9 Ekim 2018 Salı

PAMUK VE MARQUEZ NE KADAR UZAK?


SESSİZ EV – ORHAN PAMUK

 Orhan Pamuk’un Sessiz Ev adlı romanı, Doktor Selahattin Bey’in İstabul’dan ayrılmak zorunda kalmasıyla yanına karısını alarak Gebze’ye yerleşmesini ve bu göçten sonra başlayan ailenin 70 yıl kadar süren mutsuzluk ve yalnızlığını konu edinmektedir. Şahıs kadrosu Doktor Selahattin Bey’in soyundan gelenlerden oluşmaktadır. (Aşağıda Darvinoğlu ailesinin soyağacı verilmiştir.)




Romanda Geçen Şahısların Tanıtımı

        Dr. Selahattin: Fatma Hanım’ın kocasıdır. İttihat ve Terakki hükümeti tarafından Gebze’ye sürülür. Gebze’ye yerleştikten sonra siyasete bakışı değişir ve tüm Doğu’yu aydınlatacak bir ansiklopedi yazmaya karar verir. Her şeyin en iyisinin bilim ve teknoloji onlarda olduğu için Batılılarda olduğunu düşünen bir insandır.
Fatma Hanım: Dr. Selahattin’in karısıdır. Kocasının düşüncelerini ve yaptıklarını benimsemeyen hatta bunlardan nefret eden geleneksel bir aile kadınıdır.

Recep: Fatma Hanım’ın hizmetçisidir. Dr. Selahattin’in köylü bir kadından olan çocuğudur. Cüce bir kişidir.

İsmail: Recep’in kardeşidir. Dr. Selahattin’in köylü kadından olan diğer çocuğudur. Hasan’ın babasıdır. Topal bir kişidir.

Doğan: Dr. Selahattin ve Fatma Hanım’ın tek çocuğudur. Bir süre kaymakamlık yapar. Hassa bir insan olduğu, fakirlere ve köylülere yapılanları gördüğü için kaymakamlıktan ayrılır.

Faruk: Doğan Darvinoğlu’nun oğludur. Hayalperest bir gençtir. Amerika’ya gidip zengin olma planları yapmaktadır.

Nilgün: Doğan Darvinoğlu’nun kızıdır. Faruk ve Metin’in kardeşidir ve Sosyalisttir.

Hasan: Recep’in yeğeni piyangoculuk yapan İsmail’in oğludur. Milliyetçi ve idealist bir gençtir.

Orhan Pamuk’un Sessiz Ev adlı romanında beş ayrı anlatıcı vardır. Anlatıcılar, Fatma Hanım, Recep, Metin, Faruk ve Hasan'dır. her biri ayrı bakış açılarıyla olayları yansıtmaktadır. Fakat Hanım ve Recep’in anlatıcı olduğu bölümlerde zaman geriye dönüşlü olarak kullanılıyor. Özellikle 90 yaşlarındaki Fatma Hanım’ın anlatıcı olduğu bölümlerdeki geriye dönüşler Sessiz Ev’e tarihî roman olma özelliği kazandırıyor.

        Romanın Özeti

Siyasetle ilgilenen Dr. Selahattin, İttihat ve Terakki Partisiyle ters düştüğü için İstanbul’dan Gebze’ye sürülür. Gebze’de yaşamını sürdürürken Doktor Selahattin’in siyasetle ilgili düşüncelerinde değişiklik olur. Doktor, siyaseti küçük görmeye başlar. Bütün Doğu’yu aydınlatacak bir ansiklopedi tasarlar. Doktor Selahattin’in 30 yıl süren ansiklopedi yazma mücadelesi başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Doktor Selahattin’in ansiklopediyi yazdığı kısa süre içinde karısı Fatma Hanım’la arası açılır. Fatma Hanım, kocasının ansiklopedide kaleme aldığı görüşleri kafirlik olarak görmektedir. Doktor Selahattin karısında bulamadığı sevecenliği Avrupalı filozof ve bilim adamlarının da öyle yaptığını düşünerek, köylü bir kadında bulmayı umar. Köylü kadından iki çocuğu olur: Recep ve İsmail. Doktor, köylü kadını ve çocuklarını eve getirttiğinde Fatma Hanım dayanamaz, köylü kadına ve çocuklarına saldırır, onları döver. Daha bebek olan çocuklardan biri cüce, biri de topal olarak kalır.
Doktor Selahattin’le Fatma Hanım’ın tek çocuğu Doğan ise annesinin göz bebeğidir. Annesi oğlunun tüccar ya da mühendis olmasını istemektedir. Fakat Doğan da babası gibi siyasete bulaşır. Gül adında bir kadınla evlenir. Doğan’ın Gül’le evliliğinden üç çocuğu olur: Faruk, Metin ve Nilgün. Doğan tıpkı babası gibi zamanla siyasetten soğur ve kaymakamlıktan istifa eder. Karısının ölümünün ardından iyice bunalıma düşer. Doğan öldüğünde ise kocası da ölmüş olan Fatma Hanım, hizmetçisi olan cüce Recep’le kalmaya başlar.
Metin’le Nilgün ağabeyleri Faruk’la kalmaktadırlar. Ara sıra yalnız yaşayan babaannelerini ziyarete gelirler. Bu ziyaretlerde eski arkadaşlarını da görmektedirler. Faruk aynı zamanda Gebze kaymakamlığına bağlı arşivde tarih araştırmaları da yapmaktadır. İşte bu ziyaretlerden birinde Faruk yeni bir araştırmanın peşine düşer. Amerika’ya gidip zengin olmayı hayal eden Metin ise Ceylan adındaki çocukluk arkadaşına âşık olur. Nilgün aralarında çıkan bir tartışmada amcaoğlu Hasan’a “Manyak Faşist” dediği için Hasan’dan dayak yer. Yediği dayak ölümüne neden olacaktır. Aslında sevdiği Nilgün’ü dövmek zorunda kalan Hasan, bilinmeyen bir yerlere doğru kaçar.

      

YÜZYILLIK YALNIZLIK – G.G. MARQUEZ


Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” adlı romanı, çekirdeği Jose Arcadio ve Ursula Iguaran’dan oluşan ve zamanla dallanıp budaklanarak çoğalan Buendia ailesinin bir asır kadar süren maceralarını ve yalnızlığı konu edinir. Yüzyıllık Yalnızlık’ta Buendia ailesinin yaşadığı olayların geçtiği mekân Marquez’in hayalinde kurduğu Macondo adlı kasabadır. Roman, kalabalık bir şahıs kadrosuna sahiptir. (Aşağıda, Buendia ailesinin soyağacı gösterilmiştir.)




Yüzyıllık Yalnızlık’ta geçen şahıslar ve bu şahısların etrafında gelişen olaylar kısaca şöyledir:
Jose Arcadio Buendia karısı Ursula Iguaran’la birlikte Macondo’ya yerleşir. Buendialarla birlikte Jose Arcadio’nun 21 arkadaşı da Macondo’ya yerleşir. Zaten daha önce böyle bir yer yoktur. Macondo’yu Buendialar ile 21 arkadaşları ve aileleri bulurlar. Jose Arcadio bilimsel araştırma meraklısıdır. Jose Arcadio’nun bu özelliğini karısı Ursula hiç beğenmemektedir. Jose Arcadio’ya bilimsel araştırmalarında yardımcılık ve yol göstericilik yapan bir çingenedir. Melquiades adındaki çingene bir süre sonra Buendiaların evine yerleşie ve ölene kadar bilinmeyen bir dille yazılar yazar. Yüzyıllık Yalnızlık’ta birinci nesli Jose Arcadio , Ursula ve Melquiades oluşturur.
Yüzyıllık Yalnızlık adlı romanda ikinci nesil olarak Jose Arcadio ve Ursula’nın üç çocuğu vardır. Jose Arcadio, Aureliano ve Amaranta. İkinci nesil arasında sayılması gereken bir diğer şahıs Pilar Ternara adındaki bir kadındır. Bu kadından Aureliano’nun Aureliano Jose adında, Jose Arcadio’nun ise Pilar Ternara’dan olan oğlu Arcadio’yla devam eder.
Jose Arcadio ve Ursula’nın büyük oğlu Jose Arcadio bir süre kaybolur. Geri döndüğünde uzak akrabalarının kızı olan Rebecca’yla evlenir. Bu evliliğe karşı olan Ursula sebebiyle evi terk etmek zorunda kalırlar ve kasabanın kenar taraflarında bir kulübede yalnız yaşarlar. Jose Arcadio ve Ursula’nın küçük oğlu Aurliano ise Remedios Moscote ile evlenir. Karısı öldükten sonra muhafazakârlara karşı savaşmak için liberallare katılır. Liberallerin en üst düzey komutanlıklarına ulaşır. General payesini kabul etmediği için Albay Aureliano diye anılmaya başlar. Albau Aureliano Buendia’nın savaş boyunca yattığı kadınlardan 17 oğlu olmuştur ve hepsinin ismi de Aureliano’dur. Albay Aureliano Buendia’nın 17 oğlu, diğer oğul Aureliano Jose gibi muhafazakârlar tarafından öldürülür. Albay Aureliano Buendi, gücünün zirvesindeyken içine düşen yalnızlık duygusundan kurtulamadığı için savaşmaktan vazgeçer ve hükümetle anlaşma imzalar. Albay Aurelianıo Buendia, hayatının geri kalanını baba evinde işliğinde süs balıkları yaparak geçirecektir. Ursula ve Jose, Arcadio Buendia’nın kızı Amaranta ise ömrü boyunca evlenmez ve yalnızlık içinde yaşar.
Buendia’ların büyük oğlu Jose Arcadio’nun Pilar Ternara’dan olan oğlu Arcadio, Santa Sofia del la Piedad’la evlenir. Bu evlilikten Güzel Remedios, Aureliano Segundo ve Jose Arcadio adı verilen ikizler dünyaya gelir. Çocukların babaları olan Arcadio muhafazakârlar tarafından kurşuna dizilir. Güzel Remedios meleklere özgü güzelliğiyle bu dünya insanı olmadığını hissettiren bir kızdır. Bir gün göklere yükselir ve aileden ayrılır. Aureliano Segundo ve Jose Arcadio Segundo adındaki ikizlerin düşünceleri ve karakterleri farklıdır. Aureliano Segundo Fernando’yla evlenir ve bu evliliklerinden üç çocuk dünyaya gelir. Reneta Remedios (Meme), Jose Arcadio ve Amaranto Ursula, Reneta Remedios (Meme) Mauricio Babilonia’dan bir çocuk sahibi olur. Adı Aureliano olan bu çocuk nedeniyle Meme’nin annesi Fernando çılgına döner ve kızını bir manastıra kapattırır. Kızının sevgilisi Mauricio Babilonia’nın bir tertiple öldürülmesini sağlar. Torunu Aureliano’yu ise kimseye söylemeden ve bulunmuş bir çocuktur diye eve alır. Bu olay ailenin sonu olacaktır. Aureliano büyüdüğünde Melquiades’in odasında çok önceleri yazdığı notları okumaya çalışır. O odadan dışarı çıkmaz. Fakat teyzesi olduğunu bilmediği Amaranta Ursula’ya âşık olur ve sevişir. Doğan çocuğun ismini Aureliano koyarlar. Ama çocuğu karıncalar götürür annesi Amaranta Ursula isa kısa bir süre sonra ölür. Tüm olayları gören Buendia ailesinin o sıralarda son ferdi olan Meme’nin oğlu Aureliano Melqıides’in yazdıklarını çözer. Yazılanlarda ailenin tarihçesi vardır. Çok önceden Buendia ailesinin başına gelecekleri yazmaktadır. Aureliano sevgilisinin ve çocuğunun annesinin teyzesi olduğunu öğrenir. Melquides’in yazdıklarında kendi sonunu okurken okuduklarıyla yaşadıkları bir olur. O sırada Maconda bir toz ve taş girdabına döner.

      

Buendia ve Darvinoğlu Ailesi (Marquez,1993; Pamuk,1994)


Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık adlı romanıyla Orhan Pamuk’un Sessiz Ev adlı romanın karşılaştırılması bu iki sanatçı arasındaki ortaklık ve benzerlikleri ortaya çıkarmak için faydalı olacaktır. Yüzyıllık Yalnızlık’la Sessiz Ev arsında konu, şahıs kadrosu ve olayların geçtiği mekânın özellikleri gibi pek çok yönden benzer veya ortak noktalar bulunmaktadır. Başta şunu belirtmek gerekir ki Yüzyıllık Yalnızlık’la Sessiz Ev arasında çokça ortak veya benzer noktalar bulunmasına rağmen roman tekniği olarak anlatım açısından büyük farklılıklar taşımaktadır. Yüzyıllık Yalnızlık, her şeyi dışarıdan gören 3. Teklik şahıs anlatımıyla kaleme alınmışken Sessiz Ev 5 ayrı anlatıcının dilinden 1. Teklik şahıs anlatımına sahiptir. Sessiz Ev’in ayrı ayrı anlatıcıların diliyle kaleme alınışının Marquiez’in diğer bir eseri Yaprak Fırtınası’yla benzerlik gösterdiğini belirtmek gerekir. Yaprak Fırtınası, 3 ayrı anlatıcının dilinden 1. Teklik şahıs anlatımıyla kaleme alınmıştır. (Marquez, 1994) Anlatım tekniği olarak farklılıklarına karşın Sessiz Ev’le Yüzyıllık Yalnızlık’ın çoğu noktada benzeştiğini söylemiştik. Bu benzeşen noktaları şöyle sıralayabiliriz.


a)     Olayların Geçtiği Mekân

Yüzyıllık Yalnızlık’ta olayların geçtiği ve çevrelediği mekân Buendia ailesinin evidir. Sessiz Ev’de ise romana adını da veren Darvinoğlu ailesinin evidir. Buendia ailesinin evi ailenin reisi Jose Arcadio’nun ve arkadaşlarının bulduğu bir şehir olan Macondo’dadır. Darvinoğlu ailesinin evi ise Gebze’de. Her iki ailede evlerine evliliklerinden belli bir süre önce yerleşmişlerdir. Jose Arcadio Buendia öldürdüğü bir adam sebebiyle göçetmeye kara verir. Macondo’ya yerleşir ve ailesinin nesiller boyu kalacağı evi yapar. Buendia ailesinin evi Macondo’da örnek bir evdir.
“Daha en baştan, onun evi köyün en iyi evi olduğu için ötekilerde onu örnek almışlardır.”(Marquez,1993:13)
Doktor Selahattin Darvinoğluise İttihatçılar tarafından Gebze’ye sürgün edilmiştir. Doktor, kendi ölümünden sonrada yaşadığı zaman dâhil edilirse karısının 70 yıl boyunca yalnız yaşayacağı bir ev satın alır. Gebze’deki bu evde karısıyla bağları kopacak ve karısı yalnızlaşacaktır. Doktorun ölümüyle de ev tam bir sessizliğe bürünmeye doğru gidecektir.


b)    Aile Reisleri

 Yüzyıllık Yalnızlık’taki Buendia ailesinin reisi Jose Arcadio Buendia ve Sessiz Ev’deki Darvinoğlu ailesinin reisi Doktor Selahattin Darvinoğlu benzer ilgi ve meraklara sahiptir. İkisi de kimi zaman ölçüyü kaçıracak şekilde bilimsel araştırma ve inceleme faaliyetleri içine girmişlerdir.
“Jose Arcadio Buendia aylar süren uzun yağmurlar mevsimi boyunca deneylerini kimse bozmasın diye evin arkasına yaptığı küçük odaya kapandı. Evle ilgili yükümlüklerini hepten bırakıp geceler boyu yıldızlar yörüngesini izleyerek bahçede sabahladı, öğle saatinin şaşmaz vaktini bulacağım diye neredeyse başına güneş geçti.” (Marquez,1993:9)
Doktor Selahattin de odasına kapanıp deneyleri ve büyük önem verdiği ansiklopedileriyle uğraşıp durur.
“Bugün uçaklar, kuşlar ve uçma üzerine yazdım, Fatma; hava maddesini bitirmek üzereyim bugünlerde, bak dinle, hava boş değildir. Fatma, taneler vardır içinde ve tıpkı suyun içinde yüzen balığın tuttuğu yer kadara suyun ağırlığı içinde… Selahattin coşmuş anlatıyordu ve her zaman vardığı sonuca bağıra bağıra varıyordu. İşte her şey bilinmeli, bize gereken bir ansiklopedi.” (Pamuk, 1994:25)
Doktor Selahattin’in dünyası laboratuarından ve ansiklopedisinden ibarettir. Köylülerin onun laboratuar veya odasını değerlendirirken söyledikleri şunlardır.
“… Görmediniz mi masanın üzerindeki o kuru kafayı, odası baştan aşağı kitap dolu, tuhaf büyü aletleri de var, ucundan duman tüten borular, iğnelenmiş kurbağa ölüleri var orada…” (Pamuk, 1994:65)
Doktor Selahattin gibi bir laboratuar veya özel bir odaya sahip olan Jose Arcadio Buendia’da, doktor gibi, kimi zaman bilimsel yazılar yazar:
“ Saatlerce odasına kapanıp yeni silahının olanaklarını hesaplaya hesaplaya, sonunda öğretici, açık seçikliği söz götürmez, inandırıcılığına karşı durulmaz bir el kitabı ortaya. Kitaba, yaptığı deneyleri anlatan bir alay tarifnamesiyle birkaç sayfa açıklayıcı resim ekleyip bir ulakla hükümete yolladı.” (Marquez, 1993:9)
Jose Arcadio ve Doktor Selahattin evle ilgili yükümlülüklerine pek önem vermedikleri gibi karılarının para ve malını harcarlar. Jose Arcadio karısı Ursula’nın parasını alır ve harcar:
“Ursula ağlayıp sızlandı. O para, babasının ömür boyu yemeyip içmeyip biriktirdiği, Ursula’nın da sakla samanı gelir zamanı diye yatağının altına gömdüğü altın dolu sandıktan alınmıştı.” (Marquez, 1993:8-9) J. Buendia’nın yaptığını Doktor Selahattin karısı Fatma Hanım’a yapar:
“Sonra dolabın kuytuluğundan kutuyu çıkarmış, açmış uzun bir zaman hangisine kıyacağıma karar verememiştim: Yüzükler bilezikler, elmaslı iğneler, mineli saatim, ince gerdanlıklar, elmaslı broşlar, elmas yüzükler, elmaslar Allah’ım” (Pamuk, 1994:96)
J. Buendia ve Doktor Selahattin ateisttir. Pozitivist bir bakış açısına sahiptirler. J. Buendia Tanrı’ya inanması için Peder’den Tanrı’nın fotoğrafını ister.
“Peder Nicanor, onunla anlaşabilen tek insan olduğundan yararlanarak, Tanrı inancını onun saptamış beynine şırınga etmeye çalıştı. Artık her gün kestane ağacının dibine gidiyor, Latince vaaz edip duruyordu. Ne var ki José Arcadio Buendia laf kalabalığına kulak asmıyor, kakao mucizesine aldırmıyor, tek kanıt olarak Tanrı’nın fotoğrafını isterim diye tutturuyordu.” (Marquez, 1993:85)
Doktor Selahattin de Tanrı’nın varlığı konusunda karısına benzer şeyler söyler;
“Allah yok, diyoruz, kaç kere söyledim, çünkü varlığı deneyle kanıtlanamaz.” (Pamuk, 1994:275)

  

c) Ailenin Büyük Kadınları

Kocalarının dinsiz ve ateist olmalarına karşılık kadınları dindardır. Ursula Iquaran iyi bir Katolik, Fatma Hanım da iyi bir Müslüman olmaya çalışmaktadır. Kocalarının sapık gördükleri düşüncelerinden uzaktırlar. Ursula’nın torunu Arcadio’nun oğlu José Arcadio Segundo kiliseye gitmeye başlayınca Albay Aureliano’nun arkadaşı Albay Gerineldo Marquez çok öfkelenir ve konuyu Ursula’ya açar. Ursula’nın tepkisi ilginçti.
“Urslula, böylece daha iyi” dedi. “Keşke papaz olsa da, sonunda Tanrı bu evin kapısından içeri girse.” (Marquez, 1993:183)
Gene Ursula’nın torunu olan Arcadio’nun diğer oğlu Aureliano Segundo Macondo’ya gelen karnavalı meşrulaştırmak için Ursula’nın dindarlığına hitap etmek zorunda kalır;
“Aureliano Segundo, Peder Antonio İsabel’i kapattığı gibi eve getirdi ve Ursula’yı, karnavalın sandığı gibi bir putperest bayramı olmayıp,
“Dünya yuvarlak, tıpkı bir portakal gibi.”
Usrula’nın sabrı taştı. “Sen çıldırmaya niyetliysen, kendi başına çıldır! Ama o çingene düşüncelerini çocukların aklına sokmaya kalkışma!” diye bağırdı.” (Marquez, 1993:10)
Ursula Iquaran kocası José Arcadio’yu çingene düşüncelerine kanmış görürken Fatma Hanım kocası Doktor Selahattin’i şeytanın çok kolay kandırdığını düşünmektedir:
“Evet, şeytan ancak bir çocuğu bu kadar kandırabilir, üç alt kitapla yoldan çıkarılabilecek bir çocukla evlenmişim ben anladım.” (Pamuk, 1994:21)
Ursula, Buendia ailesinin tüm fertleriyle en azından belli bir süre yaşamıştır. Ailenin tüm fertlerini, torunlarının torunlarını ve torunlarının çocukları dahil, görmüştür. Fatma Hanım da ailenin tüm fertlerini görmüştür. Kocalarıysa ailenin tüm fertlerini görememişler ölümleriyle karılarını yalnızlık içinde bırakmışlardır. Buendia ve Darvinoğlu ailelerinin yalnızlığının en büyük şahitleri başta evleri ve evin büyük kadınlarıdır.

ç) Aile Fertlerinin Özgürlükçülüğü ve İsyankârlığı

Buendia ve Darvinoğlu ailelerinin üyeleri mevcut yöneticilere ve uygulamalarına karşı çıkarlar. Her iki romanda da bu iki aile üyelerinin yaptığı işler birbirine benzerdir. Öncelikle, Buendia ailesinin resisi Jose Arcadio ile Darvinoğlu ailesinin reisi / atası Dr. Selahattin yaptığı işler bu duruma güzel birer örnek olacaktır.
Jose Arcadio, Macondo’ya gelen muhafazakâr hükümetin temsilcisinin uygulamasına karşı çıkar ve temsilciyi düşmanı ilan eder: “Burada bizden biri gibi oturmaya niyetin varsa, başımız üzere yerin var, yok eğer milletin evini maviye boyatacağım diye huzursuzluk çıkaracaksan, pılını pırtını toplayıp geldiğin yere gidersin. Çünkü benim güvercin gibi bembeyaz olacak ve Jose Arcadio konuşmasının sonuna doğru, Macondo’ya sulh yargıcı olarak atanan Muhafazakâr hükümetin temsilcisi Don Apolinar Moscote’yi düşman ilan eder “...bir katolik olduğunu inandırmaya çalıştı.” (Marquez, 1993:195)
Aureliano Segundo’nun oğlu, Ursula’nın torununun torunu olunca ad verme konusuda tartışma çıkar. Ursula oğlanın isminin Jose Arcadio olmasına karşıdır. Yine de Aureliano Segundo’nun ilk oğlu olduğunda, Ursula onun isteğine karşı koymayı göze alamaz.
“Peki” dedi. “Ancak bir koşuluk var. Onu ben büyüteceğim.”...
Kendi kendine, “Bu papaz olacak,” diye söz verdi. “Tanrı bana ömür verirse günün birinde Papa da olur.” (Marquez, 1993:186)
Fatma Hanım kocasının odasında okuduğu kağıtlarda yazanlardan dolayı sinirlenir:
“Günah kâğıtlarını fırlatıp attım... bir daha küfür dolu odasına bile girmemek üzere bu buz gibi odadan kaçtım.” (Pamuk, 1994:24)
Fatma Hanım, torunlarının eski gördükleri evini yıktırıp yerine apartman yaptırma düşüncelerinden nefret eder. Onları dedeleri gibi günahkâr görür. Çünkü onlar, Doktor Selahattin’in “Geleceğin İstanbul’u ve dinsiz devleti” dediği günah batağı bir şehirden gelmişlerdir.  Fatma Hanım, onların kendisinin günahsız ve saf oluşundan da rahatsız olduklarını düşünmektedir. “Günaha gırtlağınıza kadar batmak değil, başkasının günahsız kalabildiğini görmek daha çok acı verir sizlere.” (Pamuk, 1994:199)


d) Kadınların Kocaları Hakkındaki Düşünceleri


Ursula Iquaran ve Fatma Hanım kocalarını çılgın ve çocuksu bulurlar. Kocalarına karşı verdikleri tepkiler ve kocaları hakkındaki düşünceleri de benzerdir.
Jose Arcadio’nun yaptıklarından bıkan Ursula çaresizdir:
“Sonunda, Aralık ayında bir Salı günü öğle vakti, içini yiyip bitiren kurdu döküverdi ortaya. Düş gücünün gazabından ve haftalarca uykusuzluktan harap düşmüş babalarının, buluşunu açılarkenki saygın vakarı, çocukların gözlerinin önünden gitmedi daha: şunu hiç aklından çıkarma sen ve ben birbirimizin düşmanıyız.” (Marquez, 1993:58–59)
Dr. Selahattin Darvinoğlu ise İttihat ve Terakki hükümetinin uygulamalarını ve İttihat ve Terakki partisini eleştirdiği için sürülür. Doktora, Talat Paşa, “Doktor Selahattin, sen İstanbul’da oturmayacaksın ve siyasetle uğraşmayacaksın... Bizimle çok uğraştın... Partiye atıp tuttun.” der.
José Arcadio’nun oğlu Aureliano da babası gibi haksızlığa tahammülsüz, özgürlükçü bir özelliğe sahiptir. Sulh yargıcının yaptığı hileli bir işe karşı çıkar. Ülke genelinde yapılan seçimlerden sonra Mcondo’daki olaylar kasabanın sulh yargıcı aynı zamanda Aureliano’nun kayınpederi olan Don Apilonar Moscote’nin kontrolünde yapılır. Don Apilar Moscote hile yaparak liberal oyları az muhafazakâr oyları çok gösterince orada bulunan Aureliano buna karşı çıkar ve “Ben liberal olsaydım, savaş çıkarırdım.” der. Bu olaydan sonra muhafazakârlar ve liberaller arasındaki ayrımı pek anlamayan ve iki görüş arasında tercih yapamayan Aureliano tercihini yapar ve liberal olur:
“İlke de bir tarafı tutmak gerekirse Liberal olurum, muhafazakârlar hileci düzenbaz.” (Marquez, 1993:98)
Aureliano tercihine liberallerden yana yaptıktan sonra muhafazakârlara karşı uzun ve zorlu bir mücadeleye girişecektir.
Dr. Selahattin’in oğlu Doğan da haksızlığa karşı tahammülsüzdür. Annesi Fatma Hanım onun bu halini bir türlü anlayamaz. Fatma Hanım’ın tüccar veya mühendis olsun diye gönderdiği okuldan ayrılır siyasetçi olmak için başka bir okula yazılır. Kaymakam olan Doğan Bey, karşılaştığı haksızlıklara dayanamaz ve görevinden ayrılır. Doğan rahatsızlıklarını Fatma Hanıma, şu şekilde anlatır:
“... Anne, dayanıyorum artık, hepsi iğrenç, çirkin... Hayır, sen bilmiyorsun, hepsi iğrenç, kaymakamlığa bile dayanamıyorum artık, orada zavallı köylülere fakir fukaraya şöyle yapıyorlar, böle eziyet ediyorlar...” (Pamuk, 1994:68)
Doğan’ın Fatma Hanım’a anlattıklarından onun köylülere yapılanlara karşı hınç ve nefret duyduğunu anlamaktayız.
Buendia ve Darvinoğlu ailesi üyeleri, büyükhanımlar Ursula ve Fatma Hanım ve diğer bazı üyeler hariç tutulursa özgürlükçü ve isyankâr insanlardır. Haksızlığa karşı mücadelecidirler. Buendia ailesinin üyeleri haksızlıklara karşı fiili bir mücadeleye de girmekteyken Sessiz Ev’in ailesi Darvinoğulları’nın daha çok düşünce ve duygu planında kaldıklarını görüyoruz.
Ailelerde nesiller boyu bir devamlılık söz konusudur. José Arcadio’nun özgürlükçü kişiliği oğluna ve torunlarına da geçmiştir. Hatta torunu Arcadio’nun oğlu Joseé Arcadio işçilere yapılan haksızlıklara dayanamayıp işçi haklarını savunmak için sendika lideri olmuştur. Bu durumu öğrenen Ursula torununun oğlunun yaptıklarını öğrenince “Tıpkı Aureliano” diye haykırmıştır. (Marquez, 1993:299)
Darvinoğlu ailesinde ise nesiller boyu devamlılığın Dr. Selahattin’le başlayıp Kaymakam Doğan Bey’le sürdüğünü ve zincirin son halkasını da Nilgün’ün oluşturduğunu görüyoruz. Nilgün sosyalisttir ve amcaoğlu Hasan’a “Manyak Faşist!” demesi ölüm sebebi olacaktır. (Pamuk, 1994:252)
Nilgün’ün dedesiyle başlayıp babasıyla devam eden bir zincirin son halkası oluşunu, Fatma Hanım’ın hizmetini gören üvey amcası Recep’e sorduğu, sorudan da anlamak mümkündür:
“Ne var Recep, bu dolapta?” dedi, Nilgün.
“Ivır zıvır küçükhanım,” dedim.
“Babanım, dedemin eskileri yok mu hiç?” dedi Nilgün. (Pamuk, 1994:284)


e) Aile Reisine Has Özelliklerinin Sonraki Nesillerde Devam Etmesi


Yüzyıllık Yalnızlık adlı romanda geçen Buendia ailesinin reisi Jose Arcadio’nun iki önemli özelliği vardır. Bu iki özellikten biri soyundan olanlarda ortaya çıkar. Onun soyundan olan Jose Arcadiolar ve Aurelianolar söz konusu iki özellikten birine sahip olurlar. İki özellikten birincisi güçlülük ve yılmazlık, ikincisi ise gözlemcilik ve önsezililiktir.
“Bir Pazar günü akşamüstü saat altıda Amaranta Ursula’nın doğum sanıcı tuttu... Amaranta Ursula gözyaşları arasından, oğlunun iri yarı Buendilalardan biri olduğunu, bütün José Arcadiolar gibi güçlü ve yılmaz, bütün Aurelianolar gibi gözlemci ve önsezili olduğunu gördü”. (Marquez, 1993:398)
José Arcadio’nun birinci özelliği mücadeleci kişiliğinin ikinci özelliği ise bilimsel araştırma merakının altyapısını oluşturur. Bu özellikler soyundan gelenlere de geçer.
Doktor Selahattin’in de Josée Arcadio’ya benzer iki özelliğinden söz etmek mümkündür. Doktorun birinci özelliği kişiliği ve haksızlık karşısında duyduğu rahatsızlıktır. Bu sebeple İstanbul’dan sürülmüştür. Oğlu Doğan da kendisine çekmiştir. Doktor’un karısı ve Doğan’ın annesi Fatma Hanım’ın ifadesiyle “...Tembel ve korkaksın değil mi baban gibisin, insanlar arasında karışmaya cesaretin yok değil mi, onları suçlamak ve hepsinden nefret etmek daha kolaydır. Annesinin bu sözlerine karşılık Doğan Bey’in cevabı “... Hayır anne, hayır, sen bilmiyorsun hepsi iğrenç, kaymakamlığıma bile dayanamıyorum artık...” olmuştur. (Pamuk, 1994:68)
Doktor Selahattin Bey’in ikinci özelliğiyse bilimsel araştırma merakıdır. Doktor, bilimsel çalışma olarak ansiklopedi yazmayı kafasına koymuş ve 30 yılını bu işe vermiştir.
“Artık İstanbul’a ansiklopedi bitince döneriz Fatma, İstanbul’daki ahmakların siyaset dedikleri o günlük, küçük saçmalıklar bir hiç kalır, çok daha derin ve büyük bir iş benim burada yaptığım, yüzyıllar sonra bile etkisini sürdürecek inanılmaz bir görev… Ansiklopedisini otuz yıl yazdı.” (Pamuk, 1994:23)
Doktor Selahattin’in bilimsel merakı ise torunu tarihçi Faruk’a geçmiştir. Bir akademisyen olan Faruk tarih araştırmaları yapar. Üniversiteden atılınca da dede mesleği ansiklopediciliğe başlayacaktır. Beyaz Kale romanının Giriş bölümündeki Faruk’un açıklamalarından anladığımız dedesine çeken bir yönünün olduğudur. (Pamuk, 1993:8)




f) Aile Fertlerinin Yalnızlığı


Buendia ve Darvinoğlu ailelerinin fertleri tam bir yalnızlık ve kimsesizlik duygusu içinde yaşarlar. Yalnızlık içinde ölürler. Zaten bu iki aileyi konu edinen Yüzyıllık Yalnızlık ve Sessiz Ev adlı romanların isimleri bile bu ıssızlık, kimsesizlik ve yalnızlık duygusu uyandırmaktadır. Her iki ailenin tüm fertleri korkunç bir yalnızlık duygusu içinde yaşarlar ve ölenler ölürken yalnızlıklarını içlerinden atmadan can verirler. Buendia ailesinin bütün üyeleri yalnızlık içinde ölürler. Yüzyıllık Yalnızlık adlı romanın sonunda ise Buendia ailesi bütünüyle yok olur. Hiçbir ferdi sağ kalmaz. Darvinoğlu ailesi ise soyu kesilmiş bir aile olarak kalır. Çünkü Fatma Hanım 90 yaşlarında bir ihtiyardır. Nilgün ölür. Recep bir cüce olduğu için evlenemez. Recep’in kardeşi İsmail’in oğlu Hasan katil olup firar ettiği için geleceğini karanlık bir belirsizliğe saplar. Faruk’un çocuğu olmamıştır. Zaten karısı Faruk’u terk etmiştir. Metin ise ne yaptığını veya ne yapacağını bilmez duruma düşmüştür. Darvinoğlu ailesinin fertlerini yalnızlık ve acı kuşatmıştır.
Buendia ailesinin reisi José Arcadio bağlı bulunduğu kestane ağacının altında yapayalnız can verir. Büyük oğlu Josée Arcadio karısı Rebeca ile yalnız yaşarken ölürler. Joseé Arcadio’nun karısı yalnızlık içinde ölür. Albay Aureliano Buendia, gücünün doruğuna erişmiş iken yalnızlık hissine yakalanır. Yalnızlığı ve içine düşen üşümeyi ömür boyu içinde taşır. Bu ara annesi Ursula’nın yalnızlığını yıkabileceğini düşünür.
“Albay Aureliano Buendia, acısını, yalnızlığını delip geçmeyi başarabilen tek insan Ursula olduğunu fark etti.” (Marquez, 1993:171)
Fakat yalnızlık,
“… Başka insanlarla paylaştığımızı sandığımız zaman mutlu olacağımızı sandığımız mutsu ve vazgeçilmez bir yalnızlıktır. (Pamuk, 1993:103)
Albay Aureliano Buendia da yalnızlığını aşamaz. İşliğinde de süs balıkları yapıp dururken yalnızlık içinde ölür:
“Buendia ailesinin büyük kadını Ursula ise yapayalnızdır. Yalnız ve onca kalabalık içinde yaşar. Yalnızlık içinde ölür. Ursula cenazesinde bile yalnızdır.
“Ursula’yı, Aureliano’nun eve getirildiği sepetten pek de büyük olmayan bir tabuta koydular. Cenazede çok az kişi vardı. Hem onu hatırlayan çok az insan kalmıştı, hem de cenazenin kaldırıldığı gün öyle sıcaktı ki, kuşlar nişan talimlerinde havaya fırlatılan tabaklar gibi duvara çarpıyor, pencere tellerini delip geçerek yatak odalarında ölüyorlardı.” (Marquez, 1993:333)
120’nin üstünde bir yaşta ölen Ursula hayat boyu yaşadığı acı ve dertlerin etkisiyle ezilip büzülmüş iyice küçülmüştür. Öyle ki torununun torunu Reneta Remedios’un (Meme) bebeği Aureliano’nun getirildiği sepet kadar bir tabuta konur. Hayatını yalnızlık ve acı içinde geçiren bu kadının cenazesinde ancak birkaç kişi katılır.

KAYNAKLAR


1-     PAMUK, Orhan, Beyaz Kale, 11. Basım, Can Yayınları, İstanbul 1993
2-     PAMUK, Orhan, Sessiz Ev, 12.Baskı, İletişim Yayıncılık, İstanbul 1994
3-     MARQUEZ, G.G., Yüzyıllık Yalnızlık, 10.basım, Can Yayınları, İstanbul 1993
4-     MARQUEZ, G.G., Yaprak Fırtınası, 2.basım, Can Yayınları, İstanbul 1994


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz kaydedilmiştir. Teşekkür ederiz.