiyor. 23
sene oldu ve sigara içmiyor. Neyse bu da çok da akıl işi değil zaten…</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Evet,
sigarayı anlamak, hiç akıl işi değil demiştim… Öğrenciyken 4 yıl üniversitede ve 10 yıl da üniversite sonrası sigara içen bir arkadaş Camel içerdi, onu bulamazsa kısa Samsun…
Kısa Samsun üretilmedi. Kısa Samsun üretilmeyince Camel de sahip değiştirince Camel
de bozdu diye sigarayı bıraktı. Arkadaş meğer sigara değil Camel tiryakisiymiş,
bir daha sigara içmedi. –Haa, bir de Maltepe tiryakileri vardı… Artık Maltepe
üretilmiyor onlar ne yapıyor ki? Ne hâldeler acaba? Sağ kaldılar mı? Maltepe
sigarası tuhaftı otomatikti çekip üflemezsen küser kendi kendine sönerdi…- Haa bir de Ali Ayçil'in mensubu olmaktan gurur duyduğu bir "Uzun Samsun İçinler Aşireti" var ki "B</span><span style="background-color: white; font-family: "trebuchet ms"; font-size: 13.3333px;">unlar bu ülkenin en garip, en yalnız, en içli aşiretini oluşturur ve tuhaf bir ruh akrabalığının mensubudur." Ayrıca Ali Ayçil'in dediğine göre bu tuhaf aşiret "</span><span style="background-color: white; font-family: "trebuchet ms"; font-size: 13.3333px;">Liseyi, sınıftan çok kıraathanelerde, okulun arka bahçesinde ya da akla hayale gelmeyen bahanelerde okuyup yetmezmiş gibi "G</span><span style="background-color: white; font-family: "trebuchet ms"; font-size: 13.3333px;">ittikleri şehirde hemen bir ideolojiye saplanmış, dava uğruna kaba etlerinde morartılmadık yer bırakmamıştır. Hemen hemen hepsi sevdikleri kızı alamayıp bu derin yarayı tedavi etsin diye yeni aşklara saplanmış ama yaralarını azdırmaktan başka bir başarı da elde edememiştir." Aman her neyse, ne hâlleri varsa onu dibine kadar görmüş tiplerdir. Sağcısı solcusu İslamcısı... Uzun Samsun, 216'dan beterdir. Ama sonuçta Samsun içenler erkek gibidir hep ilgi bekler, Maltepe içinler kadın gibidir kendi içine yanar." Ya da tem tersi miydi? İkisi de içilecek sigara değildir velhasıl. Bir de Bafra var ki Allah korusun! Birinci mi? Tam Spartaküs veya Spartaküs özentilisi cıgarası... Birinci içen en son gördüğüm kişi, Gazi Üniversitesi D bloktaydı; epilasyon kaçkını bir solcu kızdı...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><br /></span>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Sigarayı bırakmanın en sevilesi hâlini bir mimar abimiz yaşatmıştı bana ve arkadaşlara... Mimar, şair, düşünür, yazar, sinema eleştirmeni, artistik buz pateni yorumcusu, kırk ambar tadında bu bilge; resmî rakamlara göre 2,5 paket Yeni Harman içer -daha doğrusu yer- yine resmî rakamlara göre 4 paket Tokat içen -akciğerlerine konvansiyonel bir saldırıyı yeterli görmeyip kitle imha tadında kimyasal taarruz düzenleyen- çok sayıda üniversiteden terk (Ankara Basın-yayın, dil-tarih felsefe, 19 Mayıs ilahiyat ve bilinmeyen diğer çeşitli çap ve markada üniversite-bölüm) bir mübadilin Samsun'daki tek rakibi olurdu... Düşündü, taşındı ve bıraktı... Derdi neydi tam kestiremedim... </span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10pt;">Ya
benim de derdim ne bilmiyorum esti işte. Gerek ve yeter koşul bu… </span><i style="font-family: verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">“İçenler sanki akıllı bir iş mi yapıyor.
Başlayanlar.” “Israrla devam edenler?” “Öyleyse ben niye akılla izah edilecek
bir iş yapayım?” “Boş ver bıraktım işte…” “Olur biter?” “Hem sigara çok alçak
gönüllü bir şeydir.” “O da ne demek?” “Ne demek ne demek?” “Çünkü sigara
sürekli insana faniliğini sağlığının elinde olmadığını bir gün öleceğini
hatırlatır…” “İnsana hayatın değerini anlatır…” “Hayata çok anlam yüklememeyi
anlatır…” “Boş versene!” “Sigarayı bıraksam ne kaybedeceğim?” “Hiç!” “Ne
kazanacağım?” “Çok şey!” “Mesela?”</i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><br /></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><u><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10.0pt; line-height: 107%;">Tamam
yeter ya tek kişi konuşun ya da konuşan ben ya da başkası her kim ise dinleyin,
sıranız gelince konuşun!!!<o:p></o:p></span></u></i></b></div>
<br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-70168264879555947542020-01-07T14:32:00.003-08:002020-01-16T15:53:37.079-08:00FITRAT/NAME<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDaaEsOol4MUDlzfU0GPYJSb8AbJoDNMoGhWoFO86Z_kgIlsQHiwnI5D0yLisnIxzF-2BSCl0KopkYeRCwDe__WCo-zV_UPIajTgXkUMetOyd0fmJNtTAi7HA8ePljKCRORwb8zGWq1m9N/s1600/f%25C4%25B1tratname1.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1280" data-original-width="720" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDaaEsOol4MUDlzfU0GPYJSb8AbJoDNMoGhWoFO86Z_kgIlsQHiwnI5D0yLisnIxzF-2BSCl0KopkYeRCwDe__WCo-zV_UPIajTgXkUMetOyd0fmJNtTAi7HA8ePljKCRORwb8zGWq1m9N/s400/f%25C4%25B1tratname1.png" width="225" /></a></div>
<div style="background: white; line-height: 14.5pt; margin-bottom: 4.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.5pt;">
<b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span></b></div>
<div style="background: white; line-height: 14.5pt; margin-bottom: 4.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.5pt;">
<b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span></b></div>
<div style="background: white; line-height: 14.5pt; margin-bottom: 4.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.5pt;">
<b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">FITRATIN BOZULMASI</span></b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span><br />
<b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span></b></div>
<div style="background: white; line-height: 14.5pt; margin-bottom: 4.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.5pt;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">“İslam, teslimiyettir; teslimiyet ise fıtrata uymaktır.”
dediğimizde aslında herkesin onaylayacağı bir cümle kurmuş oluyoruz.</span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Fakat;</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">- Sistem, birikim veya din adına ortaya konanların
yetmediği,</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">- Gelenek ve kültür adına var olan her şeyin
cesede döndüğü,</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">- Şintoizm, Konfüçyanizm ve Budizm gibi dinlerin
ölü birer folklorik unsur olarak görüldüğü,</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">- İdeolojilerin önce tıkanıp sonra tükendiği ve iddialarından vazgeçtiği,</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">- Dinlerin tüm vaatlerinin boşa düşüp koca bir
yalan ve kandırmacaya dönüşerek Modernizm karşısında teslim olduğu,</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">- Müslümanların birikimlerinin çağa cevap
vermediği ve s</span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">orunlar karşısında çözüm öneremediği,</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">- Müslümanların karakter zaafı yaşadığı, e</span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">ylemlerinin karanlığa ve bozgunculuğa dönüştüğü,</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">- Zihinlerin karıştığı, amellerin menfaatin
ötesine geçmediği,</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">- Değerlerin buharlaşıp Postmodern bir anlamsızlığa
gömüldüğü,</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">- Yeni Nasyonal/Sosyalist diktatörlüklerin
egemenliğinin arefesi gibi duran bu zamanlarda “sözün, iman ve amelin” anlamı yitirilmiş görünüyor.</span></div>
<div style="background: white; line-height: 14.5pt; margin-bottom: 4.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.5pt;">
<b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span></b>
<b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">AJİTASYONDAN UZAK</span></b><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">FITRATNAME ise </span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">anlayanlar ve anlamak isteyenler için </span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">kiminin deist, kiminin dinsiz, kiminin bu ne
densiz dediği/diyeceği yalınlıkta evrensel çağrı… </span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"> </span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Arı duru İslam’a ve zaten
İslam olan insanlık değer ve eylemlerine ışık tutan sistemli bir bakış açısıyla
yazılan FITRATNAME, hem insanlık ve uygarlık birikimin ihyası, hem de İslamî
düşüncenin yeniden inşası için mütevazı ama çok keskin bir söylem içeriyor.
Kelimeler, cam kırığı gibi keskin; cümleler, buz gibi soğuk ve yalın. Kitapta;
yazarın hiçbir tahrik, tazyik ve ajistasyona girmeden gerçeği ifade etme
endişesi taşıdığı görülüyor. FITRATNAME’deki yazılar, tasavvur, iman ve
davranış değişikliği için sarsıcı tespitler ve öneriler taşıyor.</span></div>
<div style="background: white; line-height: 14.5pt; margin-bottom: 4.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.5pt;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><br /></b></span>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">SÖZÜN ÇAĞRISI</b></span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="background: white; line-height: 14.5pt; margin-bottom: 4.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.5pt;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Sözün dürüst, çıkarsız ve anlaşılır olmasına özlem duyulduğu; dinî düşüncenin kendini tekrara ve küflenmiş malumat
deposuna dönüştüğü bağlamda </span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">FITRATNAME;</span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"> bir İslam rönesansı için işaret fişeği
olarak görülebilecek metinlerden oluşuyor. Kitap; hanif dine, tevhide ve fıtrata güçlü bir çağrı içeriyor. Ayrıca bu kitapta </span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Murat SAYIMLAR;</span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"> "Bizde felsefi düşünce doğacaksa ancak şiirden/edebiyattan doğar." diyenleri şaşırtacak biçimde, açıklama ve tanımlamanın ötesine geçerek yepyeni bir dayanak çerçevesi sunuyor. İslami
düşüncenin inşası için ortaya konan ve büyük bir emeğin ürünü olan bu kitapta düşünceler -lafa gelince “zaten öyle denen”ler bile- derinlik ve tutarlılıkla ifade ediliyor.</span><span style="color: #333333;"><o:p><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"> </span></o:p></span><span style="color: #333333;"><o:p><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"> </span></o:p></span><br />
<br />
<b><span style="color: #333333;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">ALINTI</span></span></b><br />
<span style="color: #333333;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span></span>
<span style="color: #333333;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">“Din hayatın her anında, hayatın mahiyetini belirleyen bilgi
kümesidir.</span></span><span style="color: #333333;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Din olmazsa, insanlar davranış geliştiremezler; insanlar
davranış geliştirmezlerse, hayat olmaz.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Ali İmran.83 – “Peki onlar, Allah'ın dininden başka bir din mi
arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na
teslim olmuştur ve O’na döndürülmektedirler.”</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Yerlerde ve göklerde ne varsa, Allah’a teslim olmaları nasıl
tahakkuk etmektedir?</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bir atom, kâinat, su, rüzgâr, doğum süreci, buğdayın yetişmesi,
tsunamiler vs. Allah’a nasıl teslim olmuşlardır?</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Allah, yerlerde ve göklerde hangi varlık, sistem, olgu, oluş ve
ilişki varsa, tamamını bir fıtrat üzere yaratmıştır.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bütün yaratılmışlar, yaratıldıkları fıtrat üzerinden
varlıklarını sürdürüyorlar ve varlık nedenlerini gerçekleştiriyorlar. Bunu
ister istemez yani zorunlu olarak sürdürüyorlar.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bu durum yaratılmışların Allah’a teslimiyetidir.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Allah bunu, Allah’ın dini için örnek olarak göstermiştir.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bu durumun istisnası ise insandır. İnsan cüzi irade ile
yaratıldığı için, ancak isteyerek teslim olabilmek durumundadır.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Maide.3- “…Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size
nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslamı seçtim…”</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bu nedenle Allah, insan için de; “sizin için de din olarak
İslam’ı yani teslimiyeti seçtim” demektedir.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">İnsanın, Allah’a teslimiyeti nasıl tahakkuk etmektedir?</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Elbette, insanın da, yaratıldığı fıtrat üzere yaşaması biçiminde
gerçekleşmektedir.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Rum.30 - "Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif)
olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki; insanları bunun üzerine
yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik
ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler."</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Allah nezdinde din; insanların üzerine yaratıldığı fıtrattır.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">İnsanların teslimiyeti, yaratıldıkları fıtratın hükümleri
üzerinden karar almaları ve davranışlar sergilemeleridir.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bu karar ve davranışların ahsen kıvamında olmasıdır.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">İnsanların teslimiyetinin bağlamı, zemini, atmosferi ve
sınırları;</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Sadece Rab-kul yani kulluk ilişkisi ile belirlenmiştir. </span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Rabbimizin, Kitab’ın da bildirdiği dinin anlam, içerik ve
fonksiyonları çerçevesinde yapılacak bir kavramsallaştırma;</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Dinin, hayatla bağlantısını, fıtratına uygun inşasını
sağlayacaktır.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bu da; Müslümanların, dinin hükümleri ile bir hayat kurmalarını
mümkün kılacaktır.</span></span><span style="color: #1d2129;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">İnsanın, yeryüzünde, kendi fıtrat hükümleri ile bir hayat inşa
etmek ve buna engel teşkil edecek her fitneyi ortadan kaldıracak süreçlerin
öznesi olmasını sağlayacaktır.</span></span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">(FITRATNAME 181-183)</span></div>
<br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-59122117029485473042019-12-20T15:41:00.002-08:002021-03-04T10:21:46.114-08:00DÜNYA DÜZELTİCİSİ<br />
<div style="text-align: center;">
<span style="background-color: white; font-family: "pt_sansbold"; font-size: 17px;"><b>DÜNYA DÜZELTİCİSİ</b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEQ94SQICZ8vbZv9nMcOJQ8qcscangmo7ntNu6K_j5BvbDJwBvt4i47Lcq1T4eJ1JorsWfIJsazy9ToanKKoRmTUFMrVlC9NqoZYmr0kcjO0q8ExfUuMJLFcFqj_1O9mjHRy-zDdYFk9zK/s1600/D%25C3%25BCnya+d%25C3%25BCzelticisi.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="398" data-original-width="247" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEQ94SQICZ8vbZv9nMcOJQ8qcscangmo7ntNu6K_j5BvbDJwBvt4i47Lcq1T4eJ1JorsWfIJsazy9ToanKKoRmTUFMrVlC9NqoZYmr0kcjO0q8ExfUuMJLFcFqj_1O9mjHRy-zDdYFk9zK/s400/D%25C3%25BCnya+d%25C3%25BCzelticisi.PNG" width="247" /></a></div>
<span style="background-color: white; font-family: "pt_sansbold"; font-size: 17px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; font-family: "pt_sansbold"; font-size: 17px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; font-family: "pt_sansbold"; font-size: 17px;">"İki kapı olsa, birinin üzerinde 'Cennet', diğerinin üzerinde 'Cennet Hakkında Konferans' yazsa bütün Almanlar ikinci kapıya saldırır." diye bir söz var. Bu söz, İngilizlerin Almanlar hakkındaki bir nüktesi olarak kabul ediliyor. </span><br />
<span style="background-color: white; font-family: "pt_sansbold"; font-size: 17px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; font-family: "pt_sansbold"; font-size: 17px;">Gülüyoruz ya da en azından gülümsüyoruz ama şehirleşmeyi yeni öğrenen bir toplum olarak buna benzer bir vakayı Almanlardan da daha gerçekçi yaşadığımız yadsınamaz. Yani, "</span><span style="background-color: white; font-family: "pt_sansbold"; font-size: 17px;">İki kapı olsa, birinin üzerinde 'Cennet', diğerinin üzerinde 'Değer Kazanacak Arsa' yazsa bizim milletin çoğunluğu ikinci kapıya saldırır, saldırmazsa da bir tanıdık aramaya gider."</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: "pt_sansbold"; font-size: 17px;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>
hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-81543584089765197492019-12-19T15:11:00.000-08:002019-12-20T15:20:41.037-08:00ERDEMSİZLER ÜLKESİ<br />
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">MAAİLE KIRAAT EDİLEN ERDEMSİZLER
ÜLKESİ NAM BİR KİTAP HAKKINDADIR<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6p0KRF5SpijzKEBIEmRyrbaQgHBnw7TqQ4WCknEGFIJh5njx_uDoi67cym2_Cel_laDbakWvocGX1A5uHrDmWS51U-gqhE-wmC4FeUYtWHkOMgWS-hLxTckucDJzSgB2jC2xYnue9n7TK/s1600/erdemsizler.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="566" data-original-width="337" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6p0KRF5SpijzKEBIEmRyrbaQgHBnw7TqQ4WCknEGFIJh5njx_uDoi67cym2_Cel_laDbakWvocGX1A5uHrDmWS51U-gqhE-wmC4FeUYtWHkOMgWS-hLxTckucDJzSgB2jC2xYnue9n7TK/s320/erdemsizler.PNG" width="190" /></a></div>
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></b>
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Mağrur Bir Yayımcı<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Kadim dostlarımdan biri var, yayımcı. Yayımcı dedikse dizi veya yüksek satış rakamlı bol kazançlı gazeteler, dergiler, yayımlıyor; programlar ve filmler yapıyor değil.
Çok zengin falan da demeyeceğim. Ben de zaten çocukluğumdan beri etrafımda hep fakir, garip ve gariban yayımcı arkadaşlar olsun istemişimdir. </span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">(Gerçi kitaplar yanında diziler ve filmlerle ilgili çalışan ve benim tahminim 10 milyon 500 bin dolar aylık geliri/muhtemelen de 10 milyon 575 bin dolar da gideri olan bir yayımcı arkadaşım daha var. </span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Yayımcı dedikse kitap çok küçük yer kaplıyor faaliyetinde... En çok geliri de bir tabuttan elde ediyor. Arkadaş, tabutun menajeri gibi ve söz konusu tabutun oynamadığı film yok desem yeri. Her film icabı ölen, bu tabutla yolculuk yapıyor. Şu ara sergi açtı kendisi: Bkz.</span><a href="http://www.milliyet.com.tr/galeri/daha-once-boylesini-gormediniz-def-i-hacet-6093738/8">http://www.milliyet.com.tr/galeri/daha-once-boylesini-gormediniz-def-i-hacet-6093738/8</a><span style="font-family: "arial";"><span style="background-color: white;">)</span></span></div>
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Neyse efendim, benim kitaba merakım erken başladı. Bebeklikten mi desem? Abartmış olurum sanırım. Ama bu sözde haklılık payı yok değil. Dünyaya 7 aylık bir bebek olarak gelmişim. Dünyaya gelmekteki acelemi okumak için diye açıklıyorum. (Ehem ehem...) Babam bunu fark etmiş olmalı ki okumaya başlar başlamaz daha ilk
harflerle boğuşurken bana her gün Hürriyet gazetesi getirirdi. Kendi
ömrünce şöyle bir göz atmak dışında gazete okumamış bu adam, benim okuyacağıma
kanaat etmişti. Sonradan Hürriyet gazetesi yanına çocuk dergileri de ekledi. O
bunları yaparken ben de onun kitaplığını çoktan fethetmiş, tüm kitaplarını
okumuştum. Babamın kütüphanesi, Yunus Emre Divanı (Her sabah
namazı sonrası bağıra bağıra bir ilahisini söyler ya da şiirini okurdu. İlahi
faslı sonrası türkü söylerdi. Repertuvarı çok geniş değildi ya da benim aklımda
öyle kaldı. Hep söylediğini sandığım üç dört türkü vardı: Erzurum Dağları da Kar ile Boran, Erzurum’dan Çevirdiler Yolumu, Çarşamba’yı Sel aldı, Ordu’nun Dereleri. Farkındayım yöresel dağılım dengesiz, ilginç bir Erzurum takıntısı da göze çarpıyor kulağa da denebilir.), İmam-ı Gazali’nin Hüccetülislam’ı,
Naat-ı Şerifler ve Kasideler adında bir kitap, Amme Cüzü ve Mushaf’tan ibaretti. Neyse efendim yayın
işine geri dönersek -kısacası- zengin değil ama fakir de değil bu yayımcı arkadaş. Hele
gönlünün zenginliği başkalarıyla kıyas kabul etmez. Zaten öyle olmayan
yayımcının benle ne işi olur. Zengin olan yayımcı kadim arkadaş da olsa çevresini
unutur gider. ("Diğeri niye unutmadı?" diyen varsa gelir-gider dengesine tekrar göz atılabilir.) Rezidansın tepesine çıkanın ufku açılıyor uçup gidiyor bir daha ayakları
memleketin toprağına basmıyor bu ülkede. Ama bu yayımcı arkadaş -fakir olanı- öbürü gibi -zengin olma yolunda olanı gibi- hem adam gibi
adam hem de Kafkas kökenli -öteki de Fatsalı Kardeşim!- (Eee, bu arada kim kimdi?) Neyse her ikisi de (ayırt edemedim şimdi) rezidansa çıksalar da yanlarında atlarını da götürürler en tepeye…. Yörük olsalar atın yanına keçiyi de alacak türden insanoğulları bunlar. Onlar için "erdemli" desem daha iyi olur sanki. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">(Bkz. <span style="color: windowtext; text-decoration: none; text-underline: none;"><a href="https://maarifmektepleri.com.tr/">https://maarifmektepleri.com.tr/</a> ve Bkz.</span></i><o:p></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 18.4px; text-align: left;">Bkz.</span><a href="https://www.instagram.com/antikaci_nevzatonmus/?hl=tr">https://www.instagram.com/antikaci_nevzatonmus/?hl=tr</a><span style="font-size: 12pt; line-height: 18.4px; text-align: left;">)</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><br /></i></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7NV-bBZJz36gWHBnV51EQ3jP-jLxM-bHCc_jDcoTg_fnJFBlO_aIO07Xe4_2SdnDw_DM4Mo8c4o6n6mVmmKn8KNMOIBTWTzzoeSNQEc-sBGah5KcYeUodle_RJTgi38yxkKoTeYZqvzTo/s1600/END%25C3%259CSTR%25C4%25B0YEL.PNG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"><img border="0" data-original-height="565" data-original-width="353" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7NV-bBZJz36gWHBnV51EQ3jP-jLxM-bHCc_jDcoTg_fnJFBlO_aIO07Xe4_2SdnDw_DM4Mo8c4o6n6mVmmKn8KNMOIBTWTzzoeSNQEc-sBGah5KcYeUodle_RJTgi38yxkKoTeYZqvzTo/s320/END%25C3%259CSTR%25C4%25B0YEL.PNG" width="198" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB507_GcwoGW5eBKjP1YLzLQnyvhv7mBVvM3i5L8y8fGA9gL4ordrHXwplU4QFmv7mSEqjlbr1DRQmCKYxYwYEem1uylE1Dt89UHw1Z4CYdLl_JBsVfw2lmOho27hAH3-X4gyp4gFYTokX/s1600/kristal.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="567" data-original-width="338" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB507_GcwoGW5eBKjP1YLzLQnyvhv7mBVvM3i5L8y8fGA9gL4ordrHXwplU4QFmv7mSEqjlbr1DRQmCKYxYwYEem1uylE1Dt89UHw1Z4CYdLl_JBsVfw2lmOho27hAH3-X4gyp4gFYTokX/s320/kristal.PNG" width="188" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgt4kVAToqwYr1qQUXwH5Trkg9jed-SR-gwxPytG0iDbynDbfbiXrk0DTp3AS4rbUBeIcwtgaTo5L2-sFUOzL0YBTJl_U4uHXrZ2ekHeoji-gIQrTTL_dLELkF_bzI0szGPSpBHINKDiSnX/s1600/misyonerlik.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="576" data-original-width="354" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgt4kVAToqwYr1qQUXwH5Trkg9jed-SR-gwxPytG0iDbynDbfbiXrk0DTp3AS4rbUBeIcwtgaTo5L2-sFUOzL0YBTJl_U4uHXrZ2ekHeoji-gIQrTTL_dLELkF_bzI0szGPSpBHINKDiSnX/s200/misyonerlik.PNG" width="122" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPBrSZ3W3DvgIZ66PFY2O06Qt8tkdH7rduLpzWLPUubFgb5qWZBQKrITO0Vcu4ExSnWa_PIk24CZ-GAl8Q_Kbv8NVaZNB2g3Rl3470xJZD-5WE3hu2Dx05Vg-Ehm8Jq7EY6P3RbRdVlhkb/s1600/politik+a%25C5%259F%25C4%25B1r%25C4%25B1l%25C4%25B1k.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="562" data-original-width="356" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPBrSZ3W3DvgIZ66PFY2O06Qt8tkdH7rduLpzWLPUubFgb5qWZBQKrITO0Vcu4ExSnWa_PIk24CZ-GAl8Q_Kbv8NVaZNB2g3Rl3470xJZD-5WE3hu2Dx05Vg-Ehm8Jq7EY6P3RbRdVlhkb/s200/politik+a%25C5%259F%25C4%25B1r%25C4%25B1l%25C4%25B1k.PNG" width="126" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><br /></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12pt;">Laf lafı açıyor
deyip Cem Özer’in kulaklarını çınlattıktan sonra yeniden konuya gelirsek/gelebilirsem bu
yayımcı arkadaş, -mağrur ve Kafkasyalı olanı- güzel insan; niteliği yüksek kitapları, bol emek sarfiyatı az
kazanç ile yayımlıyor. </span><i style="font-size: 12pt;">(Bkz. yayımladığı bazı kitapların
kapak görselleri)</i><span style="font-size: 12pt;"> Bazen de kazanç eksiye iniyor cepten ödüyor. Kitabı eline
almanın dayanılmaz ve tarifsiz mutluluğu yetiyor ona. Yakın bir zamanda bana “Çok
güzel bir kitap yayımlayacağım PDF’sini sana gönderdim.” dedi. “Okumanı
istiyorum.” “Tamam bakarım.” dedim savuşturacak şekilde ama baktım ki arkadaş
kararlı. Çatılmış kaşlarla karşılaşmam ile e-posta hesabıma gelen gönderinin uyarı sesinin eş zamanlı olması işin ciddiyetini anlamama yetti.
Cep telefonumdan e-postaya bakınca metnin geldiğini gördüm. Anlamak yetmiyor. Anlamak uygulamak olsaydı, Türkiye şu an bambaşka olurdu. Anladım, işin ciddiyetine inandım ama günler günleri
haftalar haftaları aylar ayları kovaladı ben o metni oku/ya/madım. Ancak kitap
aşamasına gelince okudum. </span><i style="font-size: 12pt;">(Bkz.
Erdemsizler Ülkesi ön kapağı)</i></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiK3I5Rr8-rXoDWOE4Aslg3LBPYNk9fSVTMJ5qmjwuzDUCzxHuwPmc9nnfguS2MgpIoKLDzOAviN-qBZp24MGx6U4ZsIYLUsO38Pc2YD474SwfGAVB3gMKYPfmJIf8mPUGaUnVIpTmfKFv-/s1600/erdemsizler.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="566" data-original-width="337" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiK3I5Rr8-rXoDWOE4Aslg3LBPYNk9fSVTMJ5qmjwuzDUCzxHuwPmc9nnfguS2MgpIoKLDzOAviN-qBZp24MGx6U4ZsIYLUsO38Pc2YD474SwfGAVB3gMKYPfmJIf8mPUGaUnVIpTmfKFv-/s320/erdemsizler.PNG" width="190" /></a></i></div>
<o:p></o:p><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Ve sonra…<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">“Bir kitap okudum.” diye
başlayıp “okuduğum o kitabı/o kitaba/o kitapta/o kitaptan” diye devam ederek “çok
beğendim ya da beğenmedim/hayran kaldım ya da eleştirilerim var/şunlar
anlatılıyor/çok etkilendim” biçiminde bitirmem gereken bir cümleyle giriş
yapmayı düşünüyordum bu yazıya. Öyle olamayacak çünkü kitabı ben okumadım yani
sadece ben okumadım. Bu kitabı okuduk. “Eeee ne var bunda, okumuşsunuz?”
diyebilirsiniz. Kitabı eve getirdikten sonra evin hanımının okuması
gayet normal. Şaşılacak bir şey yok bunda... Mektep medrese görmüş
mürekkep yalamış, koca insan. İşte olağan ve sıradan bölümümüz buraya kadar. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Oğlum, Okul ve Harfler<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Sonrası ise 9
yaşındaki oğlumun da bu kitabı okuması. Eh, bu da bir şekilde kabul edilebilir!
Çocuk işte heves etmiş! Zaten hep büyüklerin işlerine heves ederler, kitabı almış
okumuş. Benim derdim şu: Bu Beyefendi, yaklaşık üç yıl önce okumayı öğrendi. (İlk yaptığı şeylerden biri de günlüğümü arayıp bulup okumaktı. Bunu nasıl mı anladım? Bir gün baktım hiç bilemeyeceği bir olaydan bahsetmesi yetmiyormuş gibi bana olayla ilgili soru da sordu. "Sen bunu nereden biliyorsun?" dedim ve yüzündeki alaycı gülümsemeden anladım. Genelde tersi olur ama... O günden beri günlüğe bir şey yazamıyorum.) Okumayı öğrenme süreci de bıktırıcı bir süreçti. Okulu sevmiyor. 4 ayrı anaokulundan 8-10
kez kaçtı. Ve bu işlerin hepsi topu topu 5 ay içinde oldu. En son devam ettiği
anaokulunda o öğrenim görür, ben de mutlu mesut yaşarken tam da şubat ayında “Baba,
benim okuldan kaydımı sildir!” cümlesini kurdu. Geçiştirmeye çalıştım olmadı. “Beni
okuldan al!” ya da “Ben artık okula gitmeyeceğim!” değil. “Kaydımı sildir!!!” Çocuk,
işi sağlam tutuyor. Öyle de oldu. O, ilkokula başlarken ben korkular ve travmalar
içindeydim. Okula kayıt yaptırdığımızda okul müdürü “Çocuğunuzun öğretmeni
olsun dediğiniz biri var mı?” diye sorunca “Yok.” dedim ardından düşünüp “Var
var, evet; en gevşek, en insancıl, en az ödev veren ve öğrenciyi en çok seven
hangisiyse onu tercih ederiz.” dedim. Öyle oldu öğretmenini çok seviyor oğlum.
Buna bağlı olarak da okulu eh işte! Beyefendi’nin okumayı öğrenme süreci de
heyecanlıydı. “Baba ben bunları resim sanıyordum valla, anlamları varmış.”
dediğinde harflerin çoğunu seslendiremiyordu. Kendi kendine mırıldanırken bir
gün “Baba itele yazıyor.” “Nerede? Göremiyorum?” Telaşla ve ceketimi
çekiştirerek işaret etti: “Ya dolmuşun üzerinde.” “İtele mi yazıyor?” “Evet.”
SİTELER yazıyor ama bizimki henüz “s” ve “r” seslerini bilmiyordu. Bir gün “Bıı-bell-
bello-bellon” gibi sesler çıkarırken eşim yana çekti onu “Şimdi oku!”
dedi okudu: “Bellona” (A’nın önünde direk varmış…) Şu günlerde İngilizceyle başı
hoş değil. Neymiş efendim niye İngilizce öğreniyormuşuz İngilizler Türkçe
öğrenseymiş. Derdi nedir diye düşünüp dururken kaynağı buldum. PAYİTAHT
ABDÜLHAMİT izliyor Beyefendi. İngiliz oyunlarına kafayı takmış. Teşvik etmek
için “Dost da olsalar düşman da onların bir dilini bilmek lazım.” dedim. Dedim ama demekle
olmuyor işte. Geçen sabah evde radyo açık kahvaltı yapıyoruz. Çalan şarkıdan veya
türküden haberim yok, bizimki sordu: “Baba yahşı ne demek?” “İyi demek oğlum…
Bak reçelden de ye…” Az sonra bir soru daha: “Baba olar demek?” “Olacak demek
oğlum… Sen çay içmiyor musun?” “Yok baba ben kefir içiyorum…” (Sabah sabah kefir
nedir ya? Bu cümleyi kurmadım doğal olarak…) En savunmasız hâlimde, şekerli çay
içmenin keyfindeyken konvansiyonel ötesi bir saldırı cümlesi geldi: “Baba bir dil daha bilmek gerekiyor ya ben Azerice öğrenmeye karar verdim.” Evet, tam o
anda radyoya kulak verince anladım ki Azeri yöresinden bir müzik var ve
sözlerini çözümlemiş oğlum. Gözü kesmiş Azeri dilini öğrenmeyi… <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Evet, Beyefendi
geldi ve dedi ki (Zaten Erdemsizler Ülkesi kitabıyla ilgili hadisenin derinliklerini ilk fark ettiren bu cümle oldu
bana): “Baba aslında bunlar (kimlerse) artık Q, X, W gelene kadar mutluydu.
Onlar işi bozdu. Onlara mukayeseyi öğretti. Mukayese ne demek?” “Karşılaştırma
oğlum. Bunda bu var şunda yok, şunda bu var bunda yok. Bunda şu var şunda bu var
gibi.” “Tamam baba…”, “Ne tamamı oğlum?” “Doğru anlamışım…”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Kızım ve Ötesi<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5YF4w1Q1uVyvewhpKXG4yFzWuRd9SrFUJU1mjo6hdSN_pGqBwDrjJGPT6xlh93j9sL0BZgVuv0rr7ajKQrwgmkVQ03NY1GQO6TVWiji6_zm6iLkX1k1Xl1Srf0Z5WEfqKjPR8P8bOyeFB/s1600/Serra+Resim.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1097" data-original-width="1600" height="273" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5YF4w1Q1uVyvewhpKXG4yFzWuRd9SrFUJU1mjo6hdSN_pGqBwDrjJGPT6xlh93j9sL0BZgVuv0rr7ajKQrwgmkVQ03NY1GQO6TVWiji6_zm6iLkX1k1Xl1Srf0Z5WEfqKjPR8P8bOyeFB/s400/Serra+Resim.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Neyse ilk şoku
atlattım zannederken. İş burada kalmadı henüz ilkokul bire giden kızım da
kitabı okumuş. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">(Bkz. Okuma yazma düzeyinin
anlaşılması için bizzat kendisi tarafından yapılmış bir resim) </i>İlk önce basit sorularla çok da gergin olmayan süreç yaşadım. “Baba bu kitap 7. sayfadan başlıyor?!” Ben de kendimce “Eksik mi acaba?” dedim. "Ailemizin kitabını getir bakayım." Sonra izah ettim. “Bak iç sayfa boş 1, burada
yayınevi bilgileri 2, iç kapak 3, yazarın hayatı 4, ithaf yani yazar ailesine hediye
etmiş 5, arkası boş sayfa 6 ve ön söz 7…” “Tamam baba…” Tamam değilmiş ki
birkaç gün sonra “Baba harfler konuşmaya 11. sayfada başlıyor.” dedi kızım.
Zaten kendisi asla doğrudan söylemez bir şeyi. “İnsanlar da hep dondurma
yiyor.” (Dondurma istiyorum) Bugün hava güneşli sanırım herkes sokakta…”
(Gezmeye gidelim.) “Eee, bu da normal… Kızım ön söz var ve I. bölümün girişinde
açıklama var...” Kızımı kitabın eksiksiz olduğuna ikna ettim ve bu iş bitti
sanıyordum… (Hayatım çocuklar karşısında yanılgılardan ibaret…) Yanıldığımı
anlamam uzun sürmedi. “Baba ayrıca harfler çok yaramaz.” “Nasıl yani?” dedim “Herkes
kendini beğeniyor başkalarını kötülüyor.” (Yoksa kızım çok yaramaz derken 'erdemsiz' olduklarını mı söylüyor? Olamaz ya da umarım en azından öyle değildir. Yoksa ne bileyim "yaşlıyım ben" diye itirafname yazmam gerekecek.) Anladım ki kitabı kızım da okumuş.
Hem de okulda henüz bazı harfleri öğrenmemiş olmalarına rağmen. “Ama bilmediğim
harfleri de biliyorum aslında.” diyor. Gene ben -saf baba işte- “Nasıl yani?” diyorum “Biliyorum
işte tahmin ediyorum.” diyor. Her sabah okula -bugün tatil mi, acaba kar
yağdı mı vs. diye tüm ihtimalleri tükettikten sonra- mecburen giden bir çocuk
bu. Abisi de farklı değil. Kızamıyorum. (Babaları çok mu farklıydı sanki?) Çünkü
beni 40 yıl önce babam okula bıraktı ilk gün. Çok üzgündüm ben de onunla
beraber okuldan ayrılmak istedim. “Sen gelme!” dedi “Okula başladın.” Elma
verdi bir tane bana. Benim neyle kandırılacağımı çok iyi biliyordu: elma…
Sonradan buna 'kitap' da eklendi. “Ben ne zaman geleceğim?” diye sordum. “Zil
çalınca çantanı al gel.” dedi. Derste elmamı yedim. Çok eğlenceliydi ders ve okul. Öğretmen
masasından kalkmıyor; masa ülkesinde mutlu mesut oturuyordu. Öğrenciler yani
arkadaşlarım; sınıf karmaşasında yaşıyor, bağıra çağıra konuşuyor, sağa sola
koşturuyordu. Ben bu arada elmamı yedim, sağı solu seyrettim, öğretmeni
inceledim. (Çok fazla bir özelliği yoktu, üstünden su falan fışkırtmıyordu, kendi hâlinde sıradan normal bir insandı.) Zil çaldı eve geldim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Büyülü 3-4 Gün<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">2. gün ve sonraki gün
de öyleydi. Mutluluktan uçuyordum ve okulu çok sevmiştim. Zaman su gibi
akıyordu. Perşembe günü zil çalınca çantayı toparladım tam çıkıyordum ki sıra
arkadaşım aynı zamanda komşumuzun oğlu Davut “Nereye?” dedi. “Eve…” dedim. Davut “Gidemezsin
paydos değil.” dedi. </span><span style="font-size: 16px;">(Davut işte önceki yıldan ikmale kalmıştı. 1. sınıfı bizimle tekrar okuyacaktı. Davut bilmez bu işleri diye düşündüm. Bilse sınıfta kalmazdı.)</span><span style="font-size: 12pt;"> İlk defa duymuştum paydos lafını ve sonradan bir daha da sev/e/medim.
Bundan sonra sever miyim bilmem. “Zil çaldı gideceğim.” dedim son bir umutla.
Davut dedi ki “Bu zil teneffüs zili dışarı çıkacağız ama bahçeye; sonra zil
çalacak içeri gireceğiz. Sonra bir zil daha çalacak ki o zilin adı öğretmen
zili o gelecek sonra ders işleyeceğiz, sonra zil çalacak çıkacağız, sonra zil
çalacak gireceğiz, sonra zil çalacak öğretmen girecek, sonra zil çalacak…”
Davut tüm zilleri gaddarca anlatıyordu ama ben Davut’u duymuyordum. Bitmiştim.
Öğrenim hayatımı Davut mahvetti. Ve kırk yıl oldu ben hâlâ Davut’a merhametle
bakamıyorum.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Sıradanlığın Tadı…<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">O gün bitmek bilmedi.
Ben de sıradan öğrenci oldum. Bir ağabeyin dediği gibi: “Okul veya eğitim
ilginç bir şey; öğretmen gelmez öğrenci sevinir, öğrenci gelmez öğretmen
sevinir, öğrenci ve öğretmen gelmez idareci sevinir. Bu üçü niye bir araya
gelir? İşte o eğitimdir okuldur.” Okul benim için göreceli olarak zamanın
durduğu bir yer oldu hep. Eve geldim anneme olayı anlattım. Annem “Davut yanlış
biliyor ya da bu işler sadece perşembe günü böyledir.” desin istedim. Annemin
şaşkınlığı benim olmayan umudumu da yok etti. “Aaa sen
okuldan hep ilk zilde mi geliyordun? Ben de okulun ilk haftası diye sizi erken
bırakıyorlar sanıyordum.” Babama konuyu açmadım. “Bizim çocuk deli mi nedir?”
diye şüphelenirdi adam. Oğlumu da kızımı da anlıyorum. Kızım bir ara “Okul çok sıkıcı.”
deyince “Neden?” dedim. Çünkü okul dışında ve evde zaman hızlı geçiyormuş,
okulda durmuş gibi oluyormuş. Yüreğimden vurdu kızım beni ama belli etmedim. Çocuklar bir âlem işte… İlahi çocuklar siz adamı öldürürsünüz! Babayı zaten öldürürsünüz. Hele erkek çocuk, baba ölmeden hiç adam olamaz ki...<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 6.0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 6.0pt; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12.0pt;">Erdemsizler Ülkesi’nin
Yazılma Sebebi Ne Ola Ki?</span></b><br />
<span style="font-size: 12pt;"><br /></span>
<span style="font-size: 12pt;">Yazarımız Yusuf Çifci kitabının başlarında diyor ki: “Hayatının
bir dönemini esir olarak geçirmiş olan Platon’u, “Devlet” diyaloğunu, Eski
Yunan’dan bir dönem sonra İslam coğrafyasında yaşayan Farabi’yi, “El Medinetü-l
Fazıla” (Erdemli Şehir) adlı eserini ve diğer taraftan modern ahlakın kurucusu
olarak ifade edilen Machiavelli’yi “Hükümdar” (Prens) isimli eserini yazmaya
iten sebep ne olabilir?” </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 6.0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt;">“Bana sormuş.” diyeceğim ama bize sormuş. Ailecek
düşündük taşındık. Çocuklarımın okuma sebebini de açıklıyor bu: Harflerin büyülü
dünyası. (Ya da ben öyle anladım.) Çocuklar umarım bunun için okumuş ve kitabı beğenmiştir. Daha ötesi
erdemi irdeleyen ve çok iyi temsil eden bir kitap olduğu için okumuş
olduklarını düşünmüyorum. Eyvah! Ya kitabı benden daha derin ve daha iyi
kavradılarsa? Yok canım olmaz değil mi? Değildir değil mi? Değildir değildir midir yoksa?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 6.0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 6.0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12.0pt;"><b>Erdemsizler Ülkesi</b></span><br />
<span style="font-size: 12pt;"><br /></span>
<span style="font-size: 12pt;">Etrafında bunca söz ettiğimiz ERDEMSİZLER ÜLKESİ; dipdiri, gencecik ve güçlü bir metin… Biraz ORWELL’ın Hayvan Çiftliği tadında biraz da FARABİ’nin
El-Medinetül Fazıla...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 6.0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: 12pt;">Harfler, düşler, a</span><span style="font-size: 12pt;">ptalca erdemsizlikler içindeki topluluğu t</span><span style="font-size: 12pt;">ek uyaran ve erdemi hatırlatıp erdeme çağıran M’ye
yaptığı vurgu ile hikmetli bir metin...</span><br />
<span style="font-size: 12pt;"><br /></span>
<span style="font-size: 12pt;">Dinlenilmesi ve uyulması gereken e</span><span style="font-size: 16px;">rdeme ve anlama</span><span style="font-size: 12pt;"> çağrı…</span><br />
<span style="font-size: 12pt;"><br /></span><span style="font-size: 12pt;">Anladığım şu:</span><span style="font-size: 12pt;"> Erdem yan yana olmaktır, erdem
anlamdadır.</span></div>
<br />hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-15604886121931367032018-12-29T11:27:00.002-08:002018-12-29T11:28:45.925-08:00BİR ÖMÜR GEÇER, KİTAP OLUR GİDER...NEZİHE MUHİTTİN...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjajx7vZLkt3xVS_RxJdx5629Jct01ZQDjrq0S44_hhzb9ckzpyvbXkMknPjJjX8pE9ghnzz02n-17Z1bnmgWlWZ2-cLjDWshfTB1j8a8sl7jxJORHPjo0IgFyC79XLFSvsnhR5TaiL8Z0L/s1600/IMG_20181229_205415.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1039" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjajx7vZLkt3xVS_RxJdx5629Jct01ZQDjrq0S44_hhzb9ckzpyvbXkMknPjJjX8pE9ghnzz02n-17Z1bnmgWlWZ2-cLjDWshfTB1j8a8sl7jxJORHPjo0IgFyC79XLFSvsnhR5TaiL8Z0L/s320/IMG_20181229_205415.jpg" width="207" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCQez6CNIwBuuVGTXhjYi4NlsHNw6YbHV1ErMyOmbVRpr-n165najmsNcGcx6ISQNZr7m3X6viaVsOzKTrSM1PUDQqwK3YQD_Gr2ar-CXSfdwIVF8OSzEtQ-qHYPovO8LOVGxTRl71ga2x/s1600/IMG_20181229_205553.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1600" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCQez6CNIwBuuVGTXhjYi4NlsHNw6YbHV1ErMyOmbVRpr-n165najmsNcGcx6ISQNZr7m3X6viaVsOzKTrSM1PUDQqwK3YQD_Gr2ar-CXSfdwIVF8OSzEtQ-qHYPovO8LOVGxTRl71ga2x/s200/IMG_20181229_205553.jpg" width="200" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEZ0rutnQlD7SiGzL7bwbej6omjQxR7Qd9HEtjlMhNDTid6jFYs_e8_rV3oeILreO3bq6VSmj_OhikK5PezOtHTGzHkhACk0KDuxFW3ahDydemkyC-dpkLeOPP6zRq-Mg21iWalVx4bCdP/s1600/IMG_20181229_205327.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1007" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEZ0rutnQlD7SiGzL7bwbej6omjQxR7Qd9HEtjlMhNDTid6jFYs_e8_rV3oeILreO3bq6VSmj_OhikK5PezOtHTGzHkhACk0KDuxFW3ahDydemkyC-dpkLeOPP6zRq-Mg21iWalVx4bCdP/s320/IMG_20181229_205327.jpg" width="201" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCy9qQFIeREspBms7otPqzeOQRl6fcDxpd0bAiz9XZAvIHokgsxh7z0saQWuD6lCqTwQav22KDqgdPFSL7gl0XA9foZk3kbnmTHRdYm02FOJwdF7nU1jozz0_dnzJ41wpBNK5VItbb77hY/s1600/IMG_20181229_205301.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCy9qQFIeREspBms7otPqzeOQRl6fcDxpd0bAiz9XZAvIHokgsxh7z0saQWuD6lCqTwQav22KDqgdPFSL7gl0XA9foZk3kbnmTHRdYm02FOJwdF7nU1jozz0_dnzJ41wpBNK5VItbb77hY/s200/IMG_20181229_205301.jpg" width="200" /></a></div>
hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5521366148130792810.post-64485965341195929922018-11-01T18:40:00.001-07:002018-11-02T15:27:24.195-07:00NEDENSİZ VE NETİCESİZ YAZMAK<br />
<div style="text-align: justify;">
<br />
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<b><span style="color: black; font-family: "verdana" , "sans-serif"; font-size: 10.0pt;">NİÇİN YAZIYORUM?</span><o:p></o:p></b><span style="color: black; font-family: "verdana" , "sans-serif"; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgs4PTXBa5r0ikqF_oN9ksbw2y8q17cLb7prDsbZ2T3HzlSeM6a3oJwc8H8i0BPU3amaKU6nIBcXVLW1kyqHJ6Iy-SJtQnS6MqWF4lR8m8-0ly3dAFqVte-JKL6MzUppDfRUBfKCMHulnJM/s1600/x.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="371" data-original-width="660" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgs4PTXBa5r0ikqF_oN9ksbw2y8q17cLb7prDsbZ2T3HzlSeM6a3oJwc8H8i0BPU3amaKU6nIBcXVLW1kyqHJ6Iy-SJtQnS6MqWF4lR8m8-0ly3dAFqVte-JKL6MzUppDfRUBfKCMHulnJM/s320/x.jpg" width="320" /></a></div>
<div align="center" class="separator" style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-family: "verdana" , "sans-serif"; font-size: 10.0pt;">Niçin yazıyorum? Bu sorunun cevabı, en az söz konusu soru
kadar kadar basit. Niçin okuyorsam onun için yazıyorum. İnsan için yazmak bir
ihtiyaç. Hele bu kişi mektep ve medrese görmüş, mürekkep yalamış biriyse zaten
okuma yazması olmalı. Yani insanlar otobüsün nereye gittiğini nasıl okuyorsa,
tren bileti alınca koltuk numarasını, hareket saatini neden okuyorsa ben de
onun için yazıyorum. Tüm okuma yazma bilenlerin yaptığını yapıyorum. Cep
telefondan kısa mesaj yazmak gibi, e-posta yazmak veya bir alışveriş formunu
doldurmak gibi bir şey yazmak benim için. Hayatın içinde gayet doğal bir
hadise. Sanırım -yok ya kesinlikle öyle- okuma yazmayı öğrendiğimden beri ben
de herkes gibi -sizin gibi- okuyor yazıyorum.<o:p></o:p></span></div>
<o:p></o:p>
<br />
<div align="center" class="separator" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; orphans: 2; text-align: center; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXKv9XR9IOoAVVRZ9M7gHy184ByaMXZxEiaCvu1UJMupzr8zrcJNfhczNLb8gd5H-dT90e_KdFyXWe09i_FOaD_iXTm5Gp3cOp-qFBeW9WAm3BDE26iRtfQAVYMULhvKDHC2BQGXGy57oc/s1600/y.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="316" data-original-width="782" height="129" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXKv9XR9IOoAVVRZ9M7gHy184ByaMXZxEiaCvu1UJMupzr8zrcJNfhczNLb8gd5H-dT90e_KdFyXWe09i_FOaD_iXTm5Gp3cOp-qFBeW9WAm3BDE26iRtfQAVYMULhvKDHC2BQGXGy57oc/s320/y.jpg" width="320" /></a></div>
<div align="center" class="separator" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; orphans: 2; text-align: center; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 10pt;">İlkokul dönemi yazı deneyimlerim incitici olduğu için henüz
onlarla yüzleşmeye hazır değilim. O nedenle önce lise sonra ortaokul dönemi
birkaç yazma deneyimimi anlatmak isterim. -Eyvah eyvah! Sıra ilkokula da
gelecek gibi, tedirginim bildiğiniz tedirgin- Lise 1 öğrencisiyken iddialı ve
kendinden emin Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenim Ayla Hanım -hayattaysa sağlık
ve mutluluk, öldüyse nur ve huzur dilerim- daha ilk dersinde tahtaya Yunus
Emre’nin alıntıladığım şiirini yazıp bunun üzerine bir kompozisyon yazın
demişti. O zamanlar cep telefonu olmadığı için -yokluk zamanlarıydı: cep
telefonu yok, tablet yok, internet yok- gariban Hocamız biz kompozisyon
yazarken cep telefonu ile oynayamadı -örgüyü de kendine yakıştıramıyordu diye
düşünüyorum- ama çantasıyla oyalandı durdu. Türkçe dersinden Türk Dili ve
Edebiyatı dersine geçmenin verdiği adölesan acemiliği ve erken mutluluk ile
Türkçe dersinde ortaokul boyunca İlköğretim Haftası, Yerli Malı Haftası gibi
konuları -bu konuların resim dersinde resimlerini yapar müzik dersinde de
şarkılarını söylerdik, bu durum bütünleşik eğitim modeliydi sanırım- yazmaktan
bıkmış biri olarak çok heyecanlanmıştım. Kompozisyonumu yazdım. Kompozisyonum
104 kitaptan -100'ü suhuf 4'ü büyük kitap malumunuz- biri olan İncil’den bir
bölüm ile “Önce söz vardı… Söz Tanrı katındaydı… Ve söz Tanrı’ydı.” diye
başlayıp sözün kutsallığını ve insanların dünyasına inişini, bu kutsallığın insanların
dünyasında nasıl aşama aşama değerini yitirdiğini anlatarak devam ediyordu.
Kompozisyonum “Söz; İsa kelimetullah’tı, Allah’ın elçisi ve mesajıydı ama sözü
anlamayan insanlar sözü ve elçiyi mahkûm edip çarmıha germeye kalktılar.”
biçiminde bitiyordu. Sonraki ders, sıra kompozisyonları okumaya gelince
gönüllüler -efendim bu intihar timi içinde ben de vardım- yazdıklarını okudu.
Arkadaşların kompozisyonları beklendiği gibi atasözü yorumu tarzında sözün
değeri, tatlı söz, doğru sözlülük etrafında şekillenmişti. Sıra bana geldi ve
yazdıklarımı okudum. Okumam bitince Ayla Hoca’nın yüzüne baktığımda beklediğim
aferini alamayacağımı -ergen ve zeki çocuk olarak- anlamam zor olmadı. Hocanın
yüzü kıpkırmızıydı ve gözleri de öfkeli olduğunu fazlasıyla gösteriyordu.
“Eyvah, konu fazla dinî oldu galiba!” dedim içimden. O zamanlar Türk Dili ve
Edebiyatı öğretmenlerinin önemli bir bölümünde -ekseriyetinde mi deseydim- dine
ve dine ait olana alerjik reaksiyonlar vardı. Hayır dert o değilmiş. Tam “Çok
şükür Ya Rabbim, Hocam alerjik değilmiş!” diyecekken külyutmaz Hocam çok sert
bir şekilde: “Bunu sen yazmadın!” dedi. “Yoo Hocam, ben yazdım.” deyince
kadıncağız artık kırmızılıktan mora geçen yüzüyle “Hayır, bunu sen yazmış
olamazsın!” dedi. “Neden Hocam, işte defterimde!” deme gafletinde bulundum.
(Düşüncesiz ergen işte n'olcak!) Kadıncağız bunu kendine ayrı bir hakaret
saydı. Bu yüzden 1.dönem boyunca sözlü ve yazılılarım 5-6 bandında dolandı.
Sözlüyü anlıyorum da yazılıyı nasıl bu puana ayarladı -o bilimsel problemi ve çözüm
yollarını, üst düzey ölçme değerlendirme tekniklerini- hâlâ anlamış değilim.
Herhalde puanlarımı eksik vermemiştir. Kalbimden ve zihnimden geçse de
kovalıyorum o zanları. Çağcıl bir Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeninin yanlı
davranacak kadar öfkeli olabileceğine olasılık vermiyorum. Yine de Hocam
-madem kendince haklıydı, alacağı olsun- keşke bir buçuk sayfalık düzyazıyı
ezberleme yeteneğimden dolayı bari 8 verseydi. Aslında 7'ye razıydım teşekkür
alırdım o dönem. </span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-family: "verdana" , "sans-serif"; font-size: 10.0pt;"><br />
Hocama şunu da anlatamazdım: Ortaokul 1. Sınıf öğrencisiyken tayini çıkan
öğretmenimiz yerine 2.dönem Güzel Konuşma Yazma dersimize gelen Muhsin Hoca’nın
-sağdır kendisi uzun ve sağlıklı ömürler diler ellerinden öperim- kompozisyon
için serbest konu verince benim “Türkiye’nin komşu devletlerle ilişkilerini”
seçtiğimi Muhsin Hoca’nın bana “Oğlum ben dersine girdiğim sürece tüm notların
10. Aha da ilkini not defterine yazıyorum!" dediğini ve notumun hep o
olduğunu. Allah, Ayla Hocama acıdı ki benim kompozisyonlarıma maruz kalmaktan
onu kurtardı. Hocam hamileliği nedeniyle -bana öfkesi hamile depresyonu
olabilir miydi ki belki de uzağı göremiyordu miyop da olabilir- izne ayrıldı.
Yerine gelen ismini hatırlamadığım Hocamız ise -Allah razı olsun ondan da-
“Ülkemizin kalkınması için neler yapmalıyız?” gibi kışkırtıcı bir kompozisyon
konusu verince herkes maddi kalkınmayı, sanayileşmeyi vs. anlatırken bir türlü
akıllanmayan ben insani kalkınmaya ve bunun eğitimle olacağına dair yazdım ve
derste okuyunca -mutlu tesadüf işte- edebiyatı da kurtardım. (Hocam da Türk
Dili ve Edebiyatı öğretmenlerinin şanını kurtardı.) Nihayet kompozisyonun iyisinden anlayan bir Hocamız olmuştu. Tabi bu mutlu günler yıllarca sürmedi.
Üniversite dönemim başladı ben yazmayı unuttum.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-family: "verdana" , "sans-serif"; font-size: 10.0pt;">Başta “Neden yazıyorum?” demiş ve cevaplamıştım. Sonda ise
“Neden bu yazıyı yazdım?" diye sorayım. Blog yazılarım başladığında
iki güçlü tepki aldım. Biri tebrik diğeri tenkit olmak üzere… Tebrik ve
teşekkür eden arkadaşım “Çok güzel tadımlık yazılar, çeşni ve güzellik hissi
uyandırıyor.” dedi ve ekledi “Ülke kurtarmaya kalkmadığın için teşekkür
ederim.” Sert eleştiriler, büyük fikirler… O kadar iddialı olmaktan korkarım
doğrusu. Bunu yapanlar zaten var. Benim için moral oldu arkadaşın söyledikleri.
Tepkisini ortaya koyan diğer arkadaş ise Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni.
(Yine mi?) Özetle söylediği şu: “Yazılarında çok şey söylemeyi istemişsin, hâl
böyle olunca da bir şeye odaklanıp ona dair fikir edinmek, o şeyi hayret ve
sevinçle incelemek şansını kaybediyoruz.” “Eyvah!” dedim “Öğretmenim zayıf not
verdi bana.” Biraz düşününce anladığım ise şu oldu: Meslektaşım, yazıları
okuyup çok şey anlamaya çalışmış hiçbir şey anlayamayınca da incelemesi hayret
ve sevinçle sonuçlanmamış. Çok zorlamış kendini. Etimolojik incelemelerden
başlayıp semantik boyutlara doğru genişleyen analitikler, bilimsel bir
araştırmaların sonuç raporları ya da felsefi bir problematiğin kapsamlı bir
tasviri gibi şeyler yok yazdıklarımda. Olmayacak gibi de görünüyor.
Hissediyorum ben bunu. Yine de umarım tek izleğe odaklanmış bu yazım hayret ve
sevinç artıcı bir teselli armağanı olarak hepimiz için bir köşede durur.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-family: "verdana" , "sans-serif"; font-size: 10.0pt;">Bireysel ve kitlesel kurtuluş vaadi, bilimsel ve teknolojik
ilerleme, para piyasalarında sörf yapma veya ruhun gelişimi konularında
da iddialı değilim. Hukuki bir ictihadda bulunma veya ilmihal yazma daha da
ilginci bir eğitim bilimi teorisyenliği yapma derdim de yok. Zaten yeri de
burası değil. Neresi onu da bilmiyorum. Başka ne yazsam ki? Bu arada anılarımı
yazdım ama yayımlamıyorum. Bu yaşta anı yayımlamak yakışmaz. (Bunun iyi tarafı
şu kendimi henüz genç hissediyorum kötü tarafı şu yayımlamadan emrihak vaki
olursa anılarımı yayımlasınlar veya sakın ha sakın yayımlamasınlar diye
vasiyetimin ne olacağına dair kararsızlık yaşıyorum. En iyisi yazı tura
atsınlar yazı gelirse yayımlasınlar tura gelirse yayımlamasınlar para dik
gelirse yarısını yayımlasın yarısını yayımlamasınlar.)<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="color: black; font-family: "verdana" , "sans-serif"; font-size: 10.0pt;"><br />
Ennetice okuyorum, izlenim kazanıyorum, çağrışımlarla keyif alıyorum aynı tadı
paylaşmak isteyenlerle bunları paylaşmak istiyorum.<o:p></o:p></span></div>
<o:p></o:p>
<br />
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br /></div>
hüseyin güçhttp://www.blogger.com/profile/06119930976861728802noreply@blogger.com0