19 Ekim 2018 Cuma

BİR ŞEHRİ YAŞAMAK - I



AMASYA’YI YAZMAK

İnsanoğlunun başka varlıklardan ayrılan kurmak/inşa etmek gibi bir özelliği var. Bu kurma eylemi, somut olarak maddi bir şeyler kurmak olduğu gibi soyut olarak manevi şeyler kurmak da olabiliyor. Yeri geliyor inşa edilen şey, bir mimari eylem ile maddi olarak gözümüzün önünde ‘bir bina’; yeri geliyor bir söz kanalıyla ruhumuzun içinde ‘bir şiir’ oluyor. İnsanoğlu şehri kuruyor; evleri, ev içlerini, avluları, sokakları, caddeleri, meydanları kuruyor; bu işleri yaparken bir tarih de kuruyor. Şehre verilen isimle başlayan manevi inşa eylemi, maddi inşa ile birlikte yürüyerek sokaklara caddelere verilen isimlerle devam ediyor.

Kurulan şehirlerde verilen isimlerle kalmıyor insanoğlu; şehrin dağına, taşına, ırmağına kısacası her şeyine anlam ve hatıra yüklüyor. Yaşanan olaylarla kurgulanan efsane ve masallarla zenginleşerek devam ediyor kurma işi. Sembol isimler, zirve olaylar, anlatılar, masallar, türküler, efsaneler dolup dolup taşıyor tarih boyunca şehrin her yerinden. Zamanla şehirle ilgili dev bir hafıza oluşuyor. İşte Amasya, bu kurma eyleminin en güzel örneklerinden biri. Amasya deyince işte dağı delen Ferhat, işte sevgilisi güzeller güzeli Şirin. İşte Yeşilırmak, işte Çakallar…

Yedinci Şehir

Tüm bunlara söylememize neden olan şey elimizdeki kitaptır. Yedinci Şehir ismini taşıyor bu kitap. Yedinci Şehir, bir Amasya ve Amasyalılık kitabı. Kitabın girişinde ise şöyle bir söz var: “Ve, Amasya o şehirdir ki orda, doğmak kadar ölmek de saadettir.”

Kitapta Amasya’yı belgeleyen suluboya çalışması resimler de var. Bu suluboya resimler ile kitap daha bir güzelleşmiş. Resimler Mehmet Tektaş’a ait. Kitabın başında şöyle bir de ithaf yazısı yer alıyor: “Bu kitabı, burada başlattığı ömrünü başka kentlere taşıyıp götürenlerle; gönlünden bir o kadarını burada bırakıp giden başka şehirlilere ithaf ediyorum.”

Neden Yedinci?

Sultanlar fidanlığı olan bir şehzadeler kenti Amasya. O şehzadelerin eğitiminin çekirdek yeri. Osmanlı İmparatorluğun numune bir eğitim alanı. Şehzadelerin staj yaptığı bir şehir. Yazar bunu şöyle ifade ediyor: “Tut elinden en sevgili şehzadeni gönder Amasya’ya. Kavak çayırından Filingir Bağlarına tay koştursun. O has oğul ki, yarın bir Arap çöllerinde bulacaktır kendini, bir Viyana kapılarında…” (s. 17)

Yazar, Yedinci Şehir’in nasıl bir kitap olduğunu şöyle anlatıyor: “Yedinci Şehir, bir beldenin tarihi olamaz, hele coğrafyası hiç değildir… Yedinci Şehir, son dört bin yılı net olarak hatırlanan bir yerleşim birimiyle, o beldeye hayat emziren ve dünyanın kurulduğu günden beri hep bunu yapmaya çalışan bir ırmağın hikâyesidir. Yedinci Şehir öncelikle bir denemedir.” (s.13) Amasyalı olmayan birinin Amasya üzerine yazması ancak Amasya sevgisi hatta aşkı ile açıklanabilir. Bu şehir üzerine yazmak her anlamda cesarettir. Yazar da haddini bildiğini söylüyor; yazma şekil ve amacını da açıklıyor: “Yedinci Şehir, -daha siyah puntolarla belirtelim ki- bir yedinci şehirdir ve ilk altı şehre yeni bir halka eklemek gayesini gütmez. Beş Şehir gibi bir temel eserle, ‘Altıncı Şehir’ yazarının kıvrak kalemi yanında, bizim yaptığımız cüretkârlık bile sayılabilir.” (s.14)

            



            Sivas’ta Doğan Bir Yazarın Kaleminden Yedinci Şehir

Elimizdeki kitap, Amasya’ya Yedinci Şehir damgasını vuran bir kitaptır. Bir ‘şehirde yaşamak’ başka, bir ‘şehri bilmek’ başka, ‘şehri yaşamak’ daha başkadır. Bir şehirde yaşamak, o şehrin içinde bilinçli veya bilinçsiz bulunmakla ilgili bir şeydir. Bir şehri bilmek ise o şehrin adını cadde ve sokaklarını bilmekten öte bir şeydir. O şehrin o anki hâli kadar geçmişini acılarını sevinçlerini bilmekle ilgilidir. Şehri bilmek şehrin hafızasına girmek o hafızasını bilmektir. Bir şehri yaşamak ise bunların hepsiyle beraber ve bunların hepsinden daha öte bir şey. Şehri yaşamak, artık şehrin sembollerini çözmek ve şehirle bütünleşmekle ilgili bir durumdur. Bunun bir şehirde doğmakla hiç ilgisi yok. Şehri yaşamak için şehri bilmek ve anlamak gerekiyor. O şehri sevmek gerekiyor. Tüm bu şartlardan sonra şehri yaşamaktan söz edilebilir. Şehri yaşayanın ise ölümü de orada olur, mezarı da. Bir ‘şehri Amasya’yı yaşamayı’ hayatı ve ölümü ile ispatlamış, mezarı ile de şehirle bütünleşmiş bir yazarın kitabı Yedinci Şehir. Bu yönüyle de çok kıymetli.

Yedinci Şehir, Amasyalı olmayan birinin yazdığı Amasya sevgisi kitabıdır. Amasyalılar da yazarın Amasya sevgisini garipsediklerini vurgulamak adına yazara takılmadan durmamış. Yazar cevabında sitemlidir: “Amasya’da göreve başladığım günlerde, kendinin ağabey makamında gören bir cedit dost, bir köşeye çekerek, kulağıma “Amasya, Amasyalılarındır kardeşim, ne yapsan nafile…” diye fısıldamıştı. Olamazdı bu. Bana göre, Amasyalı olmak burada doğmak değildi. İnsanlar, ebeveynleri ile dünyayı görecekleri mekânları seçme hakkına sahip değildiler ama en azından gömülecekleri yeri beğenebilme hakları vardı… Ben geldiğim günden bu yana, kendimi Amasya’nın manevi bir evladı olarak kabul ettim ve hep öyle kaldım…” (s.14)

Özkan Yalçın’ın bu siteminden içinde bir ukde olduğunu anlıyoruz.  Özkan Yalçın; bir Amasyalı olmayı, Amasyalı sayılmayı, Amasya dostu olmayı yeterli görmüyor kendine ve tam bir Amasyalı olmanın -aynı zamanda herhangi bir şehirli olmanın- formülünü de açıklıyor: Bir şehirli olmak orada doğmak değil orada ölmektir ve mezarının orada olmasıdır. Özkan Yalçın hayatı ve ölümü ile de kendi formülünü ispatlıyor. İnsan sormadan edemiyor, Amasya adına böyle bir kitap yazabilecek kaç Amasyalı vardır ki? Amasya’da doğmak böyle bir çalışma yapmak için hiç de yeterli olmuyor; Amasya adına böyle bir iz bırakmaya, hele tarihe çentik atmaya yetmiyor. Böyle bir şey için Amasya’ya âşık olmak gerekiyor, dev bir birikim ve yetenek gerekiyor. Kısacası Amasya’yı yaşamak gerekiyor.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz kaydedilmiştir. Teşekkür ederiz.