31 Aralık 2023 Pazar

 

AZINLIKLARIN ŞOVENİZMİ

Şovenizm, Türk Dil Kurumu tarafından “Kendi ulusunu öne çıkararak değişik ırk ve uluslar arasında düşmanlık yaratmayı amaçlayan ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı akım.” biçiminde tanımlanmaktadır. Bu tanımda,

·       Kendi ulusunu öne çıkarmak

·       Diğer ulus veya uluslarla düşmanlık yaratmak

hususları öne çıkmaktadır. Bu hâliyle tanım, hiç de tarafsız değildir; Şovenizmi, ulusunu ulularken düşmanlık yaratmak ve kışkırtmada bulunmakla yargılamaktadır. Ardından bu yargıyı, “aşırı akım(dır)” diyerek netleştirmektedir. Tanımda, düşmanlık yaratmak ya da yarattığı düşmanlık yolunda kışkırtmada bulunmak, Şovenizmin esas özellikleri olarak verilmektedir. Gördüğümüz kadarıyla Şovenizm, Sol jargona ait bir terim olmanın üzerinde düşünsel bir derinliğe ve açıklayıcılığa sahip değildir. Zaten Şovenist ifadesi de gündelik dilde hakaret olarak kullanılmaktadır ve bu olumsuz anlam, TDK’nin sözlüğünde kadar yansımıştır.

SOL JARGONDAN GÜNDELİK DİLE GÜNDELİK DİLDEN TDK’YE

Sol akımlar, Şovenizmi; kendisi dışındaki -yer yer de kendi içindeki- her çevre için yafta ve etiket olarak kullanmaktadır. Öyle ki yeri gelince Türkiye Komünist Partisi’nin lideri Mustafa Suphi bile Şovenist düşünceler taşımakla suçlanabilmektedir: “1918’deki bir konuşmasında, onu geçmişinde “şovenist” olmakla itham edenlere karşılık verirken şunu söylemiş: “Avrupalıların, Avrupa kapitalinin zulmü altında ‘şovenist’ olmayan bir Türk de bulamazsınız.” Buradan, anti-emperyalizmin, şovenizmi dahi mazur gösterebilmesine açılan geniş bir patika var. Bir başka mazuriyet, Ermeni “faciası” konusunda ortaya çıkıyor. Bu “facia,” Suphi’ye göre olanca fecaatiyle, emperyalist güçlerin ve diğer burjuvazilerle birlikte “zalim Ermeni burjuvazisi”nin hesabına yazılıyor. Mağdur ve mazlum kitlelerin, onları böylesi “facialara” kışkırtan burjuva-şovenist örgütlerden çekip çıkarılması gerektiği, -belki günümüzün “siyasî doğruculuğu” ile kıyas edilebilir-, bir sterilizasyon formülü olarak zikrediliyor. “Emperyalizm ve burjuvazi yaptı” diyerek “faciayı” arkasında bırakıp geçmek, zamanın devrim coşkusu, devrim infilâkı içinde daha anlaşılabilir bir hâl ve tavır. Ama sonrasında buradan da bir “görevsizlik kararı” patikasının açıldığını biliyoruz.” (www.birikimdergisi.com) Bu sözler, Mustafa Suphi’ye yönelik bir eleştiriden öte onun Sol camiada sahip olduğu prestij ve imajının yıkılması amacına matuf gibi durmaktadır. Mustafa Suphi’nin, kendi Marksist metodolojisi açısından gayet tutarlı sayılabilecek görüşlerinin Osmanlı bakiyesi bir azınlığa karşı değerlendirme içermesi nedeniyle, Şovenist olarak suçlanabildiği ortamda, kimse “Şovenist” etiketinden kendini kolayca kurtaramayacaktır. Mustafa Suphi’nin trajik sonu ve efsanevi ismi nedeniyle, kısmen mazur görülmesi mümkün olmakta ve azınlık Şovenizmine laf edişi de gençliğine bağlanabilmektedir: “Suphi’nin, bu patikaları tek başına açan yol işçisi olduğunu kimse söyleyemez. Zamanın ruhu, zeminin meyli idi bu. Suphi, daha yolun başında katledilmiş bir usta idi. Ömrü olsa, büyük ihtimalle, komünizm/sosyalizm ile milliyet meselesi arasındaki girift ilişkinin sorunları hakkında yeni şeyler düşünecek, söyleyecekti.” Bu mazur görme, yine de şartlıdır. Çünkü kendisi “Suphi’nin milliyetçilik görüşünde gayet açık bazı sabit tutamaklar var. “Fetihçiliğe” karşı, içeriye bakan, toplumunun esenliğini düşünen bir milliyetçilik anlayışı, bunlardan biri. O sabit tutamakların en sağlamıysa: Beyleri paşaları değil avamı, mağdur ve mazlumları, emekçileri milletin esası saymak- burası aynı zamanda, sol popülizmle buluşma noktası.”dır ve bu nedenle de “Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bir Mustafa Suphi Küçesi (Sokağı) bulunuyordu. Gün olur devran döner, belki bir yerlerde bir “küçe”ye adı konur.” sözleriyle Milliyetçiliğinin -Şovenist eğilimlerinin de denebilir- ödülünü adının bir sokağa verilmesiyle alacağı ima edilmektedir. Burada kendi düşünce dünyalarından olan birine bile Şovenist suçlaması yönelten Sol’un tipik 3B (ben-merkezci, bilgiç, bencil) hâlini görmek mümkündür. Bu 3B hâli, Tanıl Bora’nın “… Sağın tarifinin ve eleştirel tahlilinin, açıkçası solun fikrî üstünlük olduğunu olması gerektiğini düşünüyorum… Sağı sağdan iyi bilmek üzerimize vazifedir.” sözlerinde kendini çekinmeden ortaya koymaktadır. (Bora 2021, 12) 3B öyle bir hâldir ki tanımladığı düşünce biçimleri ve bunların müntesiplerini ön sayfada “Milliyetçilik, Muhafazakârlık ve İslamcılık arasında bir iç içelik varsayıyorum, üçünü sağ gövdenin birbiriyle uyumlu organları gibi düşünüyorum.” (Bora 2021, 7) dedikten sonra arka sayfada “Önerdiğim, milliyetçilik, muhafazakârlık ve İslamcılığı, pozisyonlar olmaktan ziyade ‘hâller’ olarak anlamaktır. Fizikteki maddenin hâlleri gibi: katı, gaz, sıvı. Bunlardan birinde veya ötekinde Türk sağının ‘maddesini’ görmek istiyorsak, o maddenin bir bileşeni veya kanadıyla falan değil bir hâliyle karşı karşıya olduğumuzu hesap edersek, durumu daha iyi anlarız, diye düşünüyorum.” (Bora 2021, 8) diyerek düştüğü tutarsızlığı bile umursamamaktadır.

Birikim dergisinin “Milliyetçilik: Yeni ve hep” başlığı altında, Milliyetçiliğin dosya konusu edildiği 398-399. sayısında da benzer bir durum ortaya çıkmaktadır. Milliyetçilik dosyası, Laçiner’in sözleriyle şöyle özetleniyor: “Birikim’in bu sayısında, modern zamanların ortalarından ulus-devlet düzeneğinin ve anlayışının yerleşiklik kazanmasından itibaren en yaygın olmasının yanı sıra, giderek hemen tüm siyasal-toplumsal ideolojilere “sızabilmesi”ne ek olarak; özellikle kriz dönemlerinde ırkçı, faşist hareketler üzerinden bütün diğerlerine rakip-düşman bir ideoloji olarak öne çıkabilen milliyetçiliğin, şu son on yıllar içindeki -dünya ölçeğinde- “yeniden” yükselişinin nedenleri, bağlamı ve dinamikleri üzerine hayli aydınlatıcı yazılar, analizler yer alıyor.” (Laçiner 2022, 4) Fakat toplanan tüm yazıların derin yapısında kastedilen Milliyetçilikler içinde en kötüsünün Osmanlı varisi milletin Milliyetçiliği olduğu yine Osmanlı bakiyesi diğer toplulukların Milliyetçiliklerinin yukarıda sözü edilen tüm sızma, ırkçılığa, Faşizme ve Şovenizme evrilme durumlarının önemsenmediği bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu yazıda özellikle Sol’un görmezden geldiği Şovenizmlerden biri olan “Azınlıkların Şovenizmi”ne değinmek istiyoruz.

AZINLIK ŞOVENİZMİ: O NE Kİ?

Bu yazının ilk düşünülen başlığı “Azınlıkların Kompleksli Şovenizmi”ydi fakat böyle bir başlık, Şovenizmin kendi içinde taşıdığı yargı yüküne ayrıca yazının mesajının ağırlığını da ekleyebilirdi. Bu başlık, seçilirse -her yazının var oluş amacı olan okunmak konusunda- sorunlar çıkarıp tarafgirlik ve husumetleri tetikleyebilirdi. Ayrıca daha okunmadan esas konuyu işaret edeceği hatta yazının ana düşüncesini vereceği için de tercih edilmedi. İster çoğunluğun Şovenizmi isterse de azınlığın Şovenizmi olsun tüm Şovenizmler, esas itibarıyla empatiyi dışladığı, anlamayı reddettiği için daha yazının başlığından dolayı başlık dışında hiçbir bölümünün okunmayabileceği, hep cebimizde duran ihtimal. Bu yazı nedeniyle çoğunluğun Şovenistlerinin düşman, azınlıkların Şovenistlerinin daha da düşman olabileceği ihtimali de orada durmaktadır. Hele azınlıkların Şovenizminin daha konsantre olması nedeniyle yazının başına gelecekler, ihtimalden öte kesinleşmiş gibidir.

“Herhâlde bu konuda geçmişte kesin bir şeyler yazılmıştır?” diyerek başladığımız araştırmamızda, Marksist Leninist ve Maoist grupların Şovenizmle tüm hasımlarına yönelik etiketleme türündeki yazılarından başka, kapsamlı literatüre ulaşmak mümkün olmadı. Şovenizm, bir türlü, herkesin özellikle sol çevrelerin rakiplerini susturmak için kullandığı bir yafta ve etiket olmaktan öteye geçemedi. Doğrudan azınlık Şovenizmi üzerine -dikkat çekici bir tarihte- yazılmış yazının ise Uğur Mumcu’ya ait olduğunu gördük. Aslında yazı, teorik yönden kavramsal boyutuyla Şovenizme değinmese, Osmanlı bakiyesi bir topluluk üzerine belli görüşlerin tekrarı olmaktan öteye gitmese de başlığı (Azınlık Şovenizmi) açısından dikkatimizi çekti. Mumcu bu yazısında daha önce yazdığı bir kitabın (Kürt-İslam Ayaklanması) ötesine geçmeyerek özetle şunları söylemektedir: “… Zaman geçtikçe, olaylar üzerindeki sis bulutları dağılır ve ortaya çıkan İngiliz belgelerinde olduğu gibi, “azınlık şovenizmi”nin hangi oyunların ve tuzakların aracı olduğu elbette gün gelir anlaşılır.” (Cumhuriyet, 2 Eylül 1984)

ŞOVENİZMLER

Şovenizm, çoğunluğa dayanma kolaylığı ile popülist politikacıların hızla kayabildiği bir alan olarak görülmektedir. Ümmet gibi inanç toplulukları sonrası, nasıl bir yapıya dayanılacağına dair çetrefilli bir sürecin yaşanması; ideoloji olarak Nasyonalizmin kesin egemenliğine yol açmıştı. Nasyonalizmin dönüştüğü en popülist ve amorf biçimlerden biri olarak Şovenizm zamanla ortaya çıkmıştı. Bu açıdan Şovenizm, Nasyonalizm bahçesinde bitip salgın gibi yayılan duygu/düşünce biçimi ve görev anlayışıdır. Bununla beraber azınlıkların Şovenizmi, genellikle görmezden gelinmektedir. Bu durumun azınlıkların çoğu zaman ezilen olmaları, kendilerine sempati duyulması, kimlik inşasının kolaylığı, öteki olmanın rahatlığıyla karşı-öteki üretme konforu, menfaat sağlanması (veya kolayca aydın sayılma, kusurların görülmemesi) gibi sebepleri olabilir. Çoğunluğun Şovenizmi özgüven, rahatlık, büyüklük hissine dayalıyken azınlığın Şovenizmi şiddetli komplekse ve hastalıklı ötekileşmeye neden olmaktadır. Farklılık/lar üzerinden doğrudan doğruya çatışma doğmaktadır. Paulo Freire “Hangi maraba olursa olsun yerine geçtiği ağayı aratır. Bu nedenle mücadele insanileşmeyle paralel yürümelidir.” biçiminde ifade edebileceğimiz bir görüşün sahibidir. (Freire, 2018) Onun düşüncelerini de kanıtlayacak biçimde azınlık Şovenizminin çoğunluk Şovenizmini aratacağını unutmamak gerekmektedir. Hele siyasallaşmış bir azınlık, artık var olan tüm müsamaha ve sempati (kasıtlı destek) imkânlarını da sonuna kadar kullanarak her türlü ahlaki ve insani sınırları zorlayacak biçimde teröre varan saldırganlığa evrilebilmektedir. Herhangi bir azınlık, ayrı bir siyasal yapı olarak bağımsız bir devlet kurmayı başarsa bile Şovenizm yok olmamaktadır. Şovenizmin derecesi daha da artmakta ve bu durum ana kimlik ögesi hâline gelmektedir. Bu bağlamda azınlık ve çoğunluk Şovenizmleri arasında bir karşılaştırma yapmayı deneyebiliriz:

·       Çoğunluğun özgüven ve açık kibre dayanan Şovenizmine karşılık azınlığın Şovenizmi, özgüvensizlik duygusu ve gizli kibir içermektedir.

·       Çoğunluğun hamasi ve palavracı Şovenizmine karşı azınlık Şovenizminde yalancılık ve riyakârlık dozu yüksektir.

·       Çoğunluk Şovenizmine karşı azınlık Şovenizmi rövanşisttir. Skoru eşitlemekle yetinmeyip intikam alacağı günü beklemektedir.

·       Çoğunluğun Şovenizmi aşağılayıcı ve alaycıyken azınlığın Şovenizmi, kompleksli ve gizli ya da açık biçimde saldırgandır.

·       Çoğunluğun Şovenizmine karşı azınlığın Şovenizminin yıkıcı özellikleri daha serttir ve yarayı sağaltmayı değil de derinleştirip ağırlaştırmayı ana kimlik unsuru hâline getirmektedir.

·       Çoğunluğun Şovenizmine karşı azınlığın Şovenizmi, travmatiktir. Çoğu zaman kendi hâl ve kültüründen nefret etmektedir. En büyük anti-semitiklerin Yahudiler arasından çıkması ve bir siyahinin en büyük düşmanın yine bir siyahi olmasını anarak konuyu özetleyebiliriz.

Azınlık Şovenizmi konusuna girmek, sağ çıkmanın -en azından ağır yara almadan çıkmanın- âdeta imkânsızlığını hissettiren mayın tarlasına dalmak gibi. Ama azınlıklar, gerçek bir hikâyeden esinle senaryosu oluşturulan “Evdeki Düşman” (Orphan) adlı filmdeki gibi cüce sendromundan muzdaripse -bunun üzerine bir de iç dış kamuoyunu çocuk olduğu hususunda kandırmayı başarmışsa- Azınlık Şovenizmini dikkate almak mecburi hâle gelmiş demektir.

Azınlık denince sadece etnik azınlıklar değil de her türlü dinsel, kültürel veya toplumsal azınlıklar da hatırlanacak olursa bu yazıdaki iddiaların önemi daha da artacaktır. Mesela doğal cinselliğinizle ezici çoğunluk mensubu olmanıza rağmen azınlıktaki grupların tercih ve fantezilerine ilişkin söz etmeniz, bütün okları üzerinize çekmeniz için yeterli olacaktır. İşte bu nedenlerle, çeşitli tür ve biçimlerdeki azınlık Şovenizmleri, en az çoğunluk şovenizmi kadar üzerinde durulması gereken Şovenizmlerdir. Görünmez ve tanımlanmamış ama çok şiddetli bir şekilde hissedilen bu rüzgârı işaret edip nerelerden nerelere estiğini biraz olsun belirleyebilmek gerekmektedir. Velhasıl azınlıkların kompleksli ve saldırgan Şovenizmi, çoğunluk Şovenizmi  kadar -yer yer ondan daha fazla- reddedilmesi ve uzak durulması gereken bir düşünce ve yaşam biçimidir.

KAYNAKÇA

1-     Bora, Tanıl. “Mustafa Suphi.” 1 Şubat 2023 tarihinde erişildi.  www.birikimdergisi.com.

2-     Laçiner Ömer. “Milliyetçiliğin zemininde.” Birikim Aylık Sosyalist Kültür Dergisi, Haziran/Temmuz 2022.

3-     Bora, Tanıl. Türk Sağının Üç Hâli. İstanbul: İletişim Yayınları, 2021

4-     Freire, Paulo. Ezilenlerin Pedagojisi. Çeviren Dilek Hattatoğlu Erol Özbek. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2018.

 

 (SEBÎLÜRREŞAD dergisinin Şubat 2023/Şevval 1444 tarihli 1085. sayısında yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz kaydedilmiştir. Teşekkür ederiz.