AZINLIKLARIN ŞOVENİZMİ
Şovenizm, Türk Dil Kurumu tarafından “Kendi ulusunu öne çıkararak değişik ırk ve uluslar arasında düşmanlık
yaratmayı amaçlayan ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı akım.” biçiminde
tanımlanmaktadır. Bu tanımda,
·
Kendi ulusunu öne çıkarmak
·
Diğer ulus veya uluslarla düşmanlık yaratmak
hususları öne çıkmaktadır. Bu
hâliyle tanım, hiç de tarafsız değildir; Şovenizmi, ulusunu ulularken düşmanlık
yaratmak ve kışkırtmada bulunmakla yargılamaktadır. Ardından bu yargıyı, “aşırı
akım(dır)” diyerek netleştirmektedir. Tanımda, düşmanlık yaratmak ya da
yarattığı düşmanlık yolunda kışkırtmada bulunmak, Şovenizmin esas özellikleri
olarak verilmektedir. Gördüğümüz kadarıyla Şovenizm, Sol jargona ait bir terim olmanın
üzerinde düşünsel bir derinliğe ve açıklayıcılığa sahip değildir. Zaten Şovenist
ifadesi de gündelik dilde hakaret olarak kullanılmaktadır ve bu olumsuz anlam,
TDK’nin sözlüğünde kadar yansımıştır.
SOL JARGONDAN GÜNDELİK DİLE GÜNDELİK DİLDEN
TDK’YE
Sol akımlar, Şovenizmi;
kendisi dışındaki -yer yer de kendi içindeki- her çevre için yafta ve etiket
olarak kullanmaktadır. Öyle ki yeri gelince Türkiye Komünist Partisi’nin lideri
Mustafa Suphi bile Şovenist düşünceler taşımakla suçlanabilmektedir: “1918’deki bir konuşmasında, onu geçmişinde “şovenist” olmakla
itham edenlere karşılık verirken şunu söylemiş: “Avrupalıların, Avrupa
kapitalinin zulmü altında ‘şovenist’ olmayan bir Türk de bulamazsınız.”
Buradan, anti-emperyalizmin, şovenizmi dahi mazur gösterebilmesine açılan geniş
bir patika var. Bir başka mazuriyet, Ermeni “faciası” konusunda ortaya çıkıyor.
Bu “facia,” Suphi’ye göre olanca fecaatiyle, emperyalist güçlerin ve diğer
burjuvazilerle birlikte “zalim Ermeni burjuvazisi”nin hesabına yazılıyor.
Mağdur ve mazlum kitlelerin, onları böylesi “facialara” kışkırtan
burjuva-şovenist örgütlerden çekip çıkarılması gerektiği, -belki günümüzün
“siyasî doğruculuğu” ile kıyas edilebilir-, bir sterilizasyon formülü olarak
zikrediliyor. “Emperyalizm ve burjuvazi yaptı” diyerek “faciayı” arkasında
bırakıp geçmek, zamanın devrim coşkusu, devrim infilâkı içinde daha
anlaşılabilir bir hâl ve tavır. Ama sonrasında buradan da bir “görevsizlik
kararı” patikasının açıldığını biliyoruz.” (www.birikimdergisi.com) Bu sözler,
Mustafa Suphi’ye yönelik bir eleştiriden öte onun Sol camiada sahip olduğu
prestij ve imajının yıkılması amacına matuf gibi durmaktadır. Mustafa
Suphi’nin, kendi Marksist metodolojisi açısından gayet tutarlı sayılabilecek
görüşlerinin Osmanlı bakiyesi bir azınlığa karşı değerlendirme içermesi nedeniyle,
Şovenist olarak suçlanabildiği ortamda, kimse “Şovenist” etiketinden kendini
kolayca kurtaramayacaktır. Mustafa Suphi’nin trajik sonu ve efsanevi ismi
nedeniyle, kısmen mazur görülmesi mümkün olmakta ve azınlık Şovenizmine laf
edişi de gençliğine bağlanabilmektedir: “Suphi’nin,
bu patikaları tek başına açan yol işçisi olduğunu kimse söyleyemez. Zamanın
ruhu, zeminin meyli idi bu. Suphi, daha yolun başında katledilmiş bir usta idi.
Ömrü olsa, büyük ihtimalle, komünizm/sosyalizm ile milliyet meselesi arasındaki
girift ilişkinin sorunları hakkında yeni şeyler düşünecek, söyleyecekti.” Bu mazur
görme, yine de şartlıdır. Çünkü kendisi “Suphi’nin
milliyetçilik görüşünde gayet açık bazı sabit tutamaklar var. “Fetihçiliğe”
karşı, içeriye bakan, toplumunun esenliğini düşünen bir milliyetçilik anlayışı,
bunlardan biri. O sabit tutamakların en sağlamıysa: Beyleri paşaları değil
avamı, mağdur ve mazlumları, emekçileri milletin esası saymak- burası aynı
zamanda, sol popülizmle buluşma noktası.”dır ve bu nedenle de “Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bir Mustafa
Suphi Küçesi (Sokağı) bulunuyordu. Gün olur devran döner, belki bir yerlerde
bir “küçe”ye adı konur.” sözleriyle Milliyetçiliğinin -Şovenist eğilimlerinin
de denebilir- ödülünü adının bir sokağa verilmesiyle alacağı ima edilmektedir.
Burada kendi düşünce dünyalarından olan birine bile Şovenist suçlaması yönelten
Sol’un tipik 3B (ben-merkezci, bilgiç, bencil) hâlini görmek mümkündür. Bu 3B hâli,
Tanıl Bora’nın “… Sağın tarifinin ve
eleştirel tahlilinin, açıkçası solun fikrî üstünlük olduğunu olması gerektiğini
düşünüyorum… Sağı sağdan iyi bilmek üzerimize vazifedir.” sözlerinde
kendini çekinmeden ortaya koymaktadır. (Bora 2021, 12) 3B öyle bir hâldir ki
tanımladığı düşünce biçimleri ve bunların müntesiplerini ön sayfada “Milliyetçilik, Muhafazakârlık ve İslamcılık
arasında bir iç içelik varsayıyorum, üçünü sağ gövdenin birbiriyle uyumlu
organları gibi düşünüyorum.” (Bora 2021, 7) dedikten sonra arka sayfada “Önerdiğim, milliyetçilik, muhafazakârlık ve
İslamcılığı, pozisyonlar olmaktan ziyade ‘hâller’ olarak anlamaktır. Fizikteki
maddenin hâlleri gibi: katı, gaz, sıvı. Bunlardan birinde veya ötekinde Türk
sağının ‘maddesini’ görmek istiyorsak, o maddenin bir bileşeni veya kanadıyla falan
değil bir hâliyle karşı karşıya olduğumuzu hesap edersek, durumu daha iyi
anlarız, diye düşünüyorum.” (Bora 2021, 8) diyerek düştüğü tutarsızlığı
bile umursamamaktadır.
Birikim
dergisinin “Milliyetçilik: Yeni ve hep” başlığı altında, Milliyetçiliğin dosya
konusu edildiği 398-399. sayısında da benzer bir durum ortaya çıkmaktadır. Milliyetçilik
dosyası, Laçiner’in sözleriyle şöyle özetleniyor: “Birikim’in bu sayısında, modern zamanların ortalarından ulus-devlet
düzeneğinin ve anlayışının yerleşiklik kazanmasından itibaren en yaygın
olmasının yanı sıra, giderek hemen tüm siyasal-toplumsal ideolojilere
“sızabilmesi”ne ek olarak; özellikle kriz dönemlerinde ırkçı, faşist hareketler
üzerinden bütün diğerlerine rakip-düşman bir ideoloji olarak öne çıkabilen milliyetçiliğin,
şu son on yıllar içindeki -dünya ölçeğinde- “yeniden” yükselişinin nedenleri,
bağlamı ve dinamikleri üzerine hayli aydınlatıcı yazılar, analizler yer alıyor.”
(Laçiner 2022, 4) Fakat toplanan tüm yazıların derin yapısında kastedilen Milliyetçilikler
içinde en kötüsünün Osmanlı varisi milletin Milliyetçiliği olduğu yine Osmanlı
bakiyesi diğer toplulukların Milliyetçiliklerinin yukarıda sözü edilen tüm
sızma, ırkçılığa, Faşizme ve Şovenizme evrilme durumlarının önemsenmediği bir
durum ortaya çıkmaktadır. Bu yazıda özellikle Sol’un görmezden geldiği
Şovenizmlerden biri olan “Azınlıkların Şovenizmi”ne değinmek istiyoruz.
AZINLIK ŞOVENİZMİ: O NE Kİ?
Bu yazının ilk düşünülen başlığı “Azınlıkların Kompleksli Şovenizmi”ydi
fakat böyle bir başlık, Şovenizmin kendi içinde taşıdığı yargı yüküne ayrıca
yazının mesajının ağırlığını da ekleyebilirdi. Bu başlık, seçilirse -her
yazının var oluş amacı olan okunmak konusunda- sorunlar çıkarıp tarafgirlik ve
husumetleri tetikleyebilirdi. Ayrıca daha okunmadan esas konuyu işaret edeceği
hatta yazının ana düşüncesini vereceği için de tercih edilmedi. İster
çoğunluğun Şovenizmi isterse de azınlığın Şovenizmi olsun tüm Şovenizmler, esas
itibarıyla empatiyi dışladığı, anlamayı reddettiği için daha yazının
başlığından dolayı başlık dışında hiçbir bölümünün okunmayabileceği, hep
cebimizde duran ihtimal. Bu yazı nedeniyle çoğunluğun Şovenistlerinin düşman,
azınlıkların Şovenistlerinin daha da düşman olabileceği ihtimali de orada
durmaktadır. Hele azınlıkların Şovenizminin daha konsantre olması nedeniyle
yazının başına gelecekler, ihtimalden öte kesinleşmiş gibidir.
“Herhâlde bu konuda geçmişte kesin bir şeyler yazılmıştır?” diyerek
başladığımız araştırmamızda, Marksist Leninist ve Maoist grupların Şovenizmle
tüm hasımlarına yönelik etiketleme türündeki yazılarından başka, kapsamlı
literatüre ulaşmak mümkün olmadı. Şovenizm, bir türlü, herkesin özellikle sol
çevrelerin rakiplerini susturmak için kullandığı bir yafta ve etiket olmaktan
öteye geçemedi. Doğrudan azınlık Şovenizmi üzerine -dikkat çekici bir tarihte-
yazılmış yazının ise Uğur Mumcu’ya ait olduğunu gördük. Aslında yazı, teorik
yönden kavramsal boyutuyla Şovenizme değinmese, Osmanlı bakiyesi bir topluluk
üzerine belli görüşlerin tekrarı olmaktan öteye gitmese de başlığı (Azınlık
Şovenizmi) açısından dikkatimizi çekti. Mumcu bu yazısında daha önce yazdığı
bir kitabın (Kürt-İslam Ayaklanması) ötesine geçmeyerek özetle şunları
söylemektedir: “… Zaman geçtikçe, olaylar
üzerindeki sis bulutları dağılır ve ortaya çıkan İngiliz belgelerinde olduğu
gibi, “azınlık şovenizmi”nin hangi oyunların ve tuzakların aracı olduğu elbette
gün gelir anlaşılır.” (Cumhuriyet, 2 Eylül 1984)
ŞOVENİZMLER
Şovenizm, çoğunluğa dayanma kolaylığı ile popülist politikacıların
hızla kayabildiği bir alan olarak görülmektedir. Ümmet gibi inanç toplulukları
sonrası, nasıl bir yapıya dayanılacağına dair çetrefilli bir sürecin yaşanması;
ideoloji olarak Nasyonalizmin kesin egemenliğine yol açmıştı. Nasyonalizmin
dönüştüğü en popülist ve amorf biçimlerden biri olarak Şovenizm zamanla ortaya
çıkmıştı. Bu açıdan Şovenizm, Nasyonalizm bahçesinde bitip salgın gibi yayılan duygu/düşünce
biçimi ve görev anlayışıdır. Bununla beraber azınlıkların Şovenizmi, genellikle
görmezden gelinmektedir. Bu durumun azınlıkların çoğu zaman ezilen olmaları,
kendilerine sempati duyulması, kimlik inşasının kolaylığı, öteki olmanın
rahatlığıyla karşı-öteki üretme konforu, menfaat sağlanması (veya kolayca aydın
sayılma, kusurların görülmemesi) gibi sebepleri olabilir. Çoğunluğun Şovenizmi
özgüven, rahatlık, büyüklük hissine dayalıyken azınlığın Şovenizmi şiddetli
komplekse ve hastalıklı ötekileşmeye neden olmaktadır. Farklılık/lar üzerinden
doğrudan doğruya çatışma doğmaktadır. Paulo Freire “Hangi maraba olursa olsun yerine geçtiği ağayı aratır. Bu nedenle
mücadele insanileşmeyle paralel yürümelidir.” biçiminde ifade
edebileceğimiz bir görüşün sahibidir. (Freire, 2018) Onun düşüncelerini de kanıtlayacak
biçimde azınlık Şovenizminin çoğunluk Şovenizmini aratacağını unutmamak
gerekmektedir. Hele siyasallaşmış bir azınlık, artık var olan tüm müsamaha ve
sempati (kasıtlı destek) imkânlarını da sonuna kadar kullanarak her türlü ahlaki
ve insani sınırları zorlayacak biçimde teröre varan saldırganlığa evrilebilmektedir.
Herhangi bir azınlık, ayrı bir siyasal yapı olarak bağımsız bir devlet kurmayı
başarsa bile Şovenizm yok olmamaktadır. Şovenizmin derecesi daha da artmakta ve
bu durum ana kimlik ögesi hâline gelmektedir. Bu bağlamda azınlık ve çoğunluk Şovenizmleri
arasında bir karşılaştırma yapmayı deneyebiliriz:
·
Çoğunluğun özgüven ve açık kibre dayanan Şovenizmine
karşılık azınlığın Şovenizmi, özgüvensizlik duygusu ve gizli kibir içermektedir.
·
Çoğunluğun hamasi ve palavracı Şovenizmine karşı
azınlık Şovenizminde yalancılık ve riyakârlık dozu yüksektir.
·
Çoğunluk Şovenizmine karşı azınlık Şovenizmi rövanşisttir.
Skoru eşitlemekle yetinmeyip intikam alacağı günü beklemektedir.
·
Çoğunluğun Şovenizmi aşağılayıcı ve alaycıyken
azınlığın Şovenizmi, kompleksli ve gizli ya da açık biçimde saldırgandır.
·
Çoğunluğun Şovenizmine karşı azınlığın
Şovenizminin yıkıcı özellikleri daha serttir ve yarayı sağaltmayı değil de
derinleştirip ağırlaştırmayı ana kimlik unsuru hâline getirmektedir.
·
Çoğunluğun Şovenizmine karşı azınlığın
Şovenizmi, travmatiktir. Çoğu zaman kendi hâl ve kültüründen nefret etmektedir.
En büyük anti-semitiklerin Yahudiler arasından çıkması ve bir siyahinin en
büyük düşmanın yine bir siyahi olmasını anarak konuyu özetleyebiliriz.
Azınlık Şovenizmi konusuna girmek, sağ çıkmanın -en azından ağır yara
almadan çıkmanın- âdeta imkânsızlığını hissettiren mayın tarlasına dalmak gibi.
Ama azınlıklar, gerçek bir hikâyeden esinle senaryosu oluşturulan “Evdeki
Düşman” (Orphan) adlı filmdeki gibi cüce sendromundan muzdaripse -bunun
üzerine bir de iç dış kamuoyunu çocuk olduğu hususunda kandırmayı başarmışsa-
Azınlık Şovenizmini dikkate almak mecburi hâle gelmiş demektir.
Azınlık denince sadece etnik azınlıklar değil de her türlü dinsel,
kültürel veya toplumsal azınlıklar da hatırlanacak olursa bu yazıdaki iddiaların
önemi daha da artacaktır. Mesela doğal cinselliğinizle ezici çoğunluk mensubu
olmanıza rağmen azınlıktaki grupların tercih ve fantezilerine ilişkin söz
etmeniz, bütün okları üzerinize çekmeniz için yeterli olacaktır. İşte bu
nedenlerle, çeşitli tür ve biçimlerdeki azınlık Şovenizmleri, en az çoğunluk
şovenizmi kadar üzerinde durulması gereken Şovenizmlerdir. Görünmez ve
tanımlanmamış ama çok şiddetli bir şekilde hissedilen bu rüzgârı işaret edip
nerelerden nerelere estiğini biraz olsun belirleyebilmek gerekmektedir. Velhasıl
azınlıkların kompleksli ve saldırgan Şovenizmi, çoğunluk Şovenizmi kadar -yer yer ondan daha fazla- reddedilmesi
ve uzak durulması gereken bir düşünce ve yaşam biçimidir.
KAYNAKÇA
1-
Bora, Tanıl. “Mustafa Suphi.” 1 Şubat 2023
tarihinde erişildi. www.birikimdergisi.com.
2-
Laçiner Ömer. “Milliyetçiliğin zemininde.”
Birikim Aylık Sosyalist Kültür Dergisi, Haziran/Temmuz 2022.
3-
Bora, Tanıl. Türk
Sağının Üç Hâli. İstanbul: İletişim Yayınları, 2021
4- Freire, Paulo. Ezilenlerin Pedagojisi. Çeviren Dilek Hattatoğlu Erol Özbek.
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2018.
(SEBÎLÜRREŞAD dergisinin Şubat 2023/Şevval 1444 tarihli 1085. sayısında yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz kaydedilmiştir. Teşekkür ederiz.