31 Aralık 2023 Pazar

 

DEPREM VE AHLAKSIZLIK

Deprem karşısındaki tavırları neden nankörlük ve büyük bir ahlaksızlık olarak görüyoruz? Neden her tavır nankörlüğün belli derecesi ve ahlaksızlığın düzeyiyle ilgili. Çünkü insana depremin bilgisi verilmiş, aklıyla bu bilgiyi kavrayıp işleyerek genişletme imkânı da tanınmış; bilmese anlamasa görmese yaşamasa belli bir mantığı olacak yaklaşımlar, bu nedenle büyük ahlaksızlığın devamı ve ahlaksızlıkta ısrarın bir ispatı gibi.

 

Deprem, doğal olaylardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Aniden gerçekleşmesi ve etkisinin yıkıcılığı onun zamanını tayin edemeyişimiz ve etkilerini durduramayışımızla da aşkın bir boyut taşıyor. Aşkınlığı olduğu için depremin olumsuz sonuçları noktasında her zaman için bahanemiz, suçu kadere yükleyişimiz, hatta Allah’tan bilişimiz biçiminde bir sonuç ortaya çıkıyor. Bu aşkın boyut, karşılaştığımız büyük ve devasa yıkıcılığıyla insanı düşünemez hâle getiriyor. İnsanlar bu noktaya gelince kanaate çağrılıyor ya da faturayı Allah’ın takdirine çıkarmaya başlıyor. Bu sonucu bir başlangıç kabul ettiğimizde söz konusu başlangıç, aslında büyük bir ahlaksızlığın devamı niteliğini taşıyor. Gücümüzün sınırlarını zorlayan boyutuyla deprem elbette ki bize etki ediyor. Fakat bu etkinin kapsam ve boyutlarıyla ilgili bilgiye sahibiz. İnsan bilinçli bir varlık olmasından beri bu bilgi ve bilince sahip. Tıpkı taşın sert olması, ateşin yakması veya suyun boğması gibi tartışmasız netlikteki bilgilere sahip olan insan depremin de varlığından, anidenliğinden, yıkıcılığından ve tüm etkilerin haberdar. Depremin bilgisine sahip. Bu bilgiye rağmen depreme karşı herhangi bir tedbir almıyor, depremle inatlaşıyor ve depreme rağmen hareket ediyor. İşte ahlaksızlık da burada başlıyor. Çokça ayrıntılandırmadan ve depreme karşı deprem bilgisine rağmen hareket etmenin sebeplerini sayabiliriz: Bu sebepler mecburiyet, gaflet tembellik ve menfaatçilik başlıkları altında toparlanabilir. Bu dört başlıktan her biri sırasıyla nankörlüğün en alt derecesinden en üst derecesine kadar ilerliyor.

Depremle gelen maddi ve manevi yıkım, ortaya çıkan can ve mal kayıpları, doğrudan nankörlük ve ahlaksızlıkla ilişkilendirilebilir mi? Allah’a inanan bir insan için bunun ilk akla gelen neden olduğunu görmek mümkündür. Çünkü Allah ve insan arasındaki ilişkinin bütünüyle ahlaki olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuyu Toshıhıko Izutsu, “Kuran’da Tanrı ve İnsan” adlı kitabında gayet net açıklamaktadır: “Allah insana karşı etik davranır, yani adalet ve iyilikle muamele eder; bu nedenle insandan da ilahi inisiyatife karşı etik bir şekilde davranması beklenir. Allah, sonsuz iyilik, sırrına erişilemez sevgi ve merhamet sahibi, lütufkâr ve bağışlayıcı bir tanrı olarak karşımıza çıkar. Kuran’da bu duruma; nimet, fadl (cömertlik), rahmet (acıma), mağfiret (bağışlama) vb. anahtar terimlerle gönderme yapılmaktadır. İlk İlahi İyiliğe verilen karşılık, teşekkür tercih edilerek ‘şükr’ veya nankörlük edilerek ‘küfr’ olarak belirmektedir.” Öyleyse deprem, Allah’ın iradesinden kaynaklı hem neden ve hem de sonuç olarak insanın iç ve dış dünyasında nerede durmaktadır?

Çünkü İnsana Deprem Bilgisi Verildi…

Deprem karşısındaki tavırları neden nankörlük ve büyük bir ahlaksızlık olarak görüyoruz? Neden her tavır nankörlüğün belli derecesi ve ahlaksızlığın düzeyiyle ilgili. Çünkü insana depremin bilgisi verilmiş, aklıyla bu bilgiyi kavrayıp işleyerek genişletme imkânı da tanınmış; bilmese anlamasa görmese yaşamasa belli bir mantığı olacak yaklaşımlar, bu nedenle büyük ahlaksızlığın devamı ve ahlaksızlıkta ısrarın bir ispatı gibi. On binlerce insan kaybı, onca canlının yitimi, maddi kayıplardan sonra yeni inşa çalışmasına, zemin ölçümlerine, tüm mühendislik bilgilerine rağmen kolay ve birilerinin menfaatine yarayan noktadan başlanması apaçık bir ahlaksızlık olmaz mı? Bu ahlaksızlığın resmi Kuran’da bina benzetmesiyle yapılmıyor mu?

“Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerine devamlı olarak bir kuşku (sebebi) olacaktır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi 109-110.ayet)

Benzetmelerde daima nitelikçe güçsüz olan güçlü olana benzetilir. Bu ayetlerde net biçimde binanın nereye ve nasıl inşa edileceği güçlü ve tartışılmaz bir gerçek olarak bize bildirilmiş. Evet, Allah ve insan arasındaki ilişki ahlaki/etik bir ilişkidir. Allah rahman ve rahimdir. Merhamet sahibi bir yaratıcı olarak insanı ölçülü bir biçimde yaratmış, varlığını sürdürebilmesi için nimetler vermiştir. Bunun yanında kendisini, çevresini, toplumu, tüm varlıkları ve kâinatı ve var olan ilişkileri insanın anlayabilmesi için ona akıl vererek kavrama ve irade yetisi bağışlamıştır. Anlama noktasında kendisinin huzur ve mutluğu için, toplumunun huzur ve mutluğu için ne yapması gerektiğini elçileriyle de insana hatırlatıp öğretmiştir Hatırlatma ve öğretme nimeti, kitap vermesiyle devam etmiştir. Tüm bunlara karşı insanın iki tercihi ortaya çıkacaktır: Teşekkür etmek veya nankör olmak. Velhasıl, her seferinde ifade edilmek istenen veya yanlış ifade edilen her seferinde yanlış anlaşılan veya yanlış anlaşılmış gibi yapılan tüm değerlendirme cümlelerinin ana mesajı veya özeti şudur: Depremin tüm etkileriyle birlikte ortaya çıkan dehşetengiz sonuçları “büyük ahlaksızlık” yüzündendir.

 

 

(SEBÎLÜRREŞAD dergisinin Mart 2023/Şaban 1444 tarihli 1086. sayısında yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz kaydedilmiştir. Teşekkür ederiz.