16 Nisan 2020 Perşembe

SİGARA BIRAKMA GÜNLÜĞÜ II



1. GÜN, PERŞEMBE “SIFIRINCI GÜNDEN SONRA; UYUYAN ADAM”

Uykuyla geçiştirmek en iyisi. Arkamdan söylenen en olumsuz söz: “Sigara içen herkesi özellikle de beraber sigara içtiklerini hep iyi insan sanıyor.” İlk zamanlar çok kırılsam da bu söze sonra düşündüm de çok yerinde bir tespitmiş… Tespit benim tespit mi? Benim hakkımda olan tespit mi? İkisi de… Evet ikisi de… “Ama ben haksız mıyım?” Aslında gerçekten de öyle bu sigara içenler muhabbetleri çekilir ve içli insanlar. Eco’nun dediği gibi Batı medeniyeti karşısında meydan okuyan son başıbozuk cesurlar. Umberto Eco “Normalde Batılı bir insan asla diğerine 5-10 sent bile vermez. Ama tiryakiler birbirini gözünden tanır ve birbirlerine sigara verirler. Hatta paketin çoğunu/paketi bile verebilirler.” diyordu. “Batı toplumu bu tip bir dayanışma ve kaynaşmayı asla kaldıramaz. Sigara tiryakilerini de atomize edip bölüp parçalamak istiyor, onları kıskanıyor.” diye devam ediyordu. Eco, bugünleri görseydi ne derdi bilmiyorum. Sigara öyle pahalı bir şey oldu ki tiryakilerin paylaşımcılığı bile sarsıldı. Sigara içmek için kapitalist sistemin mabedi bankalardan kredi çekenler bile var.

Birinci gün, sandığımdan daha kolay geçti. Ben bu işi başarıyorum. Sigara bırakmaların ustası olmuşum. Abartmayalım daha ilk gün. Ayrıca Sait var ortada… Tam 22 yıl uğraştı… Sigara bırakmanın şanlı destanını yazdı… 3-5 gün, 3-5 hafta 3-5 ay derken 7 yıl önce tümüyle bıraktı. Sait tüm dertlerine rağmen bıraktı. Sigarayı bırakınca balon olurdu resmen. Yüzü gözü kamyon çarpmış ya da çok yoğun bir besin alerjisi varmış gibi şişerdi. İki kat olurdu bedeni. Kocaman ve hastanelik olurdu. En azından vücudunda yaralar ağzında aftlar çıkardı. En son bırakması sonrası mide ve bağırsaklar için uzun tedaviler alarak bıraktı. Nihayet bıraktı… İrade abidesi. Sağlık anıtı gibi… Güzel insan…

Çocukluk arkadaşım var İbrahim, o da âlem sigarayı bıraktı pipoya başladı…  Ama bir çeşit biçimde bıraktı neticede… Raflarda kitap bakardı güya -bakmaz okurdu resmen- Kitaba dalıp gittiğinde kaç kez kitapçılar dükkanı üzerine kilitleyip gitmiş, raflar arasında öylece kalmıştır kendisi. “Ben de bırakıp kenevir düşünsem mi?” diyenler var ah Abdurrahman Abi!
Ben yatıyorum birazdan uyuyacağım…

Sigaraya başlamadan sigaraya başlıyorum rüyamda… Lisedeyim, birinci sınıfta… Sonra ikide sonra üçte… O hep orada ve beynimde… Shell durağında iniyorum, tam karşımda bir Parliament reklamı gece mavisi… 10 katlı bina kocaman. Aslında ben etkilenmezdim bize uymayan tuhaf bir sinema güzeli -derin dekoltesinden sütun bacağı fırlamış, siyah naylon çoraplı güzel kadın- ve yanında James Bond gibi bir adama sarılmış, sarılmış mı bilmiyorum hatırlamıyorum… İkisi ayakta mı yoksa ikisi de bir lüks aracın önündeler. “Yok be bu araba reklamı yani?” Ben bıçak gibi keskin bilinçli ve bilgili; dindar, ahlaklı ve Müslüman gencim. -Çocuğum mu deseydim yani bunca iddialı cümle arasında?! Bu emperyalist oyunlara gelmem ama sigara hususunda zihnim işgal edilmiş, beynim yıkanmış ama beyin yıkama Komünistlerin işi değil mi? Tamam. Her ikisi de ayakta ama ağızlarında birer sigara… Sol üstte de kocaman bir Parliament paketi. Bir gün sigara içersem Parliament içeceğim… Henüz Parliament içmiyorum-sigara mı deseydim?- Haftada bir iki kez Fransızca öğretmeni bir hocamıza gidiyoruz birkaç arkadaş ve komşumuzun oğlu Zeki ile. Fransızca öğretmeni, allame gibi. Ayrıca tüm İngilizce öğretmenlerinden daha havalı. Var bir Fransız prestiji. Derin entelektüel. Çağın tüm dertlerine vakıf... Derinliği kadar derin nefesler çekiyor sigarasından. Anlatıyor anlatıyor anlatıyor. Malik Bin Nebi'yle başlayıp Tanpınar'la bitiriyor. Sartre'dan girip Şeriati'den çıkıyor. İçimizde hoca dışında tek sigara içen Zeki. Keyifle içiyor ikisi de... Zeki bir iki tane içiyor  ama hoca sohbetin sonuna paketin üçte ikisini tepeliyor... Eşi Zeynep Abla ne kadar havalandırsa da evi, her yer kesif sigara kokusu... Hakkını ödenmez, iyi ki o zamanlar Parliament içmiyordum yoksa hiç ödeyemezdim hakkını ablamızın...

Uyandım bol bol su içtim. Bir şeyler okudum. Ne okudum ki… Hatırlamam zor… “Niçin Merak Ederiz?” adında bir kitap…


“Ben sigarayı bıraktım ama hafif sinirli ve huzursuz muyum ne?” “Biraz uyusam mı?” “Daha yeni uyandın?” Aklımda Perec’in kitabı: Uyuyan Adam. “Bu kitabı askerde okumuştun…” “Askerdeyken arkadaşın emaneti geri almıştı…”“Zaten ne anlatıyordu, bir adam uyuyordu…” “Birine dokunmak mı istiyordu dokunarak uyumak istiyordu?” “Her neyse uyuyan bir adam vardı çok uyuyordu.” “Askerde benim uyamaya çok vaktim oldu aslında askerde sigarayı bırakabilirdim.” “İlk gün sigara içememiştin.” “Babam çok gülerdi sanırım… Fakat hadsiz de sevinirdi.” “Sonraki gün içmeseydin olurdu hayat tarzı değişikliği aslında sigara bırakmak için fırsattı.” “O sırada askerliğe mi kafayı takmıştın, zaten çok buruk mu gitmiştin annem ihbar etmişti.” Sessiz sedasız teslim oldun. Teslim olmadan önce Konyaaltında kaç tur attın ben hatırlamıyorum. Zor zamanlardı... Ankara Koleji projen yarım kaldı, aklın da orada kaldı.” “Sigaraysa alakan ne beynim de bu kalabalık?” “Her kafadan niye ses çıkarıyor kafa doğrusu kafa tek de benim kafamda bunca ses ne?” “Milletin bir Olric’i var bizimki en az 4 Olric…” “Olric değil Hüseyin…” “Olric de neymiş Hüseyin?” “Olric mi kaldı tek aklında?” “Sevmedim Olric değil Hüseyin…” “Ohoo maşallah ne kadar çok Hüseyin…” “Hayır, tek Hüseyin.” “Benim ben Hüseyin.” “Senim ben, benim sen olan…”


Tamam yeter ya!!! Karagöz mü oynatıyoruz burada?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz kaydedilmiştir. Teşekkür ederiz.