Yüzyıllık Yalnızlık’ta geçen şahıslar ve bu şahısların
etrafında gelişen olaylar kısaca şöyledir:
Jose Arcadio Buendia karısı Ursula Iguaran’la birlikte
Macondo’ya yerleşir. Buendialarla birlikte Jose Arcadio’nun 21 arkadaşı da
Macondo’ya yerleşir. Zaten daha önce böyle bir yer yoktur. Macondo’yu
Buendialar ile 21 arkadaşları ve aileleri bulurlar. Jose Arcadio bilimsel
araştırma meraklısıdır. Jose Arcadio’nun bu özelliğini karısı Ursula hiç
beğenmemektedir. Jose Arcadio’ya bilimsel araştırmalarında yardımcılık ve yol
göstericilik yapan bir çingenedir. Melquiades adındaki çingene bir süre sonra
Buendiaların evine yerleşie ve ölene kadar bilinmeyen bir dille yazılar yazar.
Yüzyıllık Yalnızlık’ta birinci nesli Jose Arcadio , Ursula ve Melquiades
oluşturur.
Yüzyıllık Yalnızlık adlı romanda ikinci nesil olarak
Jose Arcadio ve Ursula’nın üç çocuğu vardır. Jose Arcadio, Aureliano ve
Amaranta. İkinci nesil arasında sayılması gereken bir diğer şahıs Pilar Ternara
adındaki bir kadındır. Bu kadından Aureliano’nun Aureliano Jose adında, Jose
Arcadio’nun ise Pilar Ternara’dan olan oğlu Arcadio’yla devam eder.
Jose Arcadio ve Ursula’nın büyük oğlu Jose Arcadio bir
süre kaybolur. Geri döndüğünde uzak akrabalarının kızı olan Rebecca’yla
evlenir. Bu evliliğe karşı olan Ursula sebebiyle evi terk etmek zorunda
kalırlar ve kasabanın kenar taraflarında bir kulübede yalnız yaşarlar. Jose
Arcadio ve Ursula’nın küçük oğlu Aurliano ise Remedios Moscote ile evlenir.
Karısı öldükten sonra muhafazakârlara karşı savaşmak için liberallare katılır.
Liberallerin en üst düzey komutanlıklarına ulaşır. General payesini kabul
etmediği için Albay Aureliano diye anılmaya başlar. Albau Aureliano Buendia’nın
savaş boyunca yattığı kadınlardan 17 oğlu olmuştur ve hepsinin ismi de
Aureliano’dur. Albay Aureliano Buendia’nın 17 oğlu, diğer oğul Aureliano Jose
gibi muhafazakârlar tarafından öldürülür. Albay Aureliano Buendi, gücünün
zirvesindeyken içine düşen yalnızlık duygusundan kurtulamadığı için savaşmaktan
vazgeçer ve hükümetle anlaşma imzalar. Albay Aurelianıo Buendia, hayatının geri
kalanını baba evinde işliğinde süs balıkları yaparak geçirecektir. Ursula ve
Jose, Arcadio Buendia’nın kızı Amaranta ise ömrü boyunca evlenmez ve yalnızlık
içinde yaşar.
Buendia’ların büyük oğlu Jose Arcadio’nun Pilar
Ternara’dan olan oğlu Arcadio, Santa Sofia del la Piedad’la evlenir. Bu
evlilikten Güzel Remedios, Aureliano Segundo ve Jose Arcadio adı verilen
ikizler dünyaya gelir. Çocukların babaları olan Arcadio muhafazakârlar
tarafından kurşuna dizilir. Güzel Remedios meleklere özgü güzelliğiyle bu dünya
insanı olmadığını hissettiren bir kızdır. Bir gün göklere yükselir ve aileden
ayrılır. Aureliano Segundo ve Jose Arcadio Segundo adındaki ikizlerin
düşünceleri ve karakterleri farklıdır. Aureliano Segundo Fernando’yla evlenir
ve bu evliliklerinden üç çocuk dünyaya gelir. Reneta Remedios (Meme), Jose
Arcadio ve Amaranto Ursula, Reneta Remedios (Meme) Mauricio Babilonia’dan bir
çocuk sahibi olur. Adı Aureliano olan bu çocuk nedeniyle Meme’nin annesi
Fernando çılgına döner ve kızını bir manastıra kapattırır. Kızının sevgilisi
Mauricio Babilonia’nın bir tertiple öldürülmesini sağlar. Torunu Aureliano’yu
ise kimseye söylemeden ve bulunmuş bir çocuktur diye eve alır. Bu olay ailenin
sonu olacaktır. Aureliano büyüdüğünde Melquiades’in odasında çok önceleri
yazdığı notları okumaya çalışır. O odadan dışarı çıkmaz. Fakat teyzesi olduğunu
bilmediği Amaranta Ursula’ya âşık olur ve sevişir. Doğan çocuğun ismini
Aureliano koyarlar. Ama çocuğu karıncalar götürür annesi Amaranta Ursula isa
kısa bir süre sonra ölür. Tüm olayları gören Buendia ailesinin o sıralarda son
ferdi olan Meme’nin oğlu Aureliano Melqıides’in yazdıklarını çözer.
Yazılanlarda ailenin tarihçesi vardır. Çok önceden Buendia ailesinin başına
gelecekleri yazmaktadır. Aureliano sevgilisinin ve çocuğunun annesinin teyzesi olduğunu
öğrenir. Melquides’in yazdıklarında kendi sonunu okurken okuduklarıyla
yaşadıkları bir olur. O sırada Maconda bir toz ve taş girdabına döner.
Buendia ve Darvinoğlu
Ailesi (Marquez,1993; Pamuk,1994)
Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık adlı
romanıyla Orhan Pamuk’un Sessiz Ev adlı romanın karşılaştırılması bu iki
sanatçı arasındaki ortaklık ve benzerlikleri ortaya çıkarmak için faydalı
olacaktır. Yüzyıllık Yalnızlık’la Sessiz Ev
arsında konu, şahıs kadrosu ve olayların geçtiği mekânın özellikleri gibi pek
çok yönden benzer veya ortak noktalar bulunmaktadır. Başta şunu belirtmek
gerekir ki Yüzyıllık Yalnızlık’la Sessiz Ev
arasında çokça ortak veya benzer noktalar bulunmasına rağmen roman tekniği
olarak anlatım açısından büyük farklılıklar taşımaktadır. Yüzyıllık Yalnızlık,
her şeyi dışarıdan gören 3. Teklik şahıs anlatımıyla kaleme alınmışken Sessiz Ev
5 ayrı anlatıcının dilinden 1. Teklik şahıs anlatımına sahiptir. Sessiz Ev’in
ayrı ayrı anlatıcıların diliyle kaleme alınışının Marquiez’in diğer bir eseri
Yaprak Fırtınası’yla benzerlik gösterdiğini belirtmek gerekir. Yaprak
Fırtınası, 3 ayrı anlatıcının dilinden 1. Teklik şahıs anlatımıyla kaleme
alınmıştır. (Marquez, 1994) Anlatım tekniği olarak farklılıklarına karşın
Sessiz Ev’le Yüzyıllık Yalnızlık’ın çoğu noktada benzeştiğini söylemiştik. Bu
benzeşen noktaları şöyle sıralayabiliriz.
a) Olayların
Geçtiği Mekân
Yüzyıllık Yalnızlık’ta olayların geçtiği ve
çevrelediği mekân Buendia ailesinin evidir. Sessiz Ev’de ise romana adını da
veren Darvinoğlu ailesinin evidir. Buendia ailesinin evi ailenin reisi Jose
Arcadio’nun ve arkadaşlarının bulduğu bir şehir olan Macondo’dadır. Darvinoğlu
ailesinin evi ise Gebze’de. Her iki ailede evlerine evliliklerinden belli bir
süre önce yerleşmişlerdir. Jose Arcadio Buendia öldürdüğü bir adam sebebiyle
göçetmeye kara verir. Macondo’ya yerleşir ve ailesinin nesiller boyu kalacağı
evi yapar. Buendia ailesinin evi Macondo’da örnek bir evdir.
“Daha en baştan, onun evi köyün en iyi evi olduğu için
ötekilerde onu örnek almışlardır.”(Marquez,1993:13)
Doktor Selahattin Darvinoğluise İttihatçılar
tarafından Gebze’ye sürgün edilmiştir. Doktor, kendi ölümünden sonrada yaşadığı
zaman dâhil edilirse karısının 70 yıl boyunca yalnız yaşayacağı bir ev satın
alır. Gebze’deki bu evde karısıyla bağları kopacak ve karısı yalnızlaşacaktır.
Doktorun ölümüyle de ev tam bir sessizliğe bürünmeye doğru gidecektir.
b) Aile
Reisleri
Yüzyıllık
Yalnızlık’taki Buendia ailesinin reisi Jose Arcadio Buendia ve Sessiz Ev’deki Darvinoğlu
ailesinin reisi Doktor Selahattin Darvinoğlu benzer ilgi ve meraklara sahiptir.
İkisi de kimi zaman ölçüyü kaçıracak şekilde bilimsel araştırma ve inceleme
faaliyetleri içine girmişlerdir.
“Jose Arcadio Buendia aylar süren uzun yağmurlar
mevsimi boyunca deneylerini kimse bozmasın diye evin arkasına yaptığı küçük
odaya kapandı. Evle ilgili yükümlüklerini hepten bırakıp geceler boyu yıldızlar
yörüngesini izleyerek bahçede sabahladı, öğle saatinin şaşmaz vaktini bulacağım
diye neredeyse başına güneş geçti.” (Marquez,1993:9)
Doktor Selahattin de odasına kapanıp deneyleri ve
büyük önem verdiği ansiklopedileriyle uğraşıp durur.
“Bugün uçaklar, kuşlar ve uçma üzerine yazdım, Fatma; hava
maddesini bitirmek üzereyim bugünlerde, bak dinle, hava boş değildir. Fatma,
taneler vardır içinde ve tıpkı suyun içinde yüzen balığın tuttuğu yer kadara
suyun ağırlığı içinde… Selahattin coşmuş anlatıyordu ve her zaman vardığı
sonuca bağıra bağıra varıyordu. İşte her şey bilinmeli, bize gereken bir ansiklopedi.”
(Pamuk, 1994:25)
Doktor Selahattin’in dünyası laboratuarından ve
ansiklopedisinden ibarettir. Köylülerin onun laboratuar veya odasını
değerlendirirken söyledikleri şunlardır.
“… Görmediniz mi masanın üzerindeki o kuru kafayı,
odası baştan aşağı kitap dolu, tuhaf büyü aletleri de var, ucundan duman tüten
borular, iğnelenmiş kurbağa ölüleri var orada…” (Pamuk, 1994:65)
Doktor Selahattin gibi bir laboratuar veya özel bir
odaya sahip olan Jose Arcadio Buendia’da, doktor gibi, kimi zaman bilimsel
yazılar yazar:
“ Saatlerce odasına kapanıp yeni silahının
olanaklarını hesaplaya hesaplaya, sonunda öğretici, açık seçikliği söz
götürmez, inandırıcılığına karşı durulmaz bir el kitabı ortaya. Kitaba, yaptığı
deneyleri anlatan bir alay tarifnamesiyle birkaç sayfa açıklayıcı resim ekleyip
bir ulakla hükümete yolladı.” (Marquez, 1993:9)
Jose Arcadio ve Doktor Selahattin evle ilgili
yükümlülüklerine pek önem vermedikleri gibi karılarının para ve malını
harcarlar. Jose Arcadio karısı Ursula’nın parasını alır ve harcar:
“Ursula ağlayıp sızlandı. O para, babasının ömür boyu
yemeyip içmeyip biriktirdiği, Ursula’nın da sakla samanı gelir zamanı diye
yatağının altına gömdüğü altın dolu sandıktan alınmıştı.” (Marquez, 1993:8-9) J. Buendia’nın yaptığını Doktor Selahattin karısı
Fatma Hanım’a yapar:
“Sonra dolabın kuytuluğundan kutuyu çıkarmış, açmış
uzun bir zaman hangisine kıyacağıma karar verememiştim: Yüzükler bilezikler,
elmaslı iğneler, mineli saatim, ince gerdanlıklar, elmaslı broşlar, elmas
yüzükler, elmaslar Allah’ım” (Pamuk, 1994:96)
J. Buendia ve Doktor Selahattin ateisttir. Pozitivist
bir bakış açısına sahiptirler. J. Buendia Tanrı’ya inanması için Peder’den
Tanrı’nın fotoğrafını ister.
“Peder Nicanor, onunla anlaşabilen tek insan
olduğundan yararlanarak, Tanrı inancını onun saptamış beynine şırınga etmeye
çalıştı. Artık her gün kestane ağacının dibine gidiyor, Latince vaaz edip
duruyordu. Ne var ki José Arcadio Buendia laf kalabalığına kulak asmıyor, kakao
mucizesine aldırmıyor, tek kanıt olarak Tanrı’nın fotoğrafını isterim diye tutturuyordu.”
(Marquez, 1993:85)
Doktor Selahattin de Tanrı’nın varlığı konusunda
karısına benzer şeyler söyler;
“Allah yok, diyoruz, kaç kere söyledim, çünkü varlığı
deneyle kanıtlanamaz.” (Pamuk, 1994:275)
c) Ailenin
Büyük Kadınları
Kocalarının dinsiz ve ateist olmalarına karşılık
kadınları dindardır. Ursula Iquaran iyi bir Katolik, Fatma Hanım da iyi bir
Müslüman olmaya çalışmaktadır. Kocalarının sapık gördükleri düşüncelerinden
uzaktırlar. Ursula’nın torunu Arcadio’nun oğlu José Arcadio Segundo kiliseye
gitmeye başlayınca Albay Aureliano’nun arkadaşı Albay Gerineldo Marquez çok
öfkelenir ve konuyu Ursula’ya açar. Ursula’nın tepkisi ilginçti.
“Urslula, böylece daha iyi” dedi. “Keşke papaz olsa
da, sonunda Tanrı bu evin kapısından içeri girse.” (Marquez, 1993:183)
Gene Ursula’nın torunu olan Arcadio’nun diğer oğlu
Aureliano Segundo Macondo’ya gelen karnavalı meşrulaştırmak için Ursula’nın
dindarlığına hitap etmek zorunda kalır;
“Aureliano Segundo, Peder Antonio İsabel’i kapattığı
gibi eve getirdi ve Ursula’yı, karnavalın sandığı gibi bir putperest bayramı
olmayıp,
“Dünya yuvarlak, tıpkı bir portakal gibi.”
Usrula’nın sabrı taştı. “Sen çıldırmaya niyetliysen,
kendi başına çıldır! Ama o çingene düşüncelerini çocukların aklına sokmaya
kalkışma!” diye bağırdı.” (Marquez, 1993:10)
Ursula Iquaran kocası José Arcadio’yu çingene
düşüncelerine kanmış görürken Fatma Hanım kocası Doktor Selahattin’i şeytanın
çok kolay kandırdığını düşünmektedir:
“Evet, şeytan ancak bir çocuğu bu kadar kandırabilir,
üç alt kitapla yoldan çıkarılabilecek bir çocukla evlenmişim ben anladım.”
(Pamuk, 1994:21)
Ursula, Buendia ailesinin tüm fertleriyle en azından
belli bir süre yaşamıştır. Ailenin tüm fertlerini, torunlarının torunlarını ve
torunlarının çocukları dahil, görmüştür. Fatma Hanım da ailenin tüm fertlerini
görmüştür. Kocalarıysa ailenin tüm fertlerini görememişler ölümleriyle
karılarını yalnızlık içinde bırakmışlardır. Buendia ve Darvinoğlu ailelerinin
yalnızlığının en büyük şahitleri başta evleri ve evin büyük kadınlarıdır.
ç) Aile
Fertlerinin Özgürlükçülüğü ve İsyankârlığı
Buendia ve Darvinoğlu ailelerinin üyeleri mevcut
yöneticilere ve uygulamalarına karşı çıkarlar. Her iki romanda da bu iki aile
üyelerinin yaptığı işler birbirine benzerdir. Öncelikle, Buendia ailesinin resisi
Jose Arcadio ile Darvinoğlu ailesinin reisi / atası Dr. Selahattin yaptığı
işler bu duruma güzel birer örnek olacaktır.
Jose Arcadio, Macondo’ya gelen muhafazakâr hükümetin
temsilcisinin uygulamasına karşı çıkar ve temsilciyi düşmanı ilan eder: “Burada
bizden biri gibi oturmaya niyetin varsa, başımız üzere yerin var, yok eğer
milletin evini maviye boyatacağım diye huzursuzluk çıkaracaksan, pılını pırtını
toplayıp geldiğin yere gidersin. Çünkü benim güvercin gibi bembeyaz olacak ve
Jose Arcadio konuşmasının sonuna doğru, Macondo’ya sulh yargıcı olarak atanan Muhafazakâr
hükümetin temsilcisi Don Apolinar Moscote’yi düşman ilan eder “...bir katolik
olduğunu inandırmaya çalıştı.” (Marquez, 1993:195)
Aureliano Segundo’nun oğlu, Ursula’nın torununun
torunu olunca ad verme konusuda tartışma çıkar. Ursula oğlanın isminin Jose
Arcadio olmasına karşıdır. Yine de Aureliano Segundo’nun ilk oğlu olduğunda,
Ursula onun isteğine karşı koymayı göze alamaz.
“Peki” dedi. “Ancak bir koşuluk var. Onu ben
büyüteceğim.”...
Kendi kendine, “Bu papaz olacak,” diye söz verdi.
“Tanrı bana ömür verirse günün birinde Papa da olur.” (Marquez, 1993:186)
Fatma Hanım kocasının odasında okuduğu kağıtlarda
yazanlardan dolayı sinirlenir:
“Günah kâğıtlarını fırlatıp attım... bir daha küfür dolu
odasına bile girmemek üzere bu buz gibi odadan kaçtım.” (Pamuk, 1994:24)
Fatma Hanım, torunlarının eski gördükleri evini
yıktırıp yerine apartman yaptırma düşüncelerinden nefret eder. Onları dedeleri
gibi günahkâr görür. Çünkü onlar, Doktor Selahattin’in “Geleceğin İstanbul’u ve
dinsiz devleti” dediği günah batağı bir şehirden gelmişlerdir. Fatma Hanım, onların kendisinin günahsız ve
saf oluşundan da rahatsız olduklarını düşünmektedir. “Günaha gırtlağınıza kadar
batmak değil, başkasının günahsız kalabildiğini görmek daha çok acı verir
sizlere.” (Pamuk, 1994:199)
d)
Kadınların Kocaları Hakkındaki Düşünceleri
Ursula Iquaran ve Fatma Hanım kocalarını çılgın ve
çocuksu bulurlar. Kocalarına karşı verdikleri tepkiler ve kocaları hakkındaki
düşünceleri de benzerdir.
Jose Arcadio’nun yaptıklarından bıkan Ursula
çaresizdir:
“Sonunda, Aralık ayında bir Salı günü öğle vakti,
içini yiyip bitiren kurdu döküverdi ortaya. Düş gücünün gazabından ve
haftalarca uykusuzluktan harap düşmüş babalarının, buluşunu açılarkenki saygın
vakarı, çocukların gözlerinin önünden gitmedi daha: şunu hiç aklından çıkarma
sen ve ben birbirimizin düşmanıyız.” (Marquez, 1993:58–59)
Dr. Selahattin Darvinoğlu ise İttihat ve Terakki
hükümetinin uygulamalarını ve İttihat ve Terakki partisini eleştirdiği için
sürülür. Doktora, Talat Paşa, “Doktor Selahattin, sen İstanbul’da
oturmayacaksın ve siyasetle uğraşmayacaksın... Bizimle çok uğraştın... Partiye
atıp tuttun.” der.
José Arcadio’nun oğlu Aureliano da babası gibi
haksızlığa tahammülsüz, özgürlükçü bir özelliğe sahiptir. Sulh yargıcının
yaptığı hileli bir işe karşı çıkar. Ülke genelinde yapılan seçimlerden sonra
Mcondo’daki olaylar kasabanın sulh yargıcı aynı zamanda Aureliano’nun
kayınpederi olan Don Apilonar Moscote’nin kontrolünde yapılır. Don Apilar
Moscote hile yaparak liberal oyları az muhafazakâr oyları çok gösterince orada
bulunan Aureliano buna karşı çıkar ve “Ben liberal olsaydım, savaş çıkarırdım.”
der. Bu olaydan sonra muhafazakârlar ve liberaller arasındaki ayrımı pek
anlamayan ve iki görüş arasında tercih yapamayan Aureliano tercihini yapar ve
liberal olur:
“İlke de bir tarafı tutmak gerekirse Liberal olurum, muhafazakârlar
hileci düzenbaz.” (Marquez, 1993:98)
Aureliano tercihine liberallerden yana yaptıktan sonra
muhafazakârlara karşı uzun ve zorlu bir mücadeleye girişecektir.
Dr. Selahattin’in oğlu Doğan da haksızlığa karşı
tahammülsüzdür. Annesi Fatma Hanım onun bu halini bir türlü anlayamaz. Fatma
Hanım’ın tüccar veya mühendis olsun diye gönderdiği okuldan ayrılır siyasetçi
olmak için başka bir okula yazılır. Kaymakam olan Doğan Bey, karşılaştığı
haksızlıklara dayanamaz ve görevinden ayrılır. Doğan rahatsızlıklarını Fatma
Hanıma, şu şekilde anlatır:
“... Anne, dayanıyorum artık, hepsi iğrenç, çirkin...
Hayır, sen bilmiyorsun, hepsi iğrenç, kaymakamlığa bile dayanamıyorum artık,
orada zavallı köylülere fakir fukaraya şöyle yapıyorlar, böle eziyet
ediyorlar...” (Pamuk, 1994:68)
Doğan’ın Fatma Hanım’a anlattıklarından onun köylülere
yapılanlara karşı hınç ve nefret duyduğunu anlamaktayız.
Buendia ve Darvinoğlu ailesi üyeleri, büyükhanımlar
Ursula ve Fatma Hanım ve diğer bazı üyeler hariç tutulursa özgürlükçü ve isyankâr
insanlardır. Haksızlığa karşı mücadelecidirler. Buendia ailesinin üyeleri
haksızlıklara karşı fiili bir mücadeleye de girmekteyken Sessiz Ev’in ailesi
Darvinoğulları’nın daha çok düşünce ve duygu planında kaldıklarını görüyoruz.
Ailelerde nesiller boyu bir devamlılık söz konusudur.
José Arcadio’nun özgürlükçü kişiliği oğluna ve torunlarına da geçmiştir. Hatta
torunu Arcadio’nun oğlu Joseé Arcadio işçilere yapılan haksızlıklara
dayanamayıp işçi haklarını savunmak için sendika lideri olmuştur. Bu durumu
öğrenen Ursula torununun oğlunun yaptıklarını öğrenince “Tıpkı Aureliano” diye
haykırmıştır. (Marquez, 1993:299)
Darvinoğlu ailesinde ise nesiller boyu devamlılığın
Dr. Selahattin’le başlayıp Kaymakam Doğan Bey’le sürdüğünü ve zincirin son
halkasını da Nilgün’ün oluşturduğunu görüyoruz. Nilgün sosyalisttir ve amcaoğlu
Hasan’a “Manyak Faşist!” demesi ölüm sebebi olacaktır. (Pamuk, 1994:252)
Nilgün’ün dedesiyle başlayıp babasıyla devam eden bir
zincirin son halkası oluşunu, Fatma Hanım’ın hizmetini gören üvey amcası Recep’e
sorduğu, sorudan da anlamak mümkündür:
“Ne var Recep, bu dolapta?” dedi, Nilgün.
“Ivır zıvır küçükhanım,” dedim.
“Babanım, dedemin eskileri yok mu hiç?” dedi Nilgün.
(Pamuk, 1994:284)
e) Aile
Reisine Has Özelliklerinin Sonraki Nesillerde Devam Etmesi
Yüzyıllık Yalnızlık adlı romanda geçen Buendia
ailesinin reisi Jose Arcadio’nun iki önemli özelliği vardır. Bu iki özellikten
biri soyundan olanlarda ortaya çıkar. Onun soyundan olan Jose Arcadiolar ve
Aurelianolar söz konusu iki özellikten birine sahip olurlar. İki özellikten
birincisi güçlülük ve yılmazlık, ikincisi ise gözlemcilik ve önsezililiktir.
“Bir Pazar günü akşamüstü saat altıda Amaranta
Ursula’nın doğum sanıcı tuttu... Amaranta Ursula gözyaşları arasından, oğlunun
iri yarı Buendilalardan biri olduğunu, bütün José Arcadiolar gibi güçlü ve yılmaz,
bütün Aurelianolar gibi gözlemci ve önsezili olduğunu gördü”. (Marquez,
1993:398)
José Arcadio’nun birinci özelliği mücadeleci
kişiliğinin ikinci özelliği ise bilimsel araştırma merakının altyapısını
oluşturur. Bu özellikler soyundan gelenlere de geçer.
Doktor Selahattin’in de Josée Arcadio’ya benzer iki
özelliğinden söz etmek mümkündür. Doktorun birinci özelliği kişiliği ve
haksızlık karşısında duyduğu rahatsızlıktır. Bu sebeple İstanbul’dan
sürülmüştür. Oğlu Doğan da kendisine çekmiştir. Doktor’un karısı ve Doğan’ın
annesi Fatma Hanım’ın ifadesiyle “...Tembel ve korkaksın değil mi baban
gibisin, insanlar arasında karışmaya cesaretin yok değil mi, onları suçlamak ve
hepsinden nefret etmek daha kolaydır. Annesinin bu sözlerine karşılık Doğan
Bey’in cevabı “... Hayır anne, hayır, sen bilmiyorsun hepsi iğrenç,
kaymakamlığıma bile dayanamıyorum artık...” olmuştur. (Pamuk, 1994:68)
Doktor Selahattin Bey’in ikinci özelliğiyse bilimsel
araştırma merakıdır. Doktor, bilimsel çalışma olarak ansiklopedi yazmayı
kafasına koymuş ve 30 yılını bu işe vermiştir.
“Artık İstanbul’a ansiklopedi bitince döneriz Fatma,
İstanbul’daki ahmakların siyaset dedikleri o günlük, küçük saçmalıklar bir hiç
kalır, çok daha derin ve büyük bir iş benim burada yaptığım, yüzyıllar sonra
bile etkisini sürdürecek inanılmaz bir görev… Ansiklopedisini otuz yıl yazdı.”
(Pamuk, 1994:23)
Doktor Selahattin’in bilimsel merakı ise torunu
tarihçi Faruk’a geçmiştir. Bir akademisyen olan Faruk tarih araştırmaları
yapar. Üniversiteden atılınca da dede mesleği ansiklopediciliğe başlayacaktır.
Beyaz Kale romanının Giriş bölümündeki Faruk’un açıklamalarından anladığımız
dedesine çeken bir yönünün olduğudur. (Pamuk, 1993:8)
f) Aile
Fertlerinin Yalnızlığı
Buendia ve Darvinoğlu ailelerinin fertleri tam bir
yalnızlık ve kimsesizlik duygusu içinde yaşarlar. Yalnızlık içinde ölürler.
Zaten bu iki aileyi konu edinen Yüzyıllık Yalnızlık ve Sessiz Ev adlı
romanların isimleri bile bu ıssızlık, kimsesizlik ve yalnızlık duygusu
uyandırmaktadır. Her iki ailenin tüm fertleri korkunç bir yalnızlık duygusu
içinde yaşarlar ve ölenler ölürken yalnızlıklarını içlerinden atmadan can
verirler. Buendia ailesinin bütün üyeleri yalnızlık içinde ölürler. Yüzyıllık
Yalnızlık adlı romanın sonunda ise Buendia ailesi bütünüyle yok olur. Hiçbir
ferdi sağ kalmaz. Darvinoğlu ailesi ise soyu kesilmiş bir aile olarak kalır.
Çünkü Fatma Hanım 90 yaşlarında bir ihtiyardır. Nilgün ölür. Recep bir cüce
olduğu için evlenemez. Recep’in kardeşi İsmail’in oğlu Hasan katil olup firar
ettiği için geleceğini karanlık bir belirsizliğe saplar. Faruk’un çocuğu
olmamıştır. Zaten karısı Faruk’u terk etmiştir. Metin ise ne yaptığını veya ne
yapacağını bilmez duruma düşmüştür. Darvinoğlu ailesinin fertlerini yalnızlık
ve acı kuşatmıştır.
Buendia ailesinin reisi José Arcadio bağlı bulunduğu
kestane ağacının altında yapayalnız can verir. Büyük oğlu Josée Arcadio karısı
Rebeca ile yalnız yaşarken ölürler. Joseé Arcadio’nun karısı yalnızlık içinde
ölür. Albay Aureliano Buendia, gücünün doruğuna erişmiş iken yalnızlık hissine
yakalanır. Yalnızlığı ve içine düşen üşümeyi ömür boyu içinde taşır. Bu ara
annesi Ursula’nın yalnızlığını yıkabileceğini düşünür.
“Albay Aureliano Buendia, acısını, yalnızlığını delip
geçmeyi başarabilen tek insan Ursula olduğunu fark etti.” (Marquez, 1993:171)
Fakat yalnızlık,
“… Başka insanlarla paylaştığımızı sandığımız zaman
mutlu olacağımızı sandığımız mutsu ve vazgeçilmez bir yalnızlıktır. (Pamuk,
1993:103)
Albay Aureliano Buendia da yalnızlığını aşamaz.
İşliğinde de süs balıkları yapıp dururken yalnızlık içinde ölür:
“Buendia ailesinin büyük kadını Ursula ise
yapayalnızdır. Yalnız ve onca kalabalık içinde yaşar. Yalnızlık içinde ölür.
Ursula cenazesinde bile yalnızdır.
“Ursula’yı, Aureliano’nun eve getirildiği sepetten pek
de büyük olmayan bir tabuta koydular. Cenazede çok az kişi vardı. Hem onu
hatırlayan çok az insan kalmıştı, hem de cenazenin kaldırıldığı gün öyle
sıcaktı ki, kuşlar nişan talimlerinde havaya fırlatılan tabaklar gibi duvara
çarpıyor, pencere tellerini delip geçerek yatak odalarında ölüyorlardı.”
(Marquez, 1993:333)
120’nin üstünde bir yaşta ölen Ursula hayat boyu
yaşadığı acı ve dertlerin etkisiyle ezilip büzülmüş iyice küçülmüştür. Öyle ki
torununun torunu Reneta Remedios’un (Meme) bebeği Aureliano’nun getirildiği
sepet kadar bir tabuta konur. Hayatını yalnızlık ve acı içinde geçiren bu
kadının cenazesinde ancak birkaç kişi katılır.
KAYNAKLAR
1-
PAMUK, Orhan, Beyaz Kale, 11. Basım, Can Yayınları, İstanbul 1993
2-
PAMUK, Orhan,
Sessiz Ev, 12.Baskı, İletişim Yayıncılık, İstanbul 1994
3-
MARQUEZ, G.G.,
Yüzyıllık Yalnızlık, 10.basım, Can Yayınları, İstanbul 1993
4-
MARQUEZ, G.G., Yaprak
Fırtınası, 2.basım, Can Yayınları, İstanbul 1994