DON
KİŞOT: HER ZAMAN VE HER YERDE YENİDEN YAŞANAN ŞİİR
Bazı kitaplar vardır nerde
ne zaman okunursa okunsun her seferinde bambaşka tatlar vererek apayrı, yeni ve
zengin anlamlar kazanır. Bu kitaplar, asırlar geçse de kendi değerini korur.
İşte Cervantes tarafından kaleme alınan Don Kişot böyle bir eserdir ve bu
nedenle de bir klasiktir. Don Kişot her açıdan edebî eserle bilimsel eser
farkını yansıtıyor. Don Kişot, fotoğrafların an’ı yansıtıp bir şekilde tüketilmesine
karşı; tablolar gibi eskimez her dem yeni tablo gibi. Garaudy’nin “Don Kişot
Yaşanmış Şiir” adlı kitabındaki ifadelerle bu durum şöyle anlatılıyor: “Bu efsane (Don Kişot) geçmişe ait değildir.
O, geçmişi, geleceği ve şimdiyi içinde barındırır. Tarihin determinizmlerini
kırarak ve insana geleceğinden sorumlu olduğunu hatırlatarak tarihi sorgular.”
(s.26)
Don Kişot, Batılı ve katı
bir perspektifle bize realite/gerçek diye sunulanlara karşı sesi, çağlar boyu
yankılanacak bir isyandır. Çünkü böyle bir gerçek yoktur, bu gerçek iddiası
sadece ve sadece amaçsız bir menfaat ve dünyevileşme arzusudur. Bize gerçek
diye sunulan, merhamet ve paylaşma sevinci gibi duygulardan yoksun bir sömürü
hırsıdır: “Realite adını vermekte görüş
birliği ettiğimiz şey, kuruntu ve yalandır. Aslında bunu şöyle adlandıracaktık:
İnsanın yabancılaşması. İlk defa Shakespeare ve Cervantes bağırdılar: “Kral
çıplak!” Sizin gerçeğiniz sahte bir gerçektir. Anlamsızdır, çünkü gayesi
yoktur!” (s.36)
Hayatımızda veya hayatımızın
kısa da olsa en azından bir bölümünde hayal ve ideallerimizin gerçeklerden daha
ön planda olduğu bir dönem olmuştur. Özellikle çocukluk ve gençlik
dönemlerimizde yaşadığımız bu ruhsal Don Kişotluk çok özel bir durum olarak düşünülmelidir.
Bu hususta da şöyle diyor Garaudy: “Haklı
bir davaya inanmışsanız, bedeli ne olursa olsun, onun uğrunda sonuna kadar
mücadele etmelisiniz. Bu durumda eyleminizin karşınıza çıkardığı her durumu da
göğüsleyebilmelisiniz... Benim açımdan dünyanın en büyük günahı, umutsuzluğa
kapılmaktır. İman sahibi olmak ise, fırtına ve kasırgalara rağmen sabaha
ereceğinize ve günle buluşacağınıza inanmak demektir…” (s.13)
Her idealist bir parça Don
Kişot değil midir? Her anlamda imkânsızı isteyen ve ona talip olan bir adam Don
Kişot… Atı, sevgilisi, yardımcısı, her şeyi ve her durumu ile imkânsızın
taliplisi… Onun mücadelesi; realizm ile hayalperestlik arasında bir yerlerde
durur. Don Kişot’tan çıkardığımız ders bir insanın nereden geldiği değil nereye
gittiğinin önemli olduğudur. Ya da başka bir ifade ile insanın nerede olduğu ve
ne yaptığı değil ne yapmak istediğinin önemli olduğunun resmidir. İnsan irade
sahibi bir varlıktır; kendisine ve kendi hayatına seçimleri ile anlam
kazandırır: “Eserinin kaynağı, canlı kökeni,
bir doğum olgusu değil, aksine tarihi bir tecrübeden hareketle, bir yaşama ve
düşünme tarzının seçimidir.” (s.19) İnsanın hâlinin değil de gayesinin
önemli olduğu gerçeğini vurgular her yönüyle Don Kişot… “Asaletin kanla değil, sadece faziletle edinildiğini ilan eden şövalye
için soyunun ne önemi var!” (s.18)
Uzun ömrü boyunca hep
ideallerinin ve hayallerinin peşinde koşmuş bir eylem adamı ve düşünür olarak
Garaudy’nin Don Kişot üzerine yazdığı kitap okuyucu olarak bizleri heyecanlandırıyor.
Kitap, Don Kişot üzerine olduğu kadar Cervantes üzerine yazılmış bir eser. Garaudy,
Don Kişot için “Yaşanmış Şiir” alt başlığını kullanıyor. “Benim Üstadım Don Kişot’tur. Yirmi yaşından itibaren kendime rehber
edindim ben onu. İdealin gerçekten daha doğru olduğuna inanan Don Kişot’u.
Hiçbir fırtınanın baş eğdiremediği o kahramanı…” (s.13)
Don Kişot’un macerasının
daha doğrusu mücadelesinin komik bulunması veya öyle zannedilmesi konusunda da
şöyle diyor: “Don Kişot, o Ermiş Şövalye,
paranın yeni bir hükümdarlığının doğuşuna kucak açan bir asrın bütün
kurumlarıyla, cesaretini ve umudunu kaybetmeksizin “ha bire” çarpışır. Öylesi
bir asırda, korku ve ayıplanma nedir bilmeden yapılacak böylesi bir
âlicenaplıksa, elbette artık sadece alaya alınmakla ve başarısızlıkla
sonuçlanabilirdi.” (s.14)
Kitap boyunca Don Kişot
örnekliğinde Sanco Panza’nın tanıklığında Cervantes’in üretkenliğinde bir
bütüncül durum ortaya çıkıyor. Bu bütüncül durum bir Endülüs’e Ağıt ortaya çıkarıyor.
Çünkü Endülüs; Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi farklı dinlerin
mensuplarının, her soydan ve her inançtan insanın kültürel bir zenginlik ve
farklılıklarıyla uyum ve birliktelik içinde yaşadığı bir medeniyet örnek bir
kültürdü: “Müdejarların (İspanyol
vatandaşı Müslümanlar) mahallesinde
çuhacılık yaptı dedesinin babası Cervantes’in…“Gırnata, Kurtuba,
İşbiliye/Sevilla ve Armada için zeytinyağı ve buğday toplayıcısı olarak adım
adım dolaştığı bütün Endülüs, Marcellino Menendezy Pelayo’nun yazdığı gibi,
Cervantes’in ‘deneyiminin gerçek alanı ve ruhunun gerçek yurdu’ oldu.
Cervantes, Endülüs geleneğinde en esaslı noktaları dillendirir: Hoşgörü ve daha
da ileri noktadaki evrensellik duygusu gibi… Çünkü Endülüs’te asırlar boyunca
Hıristiyanlar, Museviler ve Müslümanlar birbirleriyle kaynaşmış hâlde yaşadılar
ve kültürleri ile hayat tarzları, birbirinden karşılıklı olarak beslendi.”
(s.18-19)
Garaudy, Cervantes’in Don Kişot’u; Endülüs’teki
birliktelik ve bir arada yaşama deneyimine ağıt olarak yazdığını vurguluyor
kitabı boyunca. Müslüman kökenlilerin Moriskoların Don Kişot’ta bambaşka bir
yer tuttuğunu bunun da Cervantes’in özlemini hatta hayatını yansıttığını ifade
ediyor. Müslümanlardan ve Yahudilerden ilham alan bir Endülüs’ün tarihin
akışını değiştireceğini bu anlamda Rönesans’ın bir sakat doğum olduğunu
söylüyor: “Tanrı ile ve O’na karşı
olmayan gerçek bir ‘Rönesans’ XVI. Yüzyılda İtalya’da değil de XIV. Yüzyılda
İspanya’da başlayabilirdi. Don Kişot, bize tarihin bu kaçırılmış fırsatını
dillendiriyor.” (s.45)
Cervantes’in Don Kişot’u pek
çok bakış açısıyla okunup değerlendirilebileceği gibi “insanın bu dünyada
seyirci kalmadığının destanı” olarak okunup değerlendirilebilir. Çünkü o,
bir ideal bir hayal uğruna dünyayı değiştirme çabası elbette ki en başta
dünyayı ve hayatı yeniden algılama biçimidir. Hayatımızı ve seçmeden
varoluşumuzu kuşatanlar gerçekleri değiştirme yolunda devrimci bir çabayı
anlatıyor ve her zaman yeni kalıyor. Çünkü her çağda ve her yerde iyilik
doğruluk güzellik yolunda hayata ve hayatımıza anlam katmak için değiştirilmesi
gereken o kadar çok şey var ki. Büyüklük, asalet, hayatın anlamı, insanın
kalitesi adına değişmesi gereken şeyler duvarlar örmüştür etrafımıza, Don
Kişot, bu duvarlara karşı verilen acıklı ama bilinçli bir mücadelenin
destanıdır. Garaudy, Don Kişot’un ana
mesajını da açıklıyor bize:
“Asil
doğulmaz, asil olunur. İnsan uğruna hayatını feda etmeyi kabul ettiği projenin
büyüklüğü ile asil olur. Don Kişot’un ana mesajı işte budur: Bir adamın kalitesi, kanına değil amacına
bağlıdır: Hakiki asalet, faziletten ibarettir. Haytalar prensler arasında
da görülür, baldırı çıplaklar arasında da… Büyüklüğün yurdu, sınıfı veya
mezhebi olmaz.” (s.23)
İdeali peşinde bir mücadele
verenler için Don Kişot hayatın anlamının ta kendisi… Bu noktada Garaudy’nin
Don Kişot’u başka bir gözle okunabilir; hayatını Don Kişot olarak yaşayanlar
için çok kıymetli ama Don Kişotlara eleştirel bakanlar için de önemli bir kitap.
Ömrünüzün en azından bir bölümünde Don Kişot olmamışsanız -üzgünüm ama siz- niye
yaşadınız ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz kaydedilmiştir. Teşekkür ederiz.