10 Mayıs 2025 Cumartesi

 

ÜTOPYA VE DİSTOPYA ARASINDA: İTALYA

Türk ütopyası ya da distopyası mümkün mü? Birileri, kendi bakış açısına göre ikisinin de olabileceğini söylüyor ama bunu söyleyenlerin hiçbiri, sistemli bir görüş sunabilecek durumda değil. Çünkü bireysel özgürlükten üretime, eğitimden inanca, sanattan bilime kadar hemen her alanda geçerli sistem tasarlayıp kapsamlı ve tutarlı bir yapı inşa etmek çok zor. Bu, günümüzde bizim aramızda pek az insanın ulaştığı bir seviyedir. Peki tarihimizde hiç mi dört başı mamur ütopya yazılmadı? Yazıldı ama o dönem yüzlerce yıl önceydi.

Ütopya yazımı; sistematik, bütüncül ve oylumlu yaklaşım gerektireceği için en azından şimdilik pek mümkün görünmüyor! Bu nedenle Türkiye yüzyılı vb. ifadeler, ütopik hedef silsilesi bile olamıyor, günlük siyasetin ötesine geçemiyor. Ütopyaların bazılarının neredeyse gerçek olduğu bu zamanda, metaların büyüsüne kapılmış ve sonuçların hapishanesinde kalmış Türkler ve Müslümanlar için temenni ve hayallerden öte bir kurgu bile başarılabilir değil. Yaşadığımız ortam ve şartlarda -düşünsel bütünlük ve sosyal sistem özelliği taşıyan bir ütopya kurmak şöyle dursun- vasat bilimsel, edebî ve sanatsal üretimlerin dışında “Yüzüklerin Efendisi” gibi fantastik anlatı ya da “Hay Bin Yakzan” gibi felsefi hikâye ya da “Matriks” gibi bilim kurgu üretmek dahi imkânsız görünüyor.

Güç ve çıkarını korumak için üretilen propaganda ve yalana dayalı politik vaatlerin, sürekli kendinden menkul ileri olduğu algısıyla kibirli orta sınıfa ait kuruntuların veya yoksul geniş halk kesimlerine ait alelade hayallerin bir ütopya üretmesini beklemek imkânsızdır. Bunların ütopya üretmek bir yana günlük hayatı bile bir adım öteye götüremeyeceği gerçeği ortadadır.

ÜTOPYA

Ütopyayla ilgili bu karamsar görünen ama gerçekçi tespiti en başta yaptıktan sonra söz konusu tarza adını veren Thomas More’dan hareketle şu anki toplumun tepe noktalarını konuşabiliriz. More, var olan durumdan rahatsızlığını ifade etmek ve daha iyisinin mümkün olduğunu belirtmek için hayali bir ülke kurmuş, bu ülkenin şehirleri, kırsal alanları ve insanları üzerine söz söylemiştir. Doğumdan ölüme kadar geçen insan yaşamında eğitim ve sanattan din ve bilime kadar her alanda oluşturulan ya da oluşturulabilecek hayalî bir ülkeyi anlatmıştır. Bu ülkenin tarihini ve sistemini, ekonomisinden sanatına kadar düzenleyip sunmuştur. Söz konusu Ütopya ülkesini görüp anlatan kahraman ise Raphael’dir. Raphael’in birikiminin yönetim katında değerlendirilmesi üzerine Peter, More ve Raphael arasında yapılan tartışmalar ise gerçekten öğreticidir:

"Doğrusu, sevgili Raphael," dedi "niçin bir kral yanına girmediğinize şaşıyorum. Hangisine başvursanız sizden hoşlanır ve yararlanır. Boş zamanlarında bütün bu bildiklerinizi seve seve dinler, değişik memleket ve insan örneklerinden değerli dersler alırdı. Üstelik siz de hem kendinize hem de ailenize, dostlarınıza, parlak bir durum sağlardınız."

"Ailemden yana pek kaygım yok," dedi Raphael, "onlara karşı ödevimi yaptım sanıyorum. Herkes varını yoğunu ihtiyarlığında, ölüm döşeğinde, elleri zaten hiçbir şey tutamaz olunca başkalarına bırakır. Bense genç ve sapasağlamken her şeyimi yakınlarıma verdim. Bana bencil demeye dilleri varmaz herhâlde, daha fazla para kazanmak için benim bir krala kölelik etmemi isteyemezler."

"Yanlış anlamayın," dedi Peter; "ben sizin kral yanına uşak olarak değil bakan olarak girmenizi söylemek istedim."

"Krallar, dostum, ikisini pek ayırmazlar birbirinden. Bakanı da kendilerine hizmet eden bir adam diye görürler." (Utopia 2022, 7-8)

Peter’in teklifine Raphael’in tepkisine rağmen Thomas More, kralın yanında olunmasında ısrarcıdır:

“Ama bana öyle geliyor ki sizin kadar büyük yürekli, olgun düşünceli bir adam rahatlığı pahasına da olsa zekâsını kamu işlerinde kullanmalıdır. Bunu en verimli olarak yapmanın yolu da büyük bir kralın danışmanları arasına girmektir. Çünkü siz nasıl olsa şerefinize ve doğruluğa aykırı tek söz edemezsiniz. Bildiğiniz gibi kral öyle bir kaynaktır ki iyilik de kötülük de oradan sel gibi akar halkın üstüne. Devlet işlerine alışkın olmasanız bile bunca bilginiz ve zekânızla en cahil bir krala bile çok yararlı bir bakan olabilirsiniz." (Utopia 2022,  8)

More’un bu itiraz ve önerisine karşı Raphael, en tepedeki yöneticinin etrafında bulunan, kendilerine danışılan kişileri ve onların özelliklerini sıralar:

“Bunların bir kısmı ağızlarını açmaz çünkü söyleyecek sözleri yoktur, kendileri akıl danışmak durumundadır. Bir kısmınınsa akılları erer, işe yarayacaklarını da bilirler ama her zaman gözde olan yetkilinin düşüncesini paylaşırlar, ortaya attığı budalalıkları alkışlarlar. Bütün bu aşağılık asalakların tek kaygısı, yüz karası bir dalkavuklukla, kralın tuttuğu adamın desteğini kazanmaktır. Bir diğer kısmı da kendilerini beğenmiş kişilerdir, yalnız kendi düşüncelerine değer verir, kimseyi dinlemezler… Yükselme tutkusunun, para kaygısının ya da kendini beğenmişliğin ağır bastığı bu danışma kurullarında yapılan nedir? Biri çıkar da geçmiş zamanlardan ya da yabancı ülkelerden örnek getirip yeni bir düşünce ileri sürecek olursa bütün dinleyenlerin akılları başlarından gider; hepsini hele kendisini beğenmişleri bir telaştır alır, akıllılık ünlerini yitirmekten, budala sayılmaktan korkarlar… Onlara bakacak olursanız, atalarından daha akıllı bir adam çıktı mı insanlık batar. Bununla beraber atalarımızdan kalan en güzel kurumları yaşatmakta, geliştirmekte hiç de ateşli değiliz. Biri onları düzeltmeye, yenileştirmeye kalktı mı ilerlemeye katılmamak için eskiye sarılırız. Her yerde bu küflü, bu saçma, bu böbürlü kafaları görmüşümdür.” (Utopia 2022, 9-10)

Raphael’in anlattıklarına göre yönetim katının ekonomi konusundaki durumu ise daha vahimdir:

“Şimdi para işlerine gelelim. İçeride nasıl bir yönetim ve adalet yolu tuttuklarına bakalım.

Biri çıkar, krala der ki: Devlet paranın değerini verirken artırsın, alırken indirsin. Böylelikle kral hem borçlarını kolayca öder hem de hazinesini hemen doldurur.

Bir başkası, yalancıktan bir savaş ihtimalinden söz edip yeni bir vergi koyalım, der: Paralar toplandıktan sonra kral barıştan yana olduğunu söyler ve bu mutlu kararın kiliselerde büyük törenlerle kutlanmasını ister. Halk bayram eder, halkının kanı dökülmesin diye savaştan vazgeçen merhametli kralını göklere çıkarır.

Bir başkası krala çok eskiden konmuş ama unutulup gitmiş, küf tutmuş bir yasayı hatırlatır: Kimse bu yasayı bilmediği için herkes çiğnemektedir. Ona uygun olarak yeniden cezalar yerine getirilmeye başlandı mı bir gelir kaynağı, hem de şerefli bir kaynak sağlandı demektir.

Bir başkası şöyle bir yolu daha kazançlı görür: Yüksekçe para cezaları isteyen yeni yasaklar çıkaralım, bu yasakların çoğu halkın yararına olsun. Kral bu yasaklardan çıkarlarına zarar gelecek kişilere büyük paralar karşılığı olarak kaçamak yolları versin…

Bir başkası krala yargıçlarla anlaşmayı, çıkarlarını, onlara sağlatmayı salık verir: Efendimiz der, yargıçları sarayına çağırmalı, sofrada onlarla hazinesini ilgilendiren sorunları tartışmalı. Bir dava ne kadar haksız olursa olsun onu haklı gösterecek bir yargıç bulunur.” (Utopia 2022, 28-29)

More, Raphael’in bu sözlerine rağmen yine de iddiasında ısrara devam eder: “Sizin ilkelerinizin tam karşıtlarıyla yetişmiş insanlar karşısındasınız: Bütün düşündüklerinin saçma ve haksız olduğunu yüzlerine vurursanız elbet dinlemezler sizi. Dikine değil, yanlamasına gideceksiniz. Doğruyu yerinde ve ustalıkla söyleyeceksiniz. Çabalarınız iyilik getirmese bile kötülüğün azalmasını sağlar hiç olmazsa her şeyin iyi olması için bütün insanların iyi olması gerekir. O da yarın öbür gün olacak işlerden değil." (Utopia 2022, 32)

More’un açıklama karşısında Raphael ‘in yeni sözleri şunlardır:

"Dediğiniz gibi yaparsam ne olur bilir misiniz? Başkalarını delilikten kurtarayım derken kendim sapıtırım.” (Utopia 2022, 32)

Bunu dedikten sonra Raphael, sohbet ilerledikçe sözlerine şunları da ekler:

“Herkese aykırı gelir, alaya alınır, saçma bir yenilik sayılır diye insanlığın acı gerçeklerini ortaya atmamak korkaklık ya da kötü bir sıkılganlıktır. Öyle değilse İncil'i hiç açmamalı ve İsa'nın yolunu Hıristiyanlardan saklamalı. İsa Havarilerine susmayı ve gizlemeyi yasaklıyor ve şöyle diyordu onlara sık sık: “Benim alçak sesle kulağınıza söylediklerimi siz yüksek sesle, ulu orta söyleyeceksiniz.” İsa'nın söyledikleriyse bizim dünyamıza benim konuşmamdan daha da aykırı gelecek şeylerdi. İsa'nın usta sözcüleri sizin demin dediğiniz gibi yanlamasına bir yol tuttular; insanların, kötü alışkanlıklarını Hıristiyanlığa uydurmaktan kaçındıklarını görünce İncil'i insanların kötü alışkanlıklarına göre eğip büktüler. Bu ustaca manevra nereye götürdü onları? İnsanların vicdan rahatlığıyla kötülük edebilmelerini sağlamış oldular. Kralların yanında benim alacağım sonuç daha parlak olmayacak… Bunlar öyle işler ki ya girmem diyeceksiniz ya da girip suç ortağı olacaksınız. En korkunç düşüncelere katılmanız, bir vebadan daha tehlikeli kararlara oy vermeniz gerekecek…” (Utopia 2022, 33-34)

Ütopya’daki bu tartışmalar bugüne dair çok şey hissettiriyor. Ülkemiz özelinde uzak hedefler, 2071, çılgın projeler gibi ütopik sözler ve onlarla beraber tersinden söylenen hanedan oluşacak, istibdat geri gelecek, nefessiz bir kontrol toplumunda yaşayacağız gibi distopik sözler var. Bu sözler, gerçeğin uzağında duruyor çünkü Türkiye, kendi vasatını yaşayarak yoluna devam edecek gibi görünüyor. Dün neysek bugün de yaklaşık oyuz. Değişen bir şeyin olmayışı, dinginlik ve ermişlikle ulaşılan bir mertebe değil hiç başlamamakla ilgili bir atalettir.

İTALYA

“Toplumun idarecileri Ütopya’daki gibiyken idare edilenler ne durumda?” diye düşünürsek Goethe’yi ve onun İtalya Seyahati adlı eserini aklımıza getirmek yerinde olacaktır. Yoksulları, orta sınıftaki insanları ve zenginleriyle bu toplumu anlamak, pek çok toplumdaki yönetilenlerin durumunu anlamaya yardımcı olacaktır. Bu insanların bir ütopya beklentisi ya da distopya çekincesi olabilir mi? Olsa bile bu durumu umursamaları ihtimali var mı? Evet, bu soruların cevabını aradığımız noktada Goethe’nin İtalya’da yaşayanlar hakkındaki gözlem ve yorumları dikkate değerdir. Goethe’nin anlattıklarına göre dönemin İtalya’sında gürültü patırtı eksik olmuyor, insanlar hep eğleniyor ama bunun yanında ruhu ısıtmayan bir şeyler var gibidir. Eğlenen, gürültü patırtı yapan insanlar bile mutsuzdur. Bu insanların gerçek bir neşe ve mutlulukları yoktur, derinde bir kaygı ve mutsuzluk yaşamaktadırlar. Bunun gerçek nedenini ekonomik duruma işaret ederek açıklıyor Goethe: “Taşkınlıklar nihayet sona erdi! Sayısız ışıklar dün gece çılgınca bir manzara arz ediyordu. İnsan kendini Roma karnavalını tekrar görmek arzusundan tamamen kurtarabilmek için, bunu bir kere görmüş olmalı. Bunu yazı ile tasvir imkânsız, ağızdan dinlemek herhâlde daha eğlenceli olacak. Bu işin hoş olmayan tarafı, insanlarda içten gelen bir neşenin eksikliği ve sahip oldukları azıcık neşelerini de açığa vurabilmek için kâfi paraları olmaması. Zenginler tutumlu ve kendilerini kapıp koyuvermiyorlar, orta sınıf parasız, halksa tembel. Son günler de gürültü müthiş fakat içten gelme neşe eksikti. Sonsuz berrak ve güzel gökyüzü, aşağıdaki bu çılgınlıkları asalet ve saflıkla seyretti.” (İtalya Seyahati 1990, 260)

Ekonomik zorluklarla ezilmiş parasızlıktan yılmış ve geleceğine dair makul ve güzel hayaller kuramayan bir toplumdan ne beklenebilir ki? Böyle bir durumda geriye ancak sahte gülmeler ve insanın kendini kandırdığı eğlenceler kalır. Eğlenirken bile kişilerin ruhlarında derin bir kaygı vardır. Gelecekten ciddi bir beklentileri olmayan bu insanların neşe veya eğlencesi birdenbire kavgaya dönebilir ve insanlar birbirini kolayca öldürebilirler:

“Bu millet hakkında ancak şunu söyleyeceğim: Mağara ve ormanlarda yaşasaydılar ne olacak idilerse bütün bu din ve sanat azamet ve ihtişamı içinde de yine ondan bir parmak bile üstün olmayan tabiat mahlûkları. Bütün yabancıların gözüne batan ve bugün yine bütün şehrin bahis mevzuu ettiği öldürme vakaları, burada bir fevkaladelik teşkil etmiyor. Bunu sadece laf olsun diye konuşuyorlar. Şu son üç hafta içinde sade bizim civarda dört kişi öldürüldü. Bugün de Schwendimann’ı, burada çalışan İsviçreli bir madalyon sanatkârını, Heldinger’in son şakirdini öldürdüler, tıpkı Winkelmann’a yaptıkları gibi. Boğuştuğu katil, sanatkârı yirmi yerinden bıçakladıktan sonra, tam devriyenin yetiştiği sırada kendini de bıçaklamış. Bu, buranın modasına uygun olmayan bir tarz. Çok defa katil bir kiliseye sığınıyor ve böylece her şey yoluna giriyor.” (İtalya Seyahati 1990, sayfa 208)

O dönemdeki İtalya’da olduğu gibi ekonomik anlamda çökertilmiş bir toplumun ne ütopya ne de distopya umurunda olacaktır. Böyle bir toplumun durumu, Thomas More’un Ütopya adlı eserinde esas kahraman olan Raphael’in dediği gibidir: Politika ahlakının ilkeleri şunlardır ve devleti yönetenler bunlarda anlaşmışlardır: 'Bir ordu besleyen kralın ne kadar parası olsa azdır.' 'Kral, istese bile, haksızlık edemez.' 'Kral uyruklarının ve mallarının ortaksız sahibidir: Uyruklar herhangi bir şeyden, kralın keyfi istediği ölçüde yararlanabilir.' 'Halkın yoksulluğu kralın varlığını korur.' 'Zenginlik ve özgürlük devlete başkaldırmaya, hor bakmaya götürür. Özgür ve zengin adam haksızlığa, zorbalığa kolay katlanamaz.' 'Yoksulluk ve açlık yürekleri çökertir, ruhları körletir, insanları acı çekmeye, köle olarak yaşamaya alıştırır: Öylesine ezer ki onları, boyunduruklarını sarsmaya güçleri kalmaz.' (Utopia 2022, 29)

SONUÇ

Bugün, ütopya ve distopya söylemleri arasında yaşadığımız asıl gerçek İtalya'dır. Nasıl ki geçmişin azametine rağmen İtalya’nın yakın zamandaki ve -doğal olarak- mevcut hâli buyken İtalya için bir ütopya kurgulamak mümkün değildir. İtalya böyleyken düşünme ve üretmeyi yüzlerce yıl önce terk eden, rüya ve hayal aleminde yaşayıp kaba eğlenceyle meşgul, El Medinetül Fazıla’dan TOKİ mahallesi düzeyine inmiş, Erdemliler Şehri’nden rant keşmekeşine girmiş bir toplumdan somut veya soyut bir üretim beklenemez. Ütopya kurgulayabilecek seviyede olmanın da makul, müreffeh ve sıhhatli toplum olmayı başarmanın da yolu; düşünsel ahlaki ve pratik tercihlerini tümüyle değiştirmek ve kendini dönüştürmekle mümkündür. Çünkü “İlahi Metin”de çok net ifade edildiği gibi herkese kendi çalışmasının karşılığı vardır.

J. W. Von Goethe, İtalya Seyahati I, MEB Yayınları, İstanbul 1990.

Thomas More, Utopia, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2022.