MURAT SAYIMLAR VE ESERLERİ ÜZERİNE
İnsanın
tanımı bilinç ve irade sahibi varlık diye yapılabilir. Bu doğrultuda bilinç ve
iradenin yansıması da davranış olarak kendini ortaya koyacaktır. Çünkü insan
davranmasa bile bir davranış gerçekleştirmektedir. İnsanın bilincinin işleyişi
ve irade edişi, davranışları için gerek şart olsa da yeter şart olamamaktadır.
İnsanın bilinci, iradesi ve davranışları noktasında İslami çerçevede düşünce
üretmeye çalışan Murat SAYIMLAR, bu yöndeki gayretiyle son zamanlarda öne çıkan
isimlerden biri oldu. “Fıtratname” ile
ana çerçeve ve referans noktalarını işaretleyen SAYIMLAR devamında ortaya
koyduğu Düğümleri Çözmek, Hayat
Okumaları, Hayat Tasavvuru, Perdeleri Yakmak, Zikir Medeniyeti, Hayat Üçgeni
gibi kitaplarında hem Fıtratname’nin
açılımını yapıyor hem de birey ve toplum bağlamında Müslümanların sorunlarını
tespit edip çözümler üretiyor. Aynı şekilde devamı gelecek görünen sonraki
eserlerinde de bu çabasını sürdüreceği anlaşılıyor.
Murat
SAYIMLAR, tüm yazı ve konuşmalarında insanları aklı kullanmaya bilinci
işletmeye çağırıyor. Bundan sonrası için ise akıl ve bilinci davranışa
dönüştürmeyi hedef gösteriyor. Söyledikleri kolaymış gibi görülse de
başarılması çok zor bir teklif. “Eğer bunu başarmış olsaydık dünyanın her
yerinden bizi görmeye gelirlerdi ve durumumuz insanlığın kurtuluş müjdesinin knıtı
olurdu.” diyor. Oysa günümüzde Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sı, özelde
İslam ümmeti genelde ise tüm insanlık için enformasyon anlamında haklı çıktı.
George Orwell'ın 1984'ü ise ütopya olarak kaldı. 1984 daha ürkütücü görünse de
bize cehennemi yaşatacak olan Cesur Yeni Dünya'ydı. Bugün o dünyadayız! Çünkü eski
çağlarda insanlar bilgi eksikliğinden cahil kalıyordu. Bu çağın cahilliği ise
bilgi çokluğu ve karmaşasından. Her yerde bilgi var ve hepsine saniyeler içinde
ulaşabiliyoruz. Ancak bu bilgiyi nasıl işleyeceğimizi bilmiyoruz.
Artık
çölde yok diyen müzmin umutsuz ve mutsuz Cioran'ın acı bir bir şekilde işaret
ettiği gibi kurtuluş ve refah ve mutluluğu bırakın kaçış ve sığınma yeri bile
kalmadı. İnsan, bina ve makine sentetik eşya kalabalığın oluşturduğu bir
çöplükte yaşıyoruz. Akademik ayrıntılar ve labirentler çöplük, sözler giyecek
yiyecek eğlence hatta insan bile artık birer çöp. Bundan okyanuslar ormanlar ve
çöller bile kurtulamıyor. Dünya çöplüğünde Modern Batılı paradigmanın dünyayı
kocaman çöplük yaptığı bu zamanda insanlığın çırpındığı adaletsizliğin ve
sömürünün derinleştiğini görüyoruz. İnsanlığın kurtuluşu ve insanlık adına söylenecek
söz kalmadı. İnsanlığın umudu olabilecek İslam ise çöplüğün neon ışıklı ve
sonsuz çeşitli çöplerini biriktirme ve bu çöplerle oyalanmaya kapılan hırs ve
tamahla büyülenmiş Müslümanlar eliyle rezil edildi. Bu çöplükte biz sefa
sürelim siz kul köle olmaya devam edin, dünyada yer de kalmadı diyen azgınlar
artık insanın fıtratını mahvetti. Hatta sırf üremesinler diye cinsiyet eşitliği
maskesi altında erkeğin ve kadının fıtratı kaldırılmaya çalışıyor. Fıtri
gerçekliği dile getirenler bile homofobik terörist ilan ediliyor. Sadece
üremeyin çoğalmayın azalın iddiasının akademide medyayla süslenmiş söylemi olan
bu tip iddialar yoluyla insanlık doğru yolu görmesinler diye aşırı
aydınlatılmış bir ortamda gerçekten uzaklaşmaktadır. Ekini ve nesli yok eden iktidar
sahipleri, insanın fıtratını deforme etmekte bunu allayıp pullamaktadır.
“Ezilenlerin
Pedagojisi” adlı eserinde Paulo FREIRE “Ezilenler ezenlere karşı özgürleşmenin
değil karşıt kutbuyla özdeşleşmenin özlemini çeker.” diyordu. Dolayısıyla
FREIRE, hayat okuması anlamında gördüğü bu gerçek karşısında “insanlaşmayı ve
insani değerleri kazanmayı” öneriyordu. Bu öneriyle de kalmıyor
“insanlaşmanın/insani değerler”in ne olduğunu açıklıyordu. Çünkü yine FREIRE
tarafından tespit edilen bir hayat gerçeği de şu: “Ezilenler insanlık
modellerini ezenlerde bulurlar.” Freire; feodal ve Kapitalist bir zalimin veya
sömürücünün yerini Marksist veya Sosyalist bir zorba ve semirgen aldığını
görmüştür. Onun gayet isabetli tespiti ile yaratılışın/fıtratın özünde olan
değerler adına girilen her mücadele; insan elinde amacından sapmakta, belli
başarılar elde edildikten sonra bozulmaya dönmektedir. Zalimin kimliği
değişmekte ama zulüm devam etmektedir.
Kendi
ideolojik perspektifinden hayat anlayışını yansıtan FREIRE, bu gerçeği “Ezilenlerin
Pedagojisi”nde anlatıyordu. Murat SAYIMLAR ise tevhid perspektifi taşıması
sayesinde ister teorik isterse de pratik bağlamında ulaşılan her bilginin,
katedilen her aşamanın, elde edilen her sonucun ortadan kaldırmak istediği
olumsuzluğu yeniden kurgulanması, gerçek bir fıtrata dayalı hayat inşasını
imkânsız kılmaması için gereken yolu gösteriyor. Bu perspektif/tevhid anlayışı
yitilirse ismi ne kadar İslam olursa olsun ya da ne kadar ismi Müslüman
olanlarca gerçekleştirilmiş olursa olsun aynı sonucu vereceğini, fıtratın
bozulmasına ve zulme yol açacağına işaret ediyor.
FIERE
tarafında insanileşme/insanlaşma işaret edilerek bir başka düşünce ve
coğrafyada keşfedilen gerçek, Murat SAYIMLAR’ın ustalıkla ifade ettiği fıtratın
gereklilikleri ve işlevlerine uygun davranılması mecburiyetini ortaya koyuyor.
Çünkü SAYIMLAR,
Cahiliyet karşısında hakikatle,
Zulüm karşısında adaletle,
Bulaşık karşısında arı, duruyla,
Birçok put karşısında tek
ilahla,
Kölelik karşısında özgürlükle,
Acımasızlık karşısında merhametle,
Bedevilik karşısında
medeniyetle,
Kurulu düzen karşısında ADAMLA
çıkışın İslami
hakikat olduğunu söylüyor. İslami mücadelenin ilk aşamasının adamlık olduğunu
vurguluyor ve “insani değerlerin/adamlığın” fıtratın ta kendisi olduğunu âdeta
haykırıyor. İslam dünyasında tekrarlanıp duran fasit daireleri aşmanın yolları
üzerine bir model önerisi olan “Fıtratname”yle düşünce ve inanç bağlamında
anlama, kavrama ve düşünme çerçevesi sunup bu çerçevenin nasıl davranışa ve
hayata dönüşeceğini ortaya koyuyor. KAPI ARALIĞINDAN başlığı ile yayımlanan Düğümleri Çözmek, Hayat Okumaları, Hayat
Tasavvuru, Perdeleri Yakmak, Zikir Medeniyeti, Hayat Üçgeni isimli diğer ise
Fıtratname’nin izinde ve onun açıklaması biçiminde duruyor.
Murat
SAYIMLAR’ın verdiği cevaplar ve önerdiği çözümler eksik ya da yanlış olabilir
ama sorduğu sorular ve işaret ettiği sorunlar tüm yakıcılık ve yıkıcılığıyla
ortada duruyor. Bu nedenle de Murat SAYIMLAR’ın seslenmesi kulak verilmeye,
kitapları okunmaya değer.