AMASYA’YI YAZMAK
İnsanoğlunun başka varlıklardan
ayrılan kurmak/inşa etmek gibi bir özelliği var. Bu kurma eylemi, somut olarak
maddi bir şeyler kurmak olduğu gibi soyut olarak manevi şeyler kurmak da
olabiliyor. Yeri geliyor inşa edilen şey, bir mimari eylem ile maddi olarak
gözümüzün önünde ‘bir bina’; yeri geliyor bir söz kanalıyla ruhumuzun içinde ‘bir
şiir’ oluyor. İnsanoğlu şehri kuruyor; evleri, ev içlerini, avluları,
sokakları, caddeleri, meydanları kuruyor; bu işleri yaparken bir tarih de
kuruyor. Şehre verilen isimle başlayan manevi inşa eylemi, maddi inşa ile birlikte
yürüyerek sokaklara caddelere verilen isimlerle devam ediyor.
Kurulan şehirlerde verilen
isimlerle kalmıyor insanoğlu; şehrin dağına, taşına, ırmağına kısacası her
şeyine anlam ve hatıra yüklüyor. Yaşanan olaylarla kurgulanan efsane ve
masallarla zenginleşerek devam ediyor kurma işi. Sembol isimler, zirve olaylar,
anlatılar, masallar, türküler, efsaneler dolup dolup taşıyor tarih boyunca
şehrin her yerinden. Zamanla şehirle ilgili dev bir hafıza oluşuyor. İşte
Amasya, bu kurma eyleminin en güzel örneklerinden biri. Amasya deyince işte
dağı delen Ferhat, işte sevgilisi güzeller güzeli Şirin. İşte Yeşilırmak, işte
Çakallar…
Yedinci Şehir
Tüm bunlara söylememize neden
olan şey elimizdeki kitaptır. Yedinci Şehir ismini taşıyor bu kitap. Yedinci
Şehir, bir Amasya ve Amasyalılık kitabı. Kitabın girişinde ise şöyle bir söz
var: “Ve, Amasya o şehirdir ki orda,
doğmak kadar ölmek de saadettir.”
Kitapta Amasya’yı belgeleyen
suluboya çalışması resimler de var. Bu suluboya resimler ile kitap daha bir
güzelleşmiş. Resimler Mehmet Tektaş’a ait. Kitabın başında şöyle bir de ithaf
yazısı yer alıyor: “Bu kitabı, burada
başlattığı ömrünü başka kentlere taşıyıp götürenlerle; gönlünden bir o kadarını
burada bırakıp giden başka şehirlilere ithaf ediyorum.”
Neden Yedinci?
Sultanlar fidanlığı olan bir şehzadeler
kenti Amasya. O şehzadelerin eğitiminin çekirdek yeri. Osmanlı İmparatorluğun
numune bir eğitim alanı. Şehzadelerin staj yaptığı bir şehir. Yazar bunu şöyle
ifade ediyor: “Tut elinden en sevgili
şehzadeni gönder Amasya’ya. Kavak çayırından Filingir Bağlarına tay koştursun.
O has oğul ki, yarın bir Arap çöllerinde bulacaktır kendini, bir Viyana
kapılarında…” (s. 17)
Yazar, Yedinci Şehir’in nasıl bir
kitap olduğunu şöyle anlatıyor: “Yedinci
Şehir, bir beldenin tarihi olamaz, hele coğrafyası hiç değildir… Yedinci Şehir,
son dört bin yılı net olarak hatırlanan bir yerleşim birimiyle, o beldeye hayat
emziren ve dünyanın kurulduğu günden beri hep bunu yapmaya çalışan bir ırmağın
hikâyesidir. Yedinci Şehir öncelikle bir denemedir.” (s.13) Amasyalı olmayan
birinin Amasya üzerine yazması ancak Amasya sevgisi hatta aşkı ile
açıklanabilir. Bu şehir üzerine yazmak her anlamda cesarettir. Yazar da haddini
bildiğini söylüyor; yazma şekil ve amacını da açıklıyor: “Yedinci Şehir, -daha siyah puntolarla belirtelim ki- bir yedinci
şehirdir ve ilk altı şehre yeni bir halka eklemek gayesini gütmez. Beş Şehir
gibi bir temel eserle, ‘Altıncı Şehir’ yazarının kıvrak kalemi yanında, bizim
yaptığımız cüretkârlık bile sayılabilir.” (s.14)
Elimizdeki kitap, Amasya’ya
Yedinci Şehir damgasını vuran bir kitaptır. Bir ‘şehirde yaşamak’ başka, bir
‘şehri bilmek’ başka, ‘şehri yaşamak’ daha başkadır. Bir şehirde yaşamak, o
şehrin içinde bilinçli veya bilinçsiz bulunmakla ilgili bir şeydir. Bir şehri
bilmek ise o şehrin adını cadde ve sokaklarını bilmekten öte bir şeydir. O
şehrin o anki hâli kadar geçmişini acılarını sevinçlerini bilmekle ilgilidir.
Şehri bilmek şehrin hafızasına girmek o hafızasını bilmektir. Bir şehri yaşamak
ise bunların hepsiyle beraber ve bunların hepsinden daha öte bir şey. Şehri
yaşamak, artık şehrin sembollerini çözmek ve şehirle bütünleşmekle ilgili bir
durumdur. Bunun bir şehirde doğmakla hiç ilgisi yok. Şehri yaşamak için şehri
bilmek ve anlamak gerekiyor. O şehri sevmek gerekiyor. Tüm bu şartlardan sonra şehri
yaşamaktan söz edilebilir. Şehri yaşayanın ise ölümü de orada olur, mezarı da. Bir
‘şehri Amasya’yı yaşamayı’ hayatı ve ölümü ile ispatlamış, mezarı ile de
şehirle bütünleşmiş bir yazarın kitabı Yedinci Şehir. Bu yönüyle de çok
kıymetli.
Yedinci Şehir, Amasyalı olmayan
birinin yazdığı Amasya sevgisi kitabıdır. Amasyalılar da yazarın Amasya
sevgisini garipsediklerini vurgulamak adına yazara takılmadan durmamış. Yazar
cevabında sitemlidir: “Amasya’da göreve
başladığım günlerde, kendinin ağabey makamında gören bir cedit dost, bir köşeye
çekerek, kulağıma “Amasya, Amasyalılarındır kardeşim, ne yapsan nafile…” diye
fısıldamıştı. Olamazdı bu. Bana göre, Amasyalı olmak burada doğmak değildi. İnsanlar,
ebeveynleri ile dünyayı görecekleri mekânları seçme hakkına sahip değildiler
ama en azından gömülecekleri yeri beğenebilme hakları vardı… Ben geldiğim
günden bu yana, kendimi Amasya’nın manevi bir evladı olarak kabul ettim ve hep
öyle kaldım…” (s.14)
Özkan Yalçın’ın bu siteminden içinde
bir ukde olduğunu anlıyoruz. Özkan
Yalçın; bir Amasyalı olmayı, Amasyalı sayılmayı, Amasya dostu olmayı yeterli
görmüyor kendine ve tam bir Amasyalı olmanın -aynı zamanda herhangi bir şehirli
olmanın- formülünü de açıklıyor: Bir
şehirli olmak orada doğmak değil orada ölmektir ve mezarının orada olmasıdır.
Özkan Yalçın hayatı ve ölümü ile de kendi formülünü ispatlıyor. İnsan sormadan
edemiyor, Amasya adına böyle bir kitap yazabilecek kaç Amasyalı vardır ki?
Amasya’da doğmak böyle bir çalışma yapmak için hiç de yeterli olmuyor; Amasya
adına böyle bir iz bırakmaya, hele tarihe çentik atmaya yetmiyor. Böyle bir şey
için Amasya’ya âşık olmak gerekiyor, dev bir birikim ve yetenek gerekiyor.
Kısacası Amasya’yı yaşamak gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz kaydedilmiştir. Teşekkür ederiz.