DEPREM VE
AHLAKSIZLIK
Deprem karşısındaki tavırları
neden nankörlük ve büyük bir ahlaksızlık olarak görüyoruz? Neden her tavır
nankörlüğün belli derecesi ve ahlaksızlığın düzeyiyle ilgili. Çünkü insana
depremin bilgisi verilmiş, aklıyla bu bilgiyi kavrayıp işleyerek genişletme
imkânı da tanınmış; bilmese anlamasa görmese yaşamasa belli bir mantığı olacak
yaklaşımlar, bu nedenle büyük ahlaksızlığın devamı ve ahlaksızlıkta ısrarın bir
ispatı gibi.
Deprem, doğal
olaylardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Aniden gerçekleşmesi ve etkisinin
yıkıcılığı onun zamanını tayin edemeyişimiz ve etkilerini durduramayışımızla da
aşkın bir boyut taşıyor. Aşkınlığı olduğu için depremin olumsuz sonuçları
noktasında her zaman için bahanemiz, suçu kadere yükleyişimiz, hatta Allah’tan
bilişimiz biçiminde bir sonuç ortaya çıkıyor. Bu aşkın boyut, karşılaştığımız
büyük ve devasa yıkıcılığıyla insanı düşünemez hâle getiriyor. İnsanlar bu
noktaya gelince kanaate çağrılıyor ya da faturayı Allah’ın takdirine çıkarmaya
başlıyor. Bu sonucu bir başlangıç kabul ettiğimizde söz konusu başlangıç,
aslında büyük bir ahlaksızlığın devamı niteliğini taşıyor. Gücümüzün
sınırlarını zorlayan boyutuyla deprem elbette ki bize etki ediyor. Fakat bu
etkinin kapsam ve boyutlarıyla ilgili bilgiye sahibiz. İnsan bilinçli bir
varlık olmasından beri bu bilgi ve bilince sahip. Tıpkı taşın sert olması,
ateşin yakması veya suyun boğması gibi tartışmasız netlikteki bilgilere sahip
olan insan depremin de varlığından, anidenliğinden, yıkıcılığından ve tüm
etkilerin haberdar. Depremin bilgisine sahip. Bu bilgiye rağmen depreme karşı
herhangi bir tedbir almıyor, depremle inatlaşıyor ve depreme rağmen hareket
ediyor. İşte ahlaksızlık da burada başlıyor. Çokça ayrıntılandırmadan ve
depreme karşı deprem bilgisine rağmen hareket etmenin sebeplerini sayabiliriz:
Bu sebepler mecburiyet, gaflet tembellik ve menfaatçilik başlıkları altında
toparlanabilir. Bu dört başlıktan her biri sırasıyla nankörlüğün en alt derecesinden
en üst derecesine kadar ilerliyor.
Depremle gelen
maddi ve manevi yıkım, ortaya çıkan can ve mal kayıpları, doğrudan nankörlük ve
ahlaksızlıkla ilişkilendirilebilir mi? Allah’a inanan bir insan için bunun ilk
akla gelen neden olduğunu görmek mümkündür. Çünkü Allah ve insan arasındaki
ilişkinin bütünüyle ahlaki olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuyu Toshıhıko Izutsu,
“Kuran’da Tanrı ve İnsan” adlı kitabında gayet net açıklamaktadır: “Allah
insana karşı etik davranır, yani adalet ve iyilikle muamele eder; bu nedenle
insandan da ilahi inisiyatife karşı etik bir şekilde davranması beklenir.
Allah, sonsuz iyilik, sırrına erişilemez sevgi ve merhamet sahibi, lütufkâr ve
bağışlayıcı bir tanrı olarak karşımıza çıkar. Kuran’da bu duruma; nimet, fadl
(cömertlik), rahmet (acıma), mağfiret (bağışlama) vb. anahtar terimlerle
gönderme yapılmaktadır. İlk İlahi İyiliğe verilen karşılık, teşekkür tercih
edilerek ‘şükr’ veya nankörlük edilerek ‘küfr’ olarak belirmektedir.” Öyleyse
deprem, Allah’ın iradesinden kaynaklı hem neden ve hem de sonuç olarak insanın
iç ve dış dünyasında nerede durmaktadır?
Çünkü
İnsana Deprem Bilgisi Verildi…
Deprem
karşısındaki tavırları neden nankörlük ve büyük bir ahlaksızlık olarak
görüyoruz? Neden her tavır nankörlüğün belli derecesi ve ahlaksızlığın
düzeyiyle ilgili. Çünkü insana depremin bilgisi verilmiş, aklıyla bu bilgiyi
kavrayıp işleyerek genişletme imkânı da tanınmış; bilmese anlamasa görmese
yaşamasa belli bir mantığı olacak yaklaşımlar, bu nedenle büyük ahlaksızlığın
devamı ve ahlaksızlıkta ısrarın bir ispatı gibi. On binlerce insan kaybı, onca
canlının yitimi, maddi kayıplardan sonra yeni inşa çalışmasına, zemin
ölçümlerine, tüm mühendislik bilgilerine rağmen kolay ve birilerinin menfaatine
yarayan noktadan başlanması apaçık bir ahlaksızlık olmaz mı? Bu ahlaksızlığın
resmi Kuran’da bina benzetmesiyle yapılmıyor mu?
“Binasını
Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını
yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem
ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerine devamlı
olarak bir kuşku (sebebi) olacaktır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”
(Tevbe Suresi 109-110.ayet)
Benzetmelerde
daima nitelikçe güçsüz olan güçlü olana benzetilir. Bu ayetlerde net biçimde
binanın nereye ve nasıl inşa edileceği güçlü ve tartışılmaz bir gerçek olarak
bize bildirilmiş. Evet, Allah ve insan arasındaki ilişki ahlaki/etik bir
ilişkidir. Allah rahman ve rahimdir. Merhamet sahibi bir yaratıcı olarak insanı
ölçülü bir biçimde yaratmış, varlığını sürdürebilmesi için nimetler vermiştir.
Bunun yanında kendisini, çevresini, toplumu, tüm varlıkları ve kâinatı ve var
olan ilişkileri insanın anlayabilmesi için ona akıl vererek kavrama ve irade
yetisi bağışlamıştır. Anlama noktasında kendisinin huzur ve mutluğu için,
toplumunun huzur ve mutluğu için ne yapması gerektiğini elçileriyle de insana
hatırlatıp öğretmiştir Hatırlatma ve öğretme nimeti, kitap vermesiyle devam
etmiştir. Tüm bunlara karşı insanın iki tercihi ortaya çıkacaktır: Teşekkür
etmek veya nankör olmak. Velhasıl, her seferinde ifade edilmek istenen veya
yanlış ifade edilen her seferinde yanlış anlaşılan veya yanlış anlaşılmış gibi
yapılan tüm değerlendirme cümlelerinin ana mesajı veya özeti şudur: Depremin
tüm etkileriyle birlikte ortaya çıkan dehşetengiz sonuçları “büyük ahlaksızlık”
yüzündendir.
(SEBÎLÜRREŞAD dergisinin Mart 2023/Şaban 1444
tarihli 1086. sayısında yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz kaydedilmiştir. Teşekkür ederiz.