1. GÜN, PERŞEMBE “SIFIRINCI GÜNDEN SONRA; UYUYAN ADAM”
Uykuyla
geçiştirmek en iyisi. Arkamdan söylenen en olumsuz söz: “Sigara içen herkesi
özellikle de beraber sigara içtiklerini hep iyi insan sanıyor.” İlk zamanlar
çok kırılsam da bu söze sonra düşündüm de çok yerinde bir tespitmiş… Tespit
benim tespit mi? Benim hakkımda olan tespit mi? İkisi de… Evet ikisi de… “Ama
ben haksız mıyım?” Aslında gerçekten de öyle bu sigara içenler muhabbetleri çekilir
ve içli insanlar. Eco’nun dediği gibi Batı medeniyeti karşısında meydan okuyan
son başıbozuk cesurlar. Umberto Eco “Normalde Batılı bir insan asla diğerine
5-10 sent bile vermez. Ama tiryakiler birbirini gözünden tanır ve birbirlerine
sigara verirler. Hatta paketin çoğunu/paketi bile verebilirler.” diyordu. “Batı
toplumu bu tip bir dayanışma ve kaynaşmayı asla kaldıramaz. Sigara
tiryakilerini de atomize edip bölüp parçalamak istiyor, onları kıskanıyor.” diye
devam ediyordu. Eco, bugünleri görseydi ne derdi bilmiyorum. Sigara öyle pahalı
bir şey oldu ki tiryakilerin paylaşımcılığı bile sarsıldı. Sigara içmek için
kapitalist sistemin mabedi bankalardan kredi çekenler bile var.
Birinci
gün, sandığımdan daha kolay geçti. Ben bu işi başarıyorum. Sigara bırakmaların
ustası olmuşum. Abartmayalım daha ilk gün. Ayrıca Sait var ortada… Tam 22 yıl
uğraştı… Sigara bırakmanın şanlı destanını yazdı… 3-5 gün, 3-5 hafta 3-5 ay
derken 7 yıl önce tümüyle bıraktı. Sait tüm dertlerine rağmen bıraktı. Sigarayı
bırakınca balon olurdu resmen. Yüzü gözü kamyon çarpmış ya da çok yoğun bir
besin alerjisi varmış gibi şişerdi. İki kat olurdu bedeni. Kocaman ve
hastanelik olurdu. En azından vücudunda yaralar ağzında aftlar çıkardı. En son
bırakması sonrası mide ve bağırsaklar için uzun tedaviler alarak bıraktı.
Nihayet bıraktı… İrade abidesi. Sağlık anıtı gibi… Güzel insan…
Çocukluk
arkadaşım var İbrahim, o da âlem sigarayı bıraktı pipoya başladı… Ama bir çeşit biçimde bıraktı
neticede… Raflarda kitap bakardı güya -bakmaz okurdu resmen- Kitaba dalıp gittiğinde kaç kez kitapçılar dükkanı üzerine kilitleyip gitmiş, raflar arasında öylece kalmıştır kendisi. “Ben de bırakıp kenevir düşünsem mi?” diyenler var ah Abdurrahman
Abi!
Ben
yatıyorum birazdan uyuyacağım…
Sigaraya
başlamadan sigaraya başlıyorum rüyamda… Lisedeyim, birinci sınıfta… Sonra ikide sonra
üçte… O hep orada ve beynimde… Shell durağında iniyorum, tam karşımda bir
Parliament reklamı gece mavisi… 10 katlı bina kocaman. Aslında ben
etkilenmezdim bize uymayan tuhaf bir sinema güzeli -derin dekoltesinden sütun
bacağı fırlamış, siyah naylon çoraplı güzel kadın- ve yanında James Bond gibi
bir adama sarılmış, sarılmış mı bilmiyorum hatırlamıyorum… İkisi ayakta mı
yoksa ikisi de bir lüks aracın önündeler. “Yok be bu araba reklamı yani?” Ben bıçak
gibi keskin bilinçli ve bilgili; dindar, ahlaklı ve Müslüman gencim. -Çocuğum mu deseydim yani bunca iddialı cümle arasında?! Bu
emperyalist oyunlara gelmem ama sigara hususunda zihnim işgal edilmiş, beynim
yıkanmış ama beyin yıkama Komünistlerin işi değil mi? Tamam. Her ikisi de ayakta
ama ağızlarında birer sigara… Sol üstte de kocaman bir Parliament paketi. Bir gün
sigara içersem Parliament içeceğim… Henüz Parliament içmiyorum-sigara mı deseydim?- Haftada bir iki kez Fransızca öğretmeni bir hocamıza gidiyoruz birkaç arkadaş ve komşumuzun oğlu Zeki ile. Fransızca öğretmeni, allame gibi. Ayrıca tüm İngilizce öğretmenlerinden daha havalı. Var bir Fransız prestiji. Derin entelektüel. Çağın tüm dertlerine vakıf... Derinliği kadar derin nefesler çekiyor sigarasından. Anlatıyor anlatıyor anlatıyor. Malik Bin Nebi'yle başlayıp Tanpınar'la bitiriyor. Sartre'dan girip Şeriati'den çıkıyor. İçimizde hoca dışında tek sigara içen Zeki. Keyifle içiyor ikisi de... Zeki bir iki tane içiyor ama hoca sohbetin sonuna paketin üçte ikisini tepeliyor... Eşi Zeynep Abla ne kadar havalandırsa da evi, her yer kesif sigara kokusu... Hakkını ödenmez, iyi ki o zamanlar Parliament içmiyordum yoksa hiç ödeyemezdim hakkını ablamızın...
Uyandım bol bol su içtim. Bir şeyler okudum. Ne okudum ki… Hatırlamam zor… “Niçin Merak Ederiz?” adında bir kitap…
“Ben
sigarayı bıraktım ama hafif sinirli ve huzursuz muyum ne?” “Biraz uyusam mı?” “Daha
yeni uyandın?” Aklımda Perec’in kitabı: Uyuyan Adam. “Bu kitabı askerde okumuştun…” “Askerdeyken arkadaşın emaneti geri
almıştı…”“Zaten ne anlatıyordu, bir adam uyuyordu…” “Birine dokunmak mı
istiyordu dokunarak uyumak istiyordu?” “Her neyse uyuyan bir adam vardı çok
uyuyordu.” “Askerde benim uyamaya çok vaktim oldu aslında askerde sigarayı
bırakabilirdim.” “İlk gün sigara içememiştin.” “Babam çok gülerdi sanırım…
Fakat hadsiz de sevinirdi.” “Sonraki gün içmeseydin olurdu hayat tarzı
değişikliği aslında sigara bırakmak için fırsattı.” “O sırada askerliğe mi kafayı
takmıştın, zaten çok buruk mu gitmiştin annem ihbar etmişti.” Sessiz sedasız teslim
oldun. Teslim olmadan önce Konyaaltında kaç tur attın ben hatırlamıyorum. Zor zamanlardı... Ankara Koleji projen yarım kaldı, aklın da orada kaldı.” “Sigaraysa
alakan ne beynim de bu kalabalık?” “Her kafadan niye ses çıkarıyor kafa doğrusu
kafa tek de benim kafamda bunca ses ne?” “Milletin bir Olric’i var bizimki en
az 4 Olric…” “Olric değil Hüseyin…” “Olric de neymiş Hüseyin?” “Olric mi kaldı
tek aklında?” “Sevmedim Olric değil Hüseyin…” “Ohoo maşallah ne kadar çok
Hüseyin…” “Hayır, tek Hüseyin.” “Benim ben Hüseyin.” “Senim ben, benim sen
olan…”
Tamam yeter ya!!! Karagöz mü oynatıyoruz burada?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz kaydedilmiştir. Teşekkür ederiz.